“NASIL HIRİSTİYAN OLACAKTIK?”
Bugün, “Kâzım Karabekir Paşa’nın Hatıratı”ndan ( Sebil Dergisi, 2 Ocak 1976, sayı 1 ) bir bölüm aktarmak istiyorum:
“ 18 Temmuz 1923’te, Ankara istasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiyenin ( Anayasa ) tadili ( değiştirme ) müzakeresinde vaziyet tamamiyle aydınlandı.
Teşkilat- ı Esasiyede yapılmasını muvafık (uygun) gördükleri tadillerin ikinci günkü müzakeresi imiş… Bana haber verilmemişti… Bugün ben tesadüfen hazır bulundum…
( Oturumda hazır buluna bakan ve mebusları tek tek saydıktan sonra)
Ben girdiğim sırada, Tevfik Rüştü Bey ( Sıhhiye vekili ) söz söylüyordu:
“ Ben kanaatimi millet kürsüsünden dahi haykırırım… Kimseden korkmam!.. Teşkilat - ı Esasiyemizde ( anayasamızda ) dinimiz apaçık yazılmalıdır…”
Ben söz aldım ve sordum:
“ Teşkilat- ı Esasiyede Dinimizin İslam olduğu yazılıdır. Tevfik Rüştü Bey, hangi kanaati haykıracaksın? Teşkilat- ı Esasiyeye apaçık hangi dini yazdıracaksın?.. Hıristiyanlığı mı?”
Mahmut Esat Bey ( Bozkurt- İktisat vekili ) söz aldı ve sertçe cevap verdi:
“ Evet, Hıristiyanlığı!.. Çünkü İslamlık terakkiye ( yükselmeye ) manidir!.. Bu dinle yürünemez, mahvoluruz… Ve bize de kimse ehemmiyet vermez.”
Ben de söz alarak dedim:
“ İslamlığın terakkiye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır. Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirmek gayretidir. Netice, İslam kalırsak, mahvolmayız; fakat bu din değiştirme oyunuyla bizi kolay mahvedebilirler.” ( K. Karabekir Paşa biraz daha uzun konuştuktan sonra) Fethi Bey ( Dahiliye- içişleri- vekili ) söz alarak, bana gayet sert cevap verdi:
“ Evet, Karabekir!.. Türkler İslamlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar… Ve İslam kaldıkça da bu halde kalmaya mahkümdürler… Bunun için İslam kalmayacağız!..”
Karabekir Paşa sert cümlelerle bu fikirleri reddeden konuşmasının ardından, Meclisi yöneten Mustafa Kemal Paşa’ya dönerek şunları söyler:
“ Paşam!.. Maddi cephemiz zaten zayıftır. Güvenebileceğimiz manevi cephemizi de düşmanlarımızın yaldızlı propagandasına kurban edersek, dayanabileceğimiz ne kalır? Bizi silah kuvvetiyle parçalayamayan düşmanlarımız, görüyorum ki, bizi fikir kuvvetiyle mahvedeceklerdir. Buna müsaade edecek misiniz? Siz ki, millete karşı, bizi bu hale getiren belanın istibdat olduğunu, zaferden sonra milletin tamamiyle iradesine sahip olarak yürüyeceğini, millet kürsüsünden dahi defalarca haykırdınız. Millet Meclisini tekbirler, salâtlar arasında açtınız… İslamlığın en yüksek bir din olduğunu hutbelerle de ilan ettiniz. Hepimiz de aynı iman ve kanaatle aynı yoldan yürüdük. Şimdi ne yüzle ve ne hakla bir kanlı maceraya atılacağız?..”
Mustafa Kemal Paşa sözümü burada keserek dedi ki:
“ Müzakere çok hararetlendi.. Burada kesiyorum…”
O dönemin kabinesinin, yani bakanlar kurulunun içinde ve milletvekillerinin hiçbirisinde – Karabekir hariç- bu “din değiştirme” olayına karşı ciddi bir mukavemet görülmez. Karabekir Paşa’nın milletle bütünleşerek sürdürdüğü mücadelenin sonunda, başarı elde edemezler ve bu millet Hıristiyan olmaz.
Ne var ki, Anayasaya resmen koyamadıkları Hıristiyanlığı, zaman içinde, bu dinin ve onun getirdiği uygarlığın tüm uzantılarını neslimizin beynine sokmada başarılı oldular. Tarihinde olup bitenlerden habersiz yetişen köksüz nesilleri, küçük esintiler bile köklerinden söküp atabilir. Bugün de Türkiye’nin en büyük sorunu, nesillerine, kendi medeniyet algı ve anlayışını verebilme sorunudur. Her konuda çok iyi mesafeler alınsa da eğitim açısından daha yapılacak çok acil şeylerin olduğu aşikârdır.
Ümitsiz değiliz; fakat sabırla ve aşkla medeniyetimiz üzerinde çalışıp çabalayan, ter döken; zaman zaman da gözyaşlarına boğulan yöneticilerimizin çoğalması için de millet olarak fiili ve kavli dua etmek durumundayız. Bu millet ( Bütün renkleriyle ) kendine gelmeli ve bir iki asırlık uykusundan uyanmalıdır.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT