OKULLAR AÇILIYOR, YA GÖNÜLLER?
Okullar açılıyor. Çocuklarımızın beyinleri açılacak. Bir de gönülleri açılsa ne iyi olurdu.
Tertemiz yavrularımız. Bahar goncası gibi taptaze. Yüzlerinde kötülükten eser yok. Kötülük değmemiş davranışlarına.
Pür heyecanla koşacaklar okullarına. Ziller çalacak, sınıflara girecekler, heyecanla öğretmenlerini dinleyecekler. Öğrenmenin zevkini tadacaklar. Öğrendikleriyle oyunlarını harmanlayıp koşacaklar, zıplayacaklar; çocuk duygusallığıyla hayatı kucaklayacaklar.
Çocuklarımızın beyinleri açılacak, evet. Dünyada maalesef gönülleri açan resmi bir okul yok. Bu nedenle dünya gönül kıtlığı yaşıyor. Haklı olarak buğday kıtlığından tedirginlik duyulurken, asıl gönül kıtlığıdır, buğdayı kökünden kurutan, insanlığı da yok eden.
“Gönül ferman dinlemez.” diye bir söz vardır. Gönül kalsaydı keşke de ferman dinlemeseydi; gün gelir sağlığına kavuşurdu. İrfan medeniyetinin olmadığı yerde gönül nasıl yetişsindi? İnsanlık derdiyle dertlenen insanların işidir, gönül yetiştirmek. İnsanlığı madden ve manen imha etmeye çalışan gönülsüzlerin, gönül yetiştirme gibi bir dertleri, çabaları olabilir mi? Gönül baharını yaşamayan bir dünyada mutluluk aranabilir mi? Cepler dolu, fakat ruhlar bomboş ve yüzlere sinen renk kapkara!
Gönül yetiştirmek sadece bilgiyle olmuyor, doğru bilginin davranışlara yansımasıyla gönül denen cevher ortaya çıkıyor. İrfanla test edilmemiş bilgi kıyıcıdır. İrfan, bilginin gönülde yoğrulması sonucu ortaya çıkan davranıştır. Tek başına bilginin neler yaptığını, dünyayı nasıl kana buladığını görmeyen mi kaldı?
İrfan, vahiyle aydınlanmış ve demlenmiş aklın nurudur. Bu aklın ürettiği her şey de nur saçar. İrfansız akıl ise delinin elindeki bıçak gibidir, kalbi deler. Oysa insanlık, hekimin diriltici neşterine muhtaç.
Evet, okullar açılıyor. Çocuklar evlerinden zıplayarak çıkacaklar; anneler tatlı bir telaşla yavrularının arkalarından giderlerken mutluluktan gözyaşlarını silecekler. Olması gereken, her anneye yakışan da budur.
Hangi anne, ciğerpare yavrusunu ateşe atabilir? Fakat çocuklarımızın okullarında gönül laboratuarı yoksa, irfan kütüphanesi bulunmuyorsa; ruhun yansımalarını içselleştirmekten uzak müfredat ve bu müfredatı uygulamaya çalışan öğretmenler iş başındaysa; okulun duruşu, çocuğun manevi dünyasını açmıyor ve ona sonsuzluk fikrini sunamıyorsa… Anneler de ateşin harını hissedemiyorsa!.. Yavrum benim!.. Senin içine akan gözyaşlarını kim hissedebilecek ve silecek?
Yarın, “Bana bunları niçin öğretmedin öğretmenim? Beni niçin susuz, ekmeksiz ve havasız yetiştirdin? Ben şimdi içimdeki canavarın hesabını nasıl vereceğim?” diye öğretmeninden hesap soracak bu çocuklar. Öğretmen mi? Sen öğretmenim, “emir kulu” olmayı bırak da Rabbinin kulu ol. Hep müfredat korkusuyla yaşama, biraz da inancının, vicdanının öğretmeni ol. Fıtratları bombalama, fıtratın yetişmesini sağlayacak altyapı döşe, yavrularının gönüllerine. Biliyor musun, yarın mahşer günü ilk sırada bu insan fıtratını imhaya kalkışan sistemleri kuranlar yargılanacak, ama ikinci sırada da gönülsüz eğitimin gönüllü uygulayıcısı olarak seni yargılayacaklarını da unutma!
Okullar açılıyor. Bir eğitimci olarak içim titriyor, acaba hangi gül dalından kopacak veya susuz kalıp kuruyacak diye. Güllerimizi kurutanlara fırsat verme Rabbim! Ülkemizi ve dünyayı gülşen eyle!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT