O GÜZEL İNSANLAR…
Bundan yıllar önce tanıdığım, İslamî ilimlere ehil bir arkadaşımdan dinlemiştim:
“Ben küçük çocuktum, doğuda bir medresede okuyorduk. Arapça gramer üzerine ders görüyordum. Bir gün eli silahlı bir yığın adam geldi. Öğrendiğimize göre aralarında kan davası güden iki büyük aşiretin adamlarıymışlar. İki aşiretin de ileri gelenleri ve adamları medresenin büyük mescidine toplandı. Aralarındaki husumet son haddindeydi. Her an büyük bir çatışma endişesi ve korkusu hâkimdi bize. Ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette birbirimize endişe ile bakıyorduk. Derken hocamız geldi. Elinde büyük bir sopa vardı. Salona girer girmez başladı aşiretin ileri gelenlerine vurmaya. Bütün kuvvetiyle vuruyordu. Bir sağındakine bir solundakine. Bir yandan da bağırıyordu: ‘Sizde hiç mi Allah korkusu yok, nedir Ümmeti Muhammed’e yıllardır çektirdiğiniz? Cahiller, gafiller, derhal barışacaksınız!’ Salondan çıt çıkmıyordu. Hayretler içinde izliyorduk. Koca koca adamlar başlarını önüne eğmiş dayak yiyorlardı. Hiç kimse kafasını kaldırıp yaşlı hocamıza bakamıyordu. Yıllarını İslamî ilimlere adamış, yöremizin en çok sevilen ve sayılan hocasını ilk defa bu kadar celalli ve korkusuz görmüştük. Nihayetinde bu iki aşiret birbirinden helallik aldı ve barıştı. Çok büyük bir yemek tertiplendi ve fakir fukara da bu yemeğe çağrıldı.”
Dinlediğim bu hikâye beni çok düşündürmüştür. Birkaç zaman kendime şu soruyu sorup durdum: “Acaba özü sözü bir, ilmiyle amil, herkes tarafından ilmine ve yaşayışına saygı duyulan, inancından ve prensiplerinden taviz vermeyen, vakar sahibi ilim ehli zatlar niye toplumumuzda yok? Marifet ehli, basiret sahibi bu zatlar neden toplumumuzdan çıkmıyor?”
Günümüz tabiriyle akil adam dediğimiz bu derece donanımlı insanlara belki de hiç olmadığı kadar muhtacız. Neden mi diye sorarsanız topluma bir bakın herkesin ağzındaki en klasik serzeniş cümlesi: “Kime inanacağımızı ve kime güveneceğimizi şaşırdık. Herkes bir şey söylüyor, ağzı olan konuşuyor.” Sorarım size bilgi karmaşasının bu derece yayıldığı, güven duygusunun bu derece zedelendiği, insanî meziyetlerin bu derece ayaklar altına alındığı başka bir zaman dilimi hatırlıyor musunuz?
Özellikle de 15 Temmuz sürecinden çıkmış, böylesine büyük bir hain tezgâh sürecini atlatmış bir toplum için ne kadar zor bir durum. Toplumun güven duygularını sömürüp böylesine bir tezgâhı ortaya koyanların bu topluma verdiği en büyük zarar belki de insanların manevi duyarlılıklarına ve itikatlarına ektikleri şüphe ve fitne tohumlarıdır. Âlim kisvesinde ortaya çıkıp insanların sâfiyane inançlarını sömüren bir şarlatanın kanımca milletimize verdiği en büyük zarar, inanç duygusunu uğrattığı erozyondur.
Toplumun, siyasi büyük önderlere ihtiyacı olduğu gibi aynı zamanda özü sözü bir, hikmet ehli, arif dediğimiz erdemli zatlara da ihtiyacı vardır. Yüksek ferâset sahibi bu tip insanlar, her zaman diliminde topluma önder olmuşlardır. Yaşayışlarıyla ve istikametleriyle Türk-İslam coğrafyasının kandilleri olmuşlardır. Tarihimiz ve coğrafyamız bu ulvî şahsiyetlerle doludur. Horasan’dan Anadolu’ya kadar uzanan bu büyük coğrafyada insanlara iyiyi, güzeli, doğruyu, hikmeti anlatmak için cansiperâne mücadele etmiş güzel insanların menkıbeleri yüzyıllarca bu coğrafyada anlatılmış. Bir bakmışsınız 93 Harbi’nde cephede, bir bakmışsınız Süleymaniye’de minberde, bir bakmışsınız mütevazı ilim meclisinde, bir bakmışsınız pazar yerinde…
Peygamberimizin hadisi şerifinde buyurduğu ve ‘varislerim’ deyip büyük paye biçtiği o ulvî şahsiyetlere artık neden rastlamıyoruz? Bu toplumdan artık neden bu yüksek karakterler zuhur etmiyor?
Güven bunalımının yaşandığı, insanî değerlerin ayaklar altına alındığı, makam ve mevki için her türlü hokkabazlığın mübah sayıldığı ve dünyevileşmenin zirve yaptığı bu zaman diliminde sözüne ve ilmine güveneceğimiz, yaşayışıyla işte budur diyebileceğimiz gönül insanlarına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
YAZIYA YORUM KAT