Mutsuzluk ‘keşke’nin gayr-ı meşru çocuğudur
Mevlâna, Mesnevi’sinde bir hikâye anlatır. Şöyle:
Kuşun birini, bir avcı hile ile avlar. Kuş, avcının avucunda titrerken ona şunları söyler:
“ Sen bunca etler yedin, doymadın; benim minnacık bedenimle mi doyacaksın? Beni serbest bırak da sana üç öğüt vereyim.
Üç öğüdün birincisini, senin avucunun içindeyken vereyim. İkinci öğüdümü damın üzerindeyken ve üçüncü öğüdümü de uçup dala konduktan sonra sana vereyim.
Avucundayken sana verecek öğüdüm şudur: “Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma!”
Avcı, bu güzel öğüdü duyunca kuşu uçurdu; arkasından iki öğüdün merakını içinde duyarak.
Kuş, dama kondu ve avcıya seslendi:
“ Bir de geçmiş gitmiş şeye gam yeme. Bir şey senden geçip gittikten sonra, onun hasretini çekme. Keşke deme.”
Kuş bundan sonra ağacın dalına kondu ve avcıya şöyle seslendi:
“ İçimde on gram ağırlığında çok kıymetli eşi bulunmaz bir inci vardır. O inci seni de, çocuklarını da mutluluğa kavuştururdu; fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın!”
Bunu duyan avcı çok üzülmüş, feryatlar etmiş, ama boşuna, kuş artık avuçta değilmiş. Dalda keyfince kurulan ve özgürlüğüne kavuşan kuş, avcıya seslenmiş:
“ Sakın geçmiş şeye gam yeme demedim mi sana? Mademki inci elinden uçup gitti neden gam çekiyorsun? Sözümü anlamadın mı? Sonra ben sana olmayacak şeye sakın kanma, aldanma demedim mi? A aslanım, benim kendim üç gram gelmez bir serçe kuşu iken, içimde on gram inci nasıl bulunur?”
Avcı kendine gelir ve üçüncü öğüdü de söylemesini kuştan ister. Kuş:
“ Öbür öğütlerimi tuttun da üçüncüsünü sana söyleyeyim, öyle mi?”
Mevlâna vurucu cümlesini şöyle noktalar:
“ Gaflet uykusuna dalmış bir bilgisize öğüt vermek, çorak bir yere tohum ekmektir.”
Dünya meydanında birçoklarımız sanki o gafil avcı gibi değil miyiz? Dünyalıklar avucumuzdan uçup gittiğinde ümitsizliğe kapılır, feryadı basar, inler dururuz.
Hayatını “keşke” lere sarmış insanların mutlulukları vehimden öteye geçemez. Dünya denilen fanilik yurdunda bir gün her şey elden uçup gideceğinden, “keşke” lere bel bağlamak, varlık yasalarına karşı direnmektir ki, bunun adı da hüsrandır. Akıl sözlüğünde “keşke” sözcüğü bulunmaz, bulunmamalıdır.
Vehimlerle kurduğumuz dünyada mutlu olmaya çalışıyoruz. Ne var ki, zaman kuşu avucumuzdan uçup gittiğinde feryadımız vadileri tutuyor. Bir ağacın altında gölgelenen yolcunun, kaybedecek neyi var ki, “keşke” vehminin içinde boğulup gitsin?
Hiçbir şart ve kayıt altında kaybı olmayan insana “İnsan-ı Kâmil” derler. Tohum olarak dünyaya gelip de meyve olarak sonsuzluğa çıkamayanın hikâyesi hüzünlüdür.
Ölüm, avuçlarımızdaki dünyalıkları paranteze alır ve onları sıfırla çarpar! Geriye kalan bir hiçtir sadece. Sen, avucundakileri daha önceden uçurarak sonsuzluğa ısmarlamışsan, işte o zaman kaybın olmaz. İstersen bir daha düşün ve kararını ona göre ver!
YAZIYA YORUM KAT