Mübarek üç aylar muhtaç olduğumuz can
“Eğer o memleketin halkı iman edip takva sahibi olsalardı onlara göklerin ve yerin tüm bereket kapılarını ardına kadar açardık…”(Araf: 7/96)
“Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını bize bereketli kıl ve bizi Ramazana ulaştır.”(Taberani, IV/189)
Rahmete, mağfirete, berekete muhtacız her zamankinden fazla.
Çünkü “bereketin kaynağından”(Mülk: 67/1) epeyce kopmuş durumdayız. Yörüngesinden çıkan gök cismi gibi evren boşluğunda manevi anlamda parçalanmaya, dağılmaya, yokluğa savrulmak üzereyiz.
Efendimizin ifadesiyle “ilim, hidayet, bereket yağmur gibidir.” Allah için söz konusu olunca devamlılığı ve yoğunluğu ifade eder. Kullar için ise “ameline bağlı olarak artan/azalan” bir özelliktedir. Yumuşak toprak ile kaya yağmurdan aynı oranda istifade etmez.
Bereket, Allah’a gereği gibi kulluk edenler için dünyada verilen “peşin ödüldür.” Onun için müminler “çokluğa değil berekete talip olurlar.”
Üç ayların bereketine muhtacız çünkü:
“İman bağımız zayıflıyor,” imanın diriltici ruhundan, bereketinden nasibimizi alamıyoruz. “Kur’an bereketinden mahrumuz.” Kitabımızla aramıza mesafeler girince bize bereket yükleyemiyor. (Bakara: 2/256; En’am: 6/92, 155)
“Bereketli topraklardan, mübarek beldelerden” ayrı düştük. Birkaç yıldır Efendimizin (sav) huzuruna çıkamıyoruz. Sadakat yeminimizi tazeleyemiyoruz. (Ali İmran: 3/96)
Uzun zamandır “mübarek mekânların”(Tevbe: 9/18) bereketinden mahrumuz. Cami ve mescitleri inşa etmeyi yeterli gördük. Cemaat olup ihya etmeyi ihmal ettik. “Dünyadaki cennet bahçelerinin”(Tirmizi, Deavat, 82) bereket yüklü havasından mahrum bıraktık kendimizi.
Vay halimize ki, Müslüman bir ülkenin camileri “Sabah namazı buluşmaları, Cuma akşamı buluşmaları” programlarıyla yaşatılmaya çalışılıyor.
“Ümmet bereketinden, cemaat bereketinden dolayısıyla Sünnet bereketinden” mahrumuz. Her Müslüman kendi dünyasında bir koşuşturma içinde. Ama yollarımız “sırat-ı müstekim” de kesişmiyor.
“Kardeşlik bereketinden mahrumuz.” Ağzımızdaki maskeler yüzümüzü ve tüm bedenimizi, tüm kişiliğimizi örter oldu. Artık tanımıyor kardeşler birbirini…
“Helal rızık bereketinden mahrum kaldık.” “… Yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdı. Haram ile beslenirdi. Peki, böyle birisinin duası nasıl kabul edilsin?”(Müslim, Zekât, 65)
“Kanaat bereketinden mahrumuz.” Açgözlülük moda oldu, gerçek zenginlik “gönül tokluğu” (Hâşâ) züğürt tesellisi…(Buhari, Rikak, 15)
“Dua bereketinden mahrumuz.” “Gerçek değerini duasından alan mümin”(Furkan: 25/77) bereketin kaynağından ümidini kesmiş gibi duruyor. Nimetin farkına varamayınca “Şükür bereketinden mahrum” bıraktı kendini. (İbrahim: 14/7)
“Zaman bereketinden, namaz bereketinden, zikir/tefekkür bereketinden mahrumuz.” “Ey iman edenler! Allah’ı çok anın/zikredin!”(Ahzab: 33/41)
“Aile yuvası bereketinden mahrumuz.” Huzur ve mutluluk için “sevgi, şefkat, merhamet”(Rum: 30/21) temeli üzerine inşa edilen yuvalardan “şiddet ve ihanet” dumanları yükseliyor.
“Sözün bereketinden, ömrün bereketinden, iffet bereketinden, “infak bereketinden” mahrumuz.
İşte rahmet ve mağfiret, bereket mevsimi üç aylar!
Kendimizi mahrum bıraktığımız “can suyuna kavuşma zamanı”…
Tevbe istiğfar ile hayata, insanlığa, İslamlığa yeniden kavuşma zamanı…
“(Hud dedi ki:) Ey kavmim!
Haydi Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra da tevbe ederek O’na yönelin ki, üzerinize gökten bolca “rahmet ve bereket göndersin,
gücünüze güç katsın…”(Hud: 11/52)
NOT: 02 Şubat 2022 Çarşamba (yarın) üç aylar başlıyor, Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Regaip Gecesi… Camilerde buluşalım…
Hayırlar getirsin inşallah…
YAZIYA YORUM KAT