Okullarda mescit niçin gereklidir?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, ibadet etmek isteyen öğrencilerle ilgili olarak 13.12.1977 tarihli yazısı.
9 Ocak 1978 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisi’nin 11 inci sayfasında bir genelge yayınladı. Talim Terbiye Kurulu’nda 13 Aralık 1977 tarihinde 18029 sayılı kararla, karara bağlanan genelgeye göre, okullarda okul yöneticileri, ibadet etmek isteyen öğrencilere bu konuda yardımcı olmakla yükümlü. Süleyman Demirel başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe zamanında bütün valiliklere dönemin müsteşarı Abdurrahman Demirtaş imzasıyla gönderilen emirde şöyle deniliyor:
"Bazı öğrenci velileri bakanlığımıza zaman zaman yaptıkları müracaatlarında ibadet etmek isteyen çocukları için okul müdürlüklerince gereken kolaylıkların gösterilmesini talep etmektedirler. Bilindiği gibi din ve vicdan hürriyeti Anayasamızın 19. maddesi ile teminat altına alınmıştır. Bu itibarla bakanlığımıza bağlı okullarda ders saatleri dışında ibadetlerini yerine getirmek isteyen öğrencilere okul idarelerince mümkün olan kolaylıkların gösterilmesi gerekmektedir. Bilgi ve gereğini rica ederim.”
Bu genelgenin ilginç bir serüveni vardır. Genelge, Tebliğler Dergisi’nde “9 Ocak 1978” tarihinde yayınlandı, ama Süleyman Demirel’in başbakanlığında, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş koalisyonuyla kurulan 41. “İkinci Milli Cephe Hükümeti” 5 Ocak 1978 tarihinde son buldu. Hemen ardından (aynı gün, 5 Ocak 1978) Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı M. Necdet Uğur’un yaptığı 42. Hükümet nezdinde genelge hayat bulamadı. Fakat genelgenin yürürlükten kalktığına dair bir emare de mevcut değil. O halde bu genelge halen yürürlüktedir ve uygulanabilir.
Halkı Müslüman olan bir ülkenin çocuklarının gittiği okullarda mescidin bulunmasından daha doğal ne olabilir? Özellikle çocuklarımızın erginlik çağını yaşadığı okullarımızda mescidin açılması bir zorunluluktur. Neden?
Bir inanç, erginlik çağına gelmiş bulunan insanlara bir yükümlülük yüklüyorsa, o inancın mensuplarının bunu hafife alma durumu olamaz. Birilerinin bu inancı paylaşıp paylaşmaması burada söz konusu değildir. Namaz günde beş vakit farzdır. Öğle ve ikindiyi okulda geçiren ve namazla yükümlü olan Müslüman gençler bu ibadetlerini nerede gerçekleştireceklerdir? “Çalışmak ibadettir!” masallarıyla, toplumunu tanımayan veya bilinçli hurafe üreten tiplerin gümbürtüleri arasında geçen bunca yılın hesabını Allah katında kimse veremez.
Okullarda kantinler vardır, oralarda yenilir, içilir ve beden gelişimi sağlanır. İnsan sadece beden midir? İnanmayan inanmasın, ama inananlar için ebedi hayatın besin kaynağı da ibadetlerdir ve bunların en başında namaz gelir. Namaz, ruhun gıdasıdır ve ruh onunla ayakta durur. Onu geliştirmemek, gelişimine ayak bağı olmak, insana yapılacak olan en büyük zulümdür.
Kaldı ki, inancını yaşamakta zorlanan veya yaşayamayan insan eğitilmiş de olamaz. Çünkü eğitim, kişilik geliştirme süreci olduğu kadar, fıtratın da gelişim sürecidir. Kişiliği gelişmemiş insan okumuş olabilir, ne var ki eğitilmiş olamaz. Para için veya başka nedenlerle hastasını kesen doktor, binayı sakat yapan mühendis… eğitilmiş midir? Unutulmasın ki, dünyayı kana bulayanlar çobanlar değil, üniversite mezunlarıdır. Egosunu ilahlaştırmış ve ruhunu hapsetmiş insanların bilgiyi ele geçirmelerinden daha tehlikeli bir durum olabilir mi insanlık katında?
Geçmiş dönemlerde gördük, kameralar, liseli birkaç çocuğumuzun peşine takılarak, okulun çatı katlarında gizlice ve korkarak namaz kılan, hüzünlü yüreklerle Rablerine secde eden çocuklarımızı zumlayarak neredeyse vatan haini ilan edeceklerdi! Bu çocuklar esrar-eroin içmiyorlardı, Yaratıcılarına secde ederek insanlığın huzuru için ibadet ediyor, dua ediyorlardı. Söylenecek o kadar çok şey var ki!
Uzun yıllar Fransa’da öğretmenlik yapmış biri olarak şunu diyebilirim: Fransa’da özel okulların % 80’ine yakını kiliseye bağlıdır. Her okulun “din sınıfı” vardır ve buraya, ders vermek için rahip veya rahibeler gelir. Ayrıca her sınıfta sadece İsa’nın ikonu asılı durur. Bunlar garipsenecek şeyler değildir. İnançlarını hayatına katmayan toplum mu vardır ki, bunlar tuhaf şeyler olsun?
Acaba diyorum, Türkiye’deki aydınlar din düşmanı değil de, İslam düşmanı mıdır ki, İslam denilince; namaz, oruç, hac… denilince burun delikleri şişiyor?
Türkiye, “Kürt sorunu”nu emin adımlarla çözmeye çalışırken, Türklerin de, Kürtlerin de, Lazların, Çerkezlerin ve bu topraklarda yaşayan topyekün Müslümanların en önemli sorununu, okul çağındaki gençlerinin ibadet sorununu da çözmelidir. Söyleyecek olduğum söz iddialı değildir; okullarımızda gerçek manada bir eğitim gerçekleşsin, işte o zaman tek yürek bir ülke olarak izzet-ü ikbal ile ve emin adımlarla geleceğe yürürüz.
Çocuklarımız okullarda hâla “Din, iman, namaz..” gibi kavramları kullanırken bir çekingenlik, bir ezilmişlik hissediyorlar. Bu ezilmişlik ve “öteki” konumuna düşme hissiyatı, ömür boyu onların peşini bırakmıyor ve adeta onlarda pasif bir kimlik oluşturuyor. Gelecek zamanı yoğuracak olan bu gençler hayata yenik başlıyor ve aksiyon oluşturmaktan mahrum kalıyorlar.
Genç, Farsça bir kelime ve “hazine” demektir. Hazinelerimizi en verimli çağlarında, birilerinin doymaz şeytani iştihaları yüzünden, israf etmek kimin yararına olabilir?
YAZIYA YORUM KAT