MEVLÂNA’NIN EĞİTİM ANLAYIŞI
Mevlâna, eğitimin temeline “ihtiyaç” kavramını koymuştur. Onun anlayışına göre eğitimi zorunlu kılan, insanın “ham” kabiliyetlerle dünyaya gelmiş olması ve bu yeteneklerinin gelişebilmesi için bir eğiticiye, bir muallime ihtiyaç duymasıdır.
“Hamdım – Piştim- Yandım”
“Ekinlere benziyoruz cancağızım; şu meydanda bitmişiz, dudaklarımız kupkuru, canla – gönülle yağmur bulutunu arayıp beklemekteyiz.”
İnsandaki hamlığı, noksanlığı giderecek ve insanı olgunluğa ulaştıracak olan eğitimdir/ terbiyedir. Çorbanın bile terbiye olmaya ihtiyacı varken, insan terbiye olmadan yaratılmışların en acısı olur. Çorbaya terbiye vermek, ona tat vermektir; insana terbiye vermek ise yaratılış amacına göre onu donatmaktır.
Mevlâna, öğretmenle öğrencinin ilişkisini, bal ile sütün ilişkisini örnek vererek açıklamaktadır. Bal ile sütün bileşiminde, bal nasıl sütün bileşiminde erirse ve orada kaybolursa, öğrenci de öğretmeni ile böyle bir ilişki içinde olmalıdır. Bu ilişki, ok ve yay örneğinde olduğu gibi: “Öğrenci ok gibidir; yay kötü olunca ok da eğri gider.” Gönlü tuzak olana kuşun yanaşmayacağını, onun için öğrencinin gönlünü yuva haline getirmesini öğütlemektedir.
“ (Eğitim)Terbiye”; kavram olarak “Rab” kökünden gelmektedir. “Rab; yetiştiren, kayıran, besleyen, terbiye eden” demektir. Terbiye olmak, Rabbin ahlâkı ile ahlâklanmak anlamına gelmektedir.
Aslında Mevlâna’nın en önemli eseri olan Mesnevi, bir eğitim ve ahlâk kitabıdır. Mesnevi’de yaklaşık iki yüz yirmi beş hikâye, yedi yüz elli ayeti celile ve iki bin civarında hadisi şerif geçmektedir. Bir konuyu anlatmaya başladığında önce bir “hikâye” nakletmekte, anlatacak olduğu konuyu da bunun üzerine bina etmektedir. Bu metot, eğitimde her zaman geçerli olan “somuttan soyuta” (müşahhastan mücerrede) ilkesidir. Mevlâna’nın eğitim anlayışı da bu metot üzerine kurulmuştur.
Mevlâna, eğitim anlayışını insan fıtratı üzerine bina etmiştir. “Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran (ki,) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin; bu, sahih (bir) din (in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.” (Rum Suresi, 30. Ayet. M. Esed meali)
Mesnevi’deki bütün fabllar, temsiller, kıssalar, örnekler, atasözleri ve deyimler eğitsel anlamda kullanılmıştır.
Mevlâna eğitimde bireyselleştirmekten yanadır:
“Çocuğa süt yerine ekmek verirsen, zavallı yavruyu o ekmek yüzünden öldü bil. Sonra dişleri çıkınca, kendi kendine onun içi ekmek ister. Henüz kanadı çıkmayan kuş uçmaya kalkışırsa, bir yırtıcı kedinin lokması olur gider.”
Eğitimde değişim de önemlidir: “Her gün bir yerden göçmek ne iyi; her gün bir yere konmak ne güzel/ Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş/ Ne kadar söz varsa düne ait/ Dünle beraber gitti cancağızım/ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Hicretin bereketi sadece maddi şeylerde değildir; o, insanı manen de eğitir, donatır.
Okullarımızın sömestr tatiline girecek olduğu şu günlerde, Mevlâna’nın eğitim anlayışından birkaç katre sunmaya çalıştım. Çocuklarımız karnelerini alacaklar. Çocuklarımızı, mahşer günü de “pekiyi” derece ile amel defterlerini alabilecek seviyede yetiştirirsek, görevlerimizi yapmış olmanın huzurunu yaşarız.
Ne yazık ki, Mesnevi okunmuyor, ibret alınmıyor. Yahya Kemal’e sormuşlar: “Üstad, Osmanlı askerleri Viyana kapılarına kadar nasıl gitti?” Cevap harikadır: “ Pilav yiyerek ve Mesnevi okuyarak!”
Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, ama okuduğumu çok iyi hatırlıyorum. Nobel Edebiyat ödüllü yazarımız Orhan Pamuk şöyle demişti: “Ben her romanımı yazmadan önce mutlaka Mesnevi’yi bir baştan sona kadar okurum!”
Öğretmen arkadaşlarım, anne ve babalar ve de bu işin başında bulunan devlet büyükleri! Karanlığa küfretmeyi bırakalım da bir ışık yakalım; çünkü çocuklarımızın nura çok ihtiyaçları vardır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT