ÖLÜM DENEN ŞEY
Sevgili okurlarım, öncelikle genç yaşta yakalandığı kansere yenik düşen; yakın aile dostum Albay Nusret Hatırnaz’a rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Albay Hatırnaz, iki yıl önce yakalandığı kanseri yenemedi ve 51 yaşında, ömrünün baharında hayata veda etti. Ankara Gülhane’de yapılan askeri törenine katıldım. Silah arkadaşlarının gözyaşları sel olmuştu. Pazar’da da askeri törenle toprağa verildi. Sevilen bir asker, iyi bir hemşeri, müstesna bir insan, her şeyden önce güzel bir Karadenizliydi. Mekânı cennet olsun.
Ağustos’un ilk haftasında; oğlunun düğününe katılmak için Pazar’a gelmişti. Herkesle hem kucaklaştı, hem vedalaşmıştı. Sanki içine doğmuştu, son gelişi olduğunu. Doğduğu, büyüdüğü yerlere son bir kez bakmıştı. Vedalaşmıştı herkesle. Nitekim de öyle olmuştu. Ölümü erken oldu.
***
Yorumcularıma
Yazılarımı takıp eden, yorum gönderen tüm okurlarıma yürekten teşekkür ediyorum. Yazı yazıyorsak, eleştirilere de açık olmalıyız. Yorum, okuyucunun doğal hakkıdır. Dahası bizlere doğru yolu gösterir, göremediklerimizi gösterir, gözümüzden kaçanları hatırlatır. Bazen de haksız ithamlara maruz kalıyoruz.
Öncelikle belirteyim, Pazar53’de, TAKA’da, Karadeniz ve Sabah-Ankara’daki köşemde fikir yazılarından çok günlük gelişmeleri, Karadeniz’deki hemşerilerimi, Karadeniz dışındakilerle buluştururum. Gazete ve sitelerin bölge dengelerini korurum. Sevdiklerimin yanı sıra her siyasi görüştekilere yer veriyorum. Olaylara at gözlüğü ile bakmıyorum.
***
Rize valisi arkadaşımdır. Yoğunluğundan telefonuma dönmedi, onu size şikâyet ettim. Bu onu sürekli eleştireceğim anlamına gelmiyor. Hiç kimse benim kara listemde değildir. Çaykur Genel Müdürü iyi yapınca destek verdim, yanlış yapınca ”Şov yapıyor” dedim. Bazı yorumcularımın belirttiği gibi kimseden bir şey beklemiyorum, tanıyanlar bilirler beni bölgedekiler bana bir şey verebilecek konumda değildirler. Ben alacağımı aldım, gelecek yerlerin tümüne geldim. İlişkilerimin iyi olması hemşerilerimin yararınadır. Ben Ankara’da yazın su, kışın leblebi satmıyorum. Halen devletin genel müdürü ve önemli tanınmış bir gazeteciyim. Bölgemi ve insanımı ihmal etmemem, hemşerilerime olan sevgimdendir.
Meslekte 30 yılımı doldurdum, 20 yıldan beri Ankara bürokrasisindeyim. Çevremin geniş olmasından neden rahatsız oluyorsunuz anlamış değilim. Bana ulaşan Karadenizlilerin işlerini o eleştirdikleri çevremin aracılığı ile yapıyorum. Hastanede yatırıyorum, yurtlarda yer buluyorum, yollarını yaptırıyorum, işe koyup terfiler yaptırıyorum. Ankara’da günde bana uğrayan kişilerin işleri oturduğunuz yerden olmuyor beyler.
***
Duyarlı yorumcularıma benim de sitemlerim var. Karadeniz’in önemli sorunlarına parmak basıyorum. HES’lere karşı çıkıyorum. “Karadeniz boşaltılacak” diyorum. Karadeniz köylü mahkûm edildiğini söylüyorum. Dede hatırası yaylalar, gözümüz gibi koruduğumuz ormanlarımız, köylerimiz yabancılara peşkeş çekiliyor diyorum. Bu yazılarıma tek yorum yapılmıyor. Görüşleriyle katkı yapabilirlerdi. Onu tanıyorum, bunu biliyorum çok yorumlar alıyorum.
Ben buyum arkadaş. Bundan sonra kendimi değiştirmeye niyetim yok. Siz de bir şeyler yapın, katkı sağlayın, üretin. Yine de eleştirilerinize teşekkürler.
Karadeniz’i sel alacak
Sevgili okurlarım, dikkatli okuyucularım hatırlayacaklardır. Daha önceki yazılarımda da dile getirmiş, ilgilileri uyarmıştım. Babam rahmetli, köydeki evimizi; yüksek ve korunaklı yerde yaptı. Dedem ve amcam da aynı şekilde yerleşim birimlerini oluşturdular. Bu yüzden hiçbir ev, bugüne kadar ne selden, ne de heyelandan zarar gördü. Ne mühendis, ne de mimar idiler. Tarihi ahşap evlerimiz; ilgisizlik ve bakımsızlıktan yıkıldı, çürüdü. Güzelim Karadeniz Bölgesi’ndeki evlerimiz birer birer yok oldu…
Bizler okuduk, mühendis, mimar olduk. Eskilerimizin akıllarını beğenmedik ve evlerimizi dere kenarlarına yaptık. Dere yataklarına okul, cami inşa ettik. Derelerimizi ıslah değil, betonlaştırdık, daralttık, doldurup çay bahçesi yaptık.
Yetmedi, dere yataklarında yüksek yüksek binalar diktik. Derenin yönünü değiştirip alabalık tesisleri yaptık. Buna devlet görevlileri başta olmak üzere, herkes seyirci kaldı, yapanlar alkışlandı, izin verildi. İzin verilmeye de devam ediliyor.
***
Şavşat’ta, Borçka’da yaşadık. Yıllar öncesinde Trabzon-Akçaabat’ta gördük. Dere, kendisine ait olanını istiyor, alacağını tahsil ediyor. Felaket geliyorum diyor. Önlem alınmaz, dere yataklarındaki yerleşim birimleri kaldırılmaz ise, İstanbul’da yaşanan felaketi yaşayacağız. Ah vahlar para etmeyecek.
Karadeniz’in toprak yapısı bellidir. Yarım ile 1,5 metre arasında değişen toprağın altında kaya tabakası vardır. Dolgu malzemesi için kayalar dinamitlendi, tepeler indirildi, HES’ler için doğanın eko sistemi değiştirildi. Kaya parçası ile toprak zemini arasında titreşim oluştu. Yağan yağmur, bu alana girince toprak kaymaları, dolaysıyla sel meydana geliyor. Rize-Güneysu’daki heyelan bundandır.
***
Yıllar öncesinde meydana gelen Trabzon-Söğütlü-Beşirli’deki sel felaketindeki görüntüyü hala unutamıyorum. Yana yana yapılmış iki köprüden eskiden yapılanlar yerinde sağlam dururken, yeni köprüler yerle bir olmuştu. Bazı müteahhitler, bundan ders çıkardılar mı bilmiyorum.
Karadeniz’de çok kötü yapılaşma var. Doğaya uyumlu değil, betonlaşmaya izin veriliyor. Benim ilçem olan Ardeşen de bundan nasibini aldı. 7-8 katlı binalar dikilmiş, en üst katını çevirip yerleşmişler. Birçok bina tuğla örülmedi, sıvalar yapılmadı. Asansör, zaten buralara uğramadı. Belediye, bunlara nasıl izin veriyor bilmiyorum.
Sonuç olarak; güzelim Karadeniz’i sel alacak. Can ve mal kaybı olacak. Duyduk duymadık demeyin, önleminizi, bugünden alın. Yarın her şey için çok geç olabilir.
YAZIYA YORUM KAT