Mevlânanın huzurunda Eva ile başbaşa
Ekim ayında Ümraniye Belediyesi Merkez Kültür Salonunda halka açık Mesnevi okumalarına başladığımızda, doğrusu böyle bir sürprizle karşılaşacağımızı kestirememiştim. Bize bu tatlı sürprizi yaşatan, başta Ümraniye Belediye Başkanı Sayın Hasan Cana, Ümraniye Belediyesi Kültür Müdiresi Türkan Öztürk Hanımefendiye ve yıl boyunca her Salı akşamı sıkıntılarımızı çeken salon müdürü sevgili Salih N. Çevik Beye şahsım ve tüm Mesnevi dostları adına çok teşekkür ediyorum.
Ekim 2008den itibaren sözü edilen salonda, her Salı akşamı, hiç aksatmadan, halka açık Mesnevi okuduk ve yorumlamaya çalıştık. Her anlayış ve meslekten olan katılımcıların yoğun ilgisi ve sevgisiyle karşılaştık. Hz. Mevlânanın yolunun bereketini an be an yaşadık. Zaman zaman dört yüz kişilik salon doldu, ama biz yüz elli kişiden aşağı hiç düşmedik.
Zaman içerisinde bir Mesnevi ailesi oluştu; farklı mektep ve meşreplerden gelen insanlar tanıştılar, kaynaştılar ve dostluklar kurdular. Hz. Mevlânanın dediği oldu ve testilerini (kabuk) kırarak su birliğine (öz) ulaştılar.
Her hafta duygularını dile getiren dinleyicilerimiz bizi mutlu ettiler. Problemlerine Mesneviden çözümler bulduklarını, hayata yepyeni bakış açıları geliştirdiklerini söylemeleri bizleri ümitlendirdi ve sevindirdi. Bu beyanlardan bazılarını siz okuyucularımla da paylaşmak istiyorum:
Sevgiliden gelen mektubun lezzetini almaktayım.
Mesneviyi dinlerken kalbimden zihnime ince bir yol çizildiğini ve meleklerin kalbimden öptüğünü hissediyorum.
Ruhumda yaralar vardı; bu yaraların tedavisinde Mesnevinin yardımı çok oldu.
Mesneviyi dinledim, hayatım değişti.
Mesnevi bana bugüne kadar ne kadar boş şeylere değer verdiğimi öğretti; bu boş şeylerin üzerimdeki ağırlığından kurtuldum.
Dinleyicilerimden şunları da duydum:
Mesneviyi dinlemeye başlıyoruz, o gün veya haftadaki sıkıntı ve problemlerimiz ne ise, derste de o gündeme geliyor ve problemlerimizin çözüme kavuştuğunu hayretle görüyoruz. Bütün bunlar elbette Allahu Teâlânın bir lütfüdür ve Mevlâna eli ile bize sunulmaktadır.
Şimdi başa dönelim ve sürprizimizin ne olduğunu açıklayalım: Yukarıda saydığım isimler, yıl ortasında bana şunu söylediler: Hocam, çok güzel ve doyurucu bir faaliyet yapıyorsunuz, insanlarımıza Mevlânayı ve dolayısıyla kendilerini tanıtıyorsunuz. Finali Konyada yapalım mı?
Bu güzel teklife kim hayır diyebilir ki?
29 Mayıs Cuma, saat 23.00te iki otobüsle İstanbuldan ayrıldık.
Yüz kişi, gecenin gizeminde, otobanın elif gibi çizgisinde, adeta sonsuza gidiyoruz. Herkeste heyecan, sevinç ve mutluluk gözleniyor. İnsan olmanın muhteşem izleri yüzlerde somutlaşıyor. Gözlerde sevginin ve ümidin ince parıltıları var. İnsan olmak ve hele mümin olmanın ebedi mutluluğu sadece Mesnevi dostlarında değil, otobüslerimizde bile gözlemlenebiliyor; homurtularından Huu! sesi duyuluyor.
Konya! Çoğunluğu ilk defa geliyor buraya. 30 Mayıs Cumartesi sabahı Mevlâna Türbesinin önündeyiz. Kafilemizi topluyoruz ve kalabalığın içine dalarak Mevlânanın huzuruna varıyoruz. Dua edenler, gözyaşı dökenler, gözlerini yumup sonsuz hayallere dalanlar, bir yere odaklanıp öylece dakikalarca bekleyenler
Daha neler ve neler hep Mevlânanın huzurunda yaşanıyor. Adeta herkes, Mevlâna aynasında kendi iç dünyasını seyrediyor.
Ardından rehber öğretmen arkadaşlarımızın eşliğinde Şems-i Tebrizinin huzuruna varıyoruz. Mevlânadaki cemaliyet sıfatı burada celale dönüşüyor. Bazı arkadaşlarımız Şemsten daha çok etkilendiklerini söylüyorlar. Demek ki onlara Şemsin ışığı gölgesiz vurmuş.
Alaattin Tepesi, Selçuklunun ihtişamı hepimizi bir başka açıdan, medeniyet yönüyle kuşatıyor. Ne hazindir, çocuklarımıza tarihin içindeki savaşların topuna, tüfeğine kadar anlatıyoruz da, onlara, medeniyetimizi asırlarca ayakta tutan inançlarımızı, kültürümüzü anlatmıyoruz!
Bir ziyaretimizi arkaya bıraktım; Eva (Havva) Meyeroviçin kabri.
1909 yılında Fransada aristokrat ve Katolik bir ailenin içinde doğan Eva Hanım, edebiyat ve felsefe dalında profesör oldu.
Pozitivizmin tavan yaptığı bir çağda, eski bir dostunun hediyesi, fırtınalı gönlü sükûna erdirmeye vesile olur. Bu hediye, Dr. Muhammed İkbalin İslamda Dini Düşüncenin Yeniden İnşasıdır. Üç yıl bu eser masasının üzerinde durur, hiç yüzünü açmadan. Üç yıl sonra açılan bu kitabın içeriği, Eva Hanımın gönül dünyasında artık hiç kapanmaz. Sanki bir anda tüm sorunlarına çözüm bulmuş olur. Ardından büyük bir aşkla bağlanacak olduğu Mevlânayı tanır ve her ikisinin de birçok eserini Fransızcaya tercüme ederek nice yabancının Müslüman olmasına vesile olur. Onun için sadece aşk ebedidir. Benim için İslamı keşfetmek, kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime yeniden kavuşmak gibi bir şeydir. diyen bu güzel insan, 1999 yılında ebediyete kavuşur.
26 Mayıs 1998de Konyada düzenlenen sempozyumda yaptığı Mevlâna ve Psikoloji konuşmasının sonunda, Benim gibi yaşlı bünyesi, hasta kalbiyle kilometreler kat etmek bile Hz. Mevlânanın huzurunda yorgunluk değil, mutluluk verir. Onun maneviyatının gölgesinde kıyamete kadar kalabilmek için beni Konyaya gömün! der.
24 Temmuz 1999da Rahmet-i Rahmana kavuşur. Ancak naaşı, vasiyeti uyarınca, Aralık 2008de Konyaya getirilir ve Mevlânanın karşısındaki Üçler Mezarlığına gömülür.
Şimdi onun kabrinin başındayız.
Herkesin gözleri dalgın, bu güzel insanın ruhaniyeti sinmiş üzerimize.
Nasıl Müslüman olduğunu soranlara : Hiç insan Mevlânayı okuduktan sonra Müslüman olmaz mı? diye cevap veren bu nasipli insana Fatihalar okuyoruz.
Cumartesi akşamı, Konya Büyükşehir Belediyesinin muhteşem Mevlâna Kültür Sitesinde Sema ayinine katılıyoruz.
Ruhumuzu enginlere bırakarak, saat 23.00te İstanbul yolunu tutuyoruz.
Elveda Hz. Mevlâna, Şems, Eva Meyeroviç!...
Ve hoş geldin hayat!..
YAZIYA YORUM KAT