1. YAZARLAR

  2. Yusuf KAMBUR

  3. ÖLÜMÜ DE YAZ BİR KENARA
Yusuf KAMBUR

Yusuf KAMBUR

Yazarın Tüm Yazıları >

ÖLÜMÜ DE YAZ BİR KENARA

A+A-

“Onlar, birbirleriyle çekişip dururken kendilerini ansızın yakalayacak bir sesten başka bir şey beklemiyorlar.

(Her şey o kadar ani olacak ki), ne geride kalanlara vasiyet etmeye fırsat bulabilirler, ne de (o güvendikleri adamlarına ve) ailelerine dönebilirler!”

(Yasin: 36/49-50)

“Bugün Cuma, sizi Cuma namazına mutlaka bekliyorum. Bekliyorum derken ben değil Allah cc bekliyor. “Allah’ı anmaya koşun!” buyuruyor. Sakın gelmemezlik etmeyin kardeşlerim” deyince hoca, başlarını kaldırmaya bile tenezzül etmeden itiraz cümleleri kurdular.

“Hocam bugün cumaya gelmemiz mümkün gözükmüyor. Siparişleri yetiştirmemiz lazım yoksa adam bizden alışverişi keseceğini söylüyor.”  Hoca bozuldu, öfkelendi, yutkundu. Böyle bir cevap beklemiyordu anlaşılan. Sözlerine iki cümle daha eklemese hem gururu incinmiş olarak ayrılacaktı oradan hem de vebal altında hissedecekti kendini.

“Cuma namazı bir müminin son kalesidir. İmanı koruyan, imana şahitlik eden son kale… Bu son kaleyi kendi elinizle yıkmayın!” dedi. Söylene söylene camiye doğru yürümeye başladı.

“Ya Allah sizden vazgeçerse…”

İki arkadaş Cuma günü sabah erkenden buluştular. Diğer günlerde olduğu gibi bugün de işleri yoğundu. Bir çay ocağında ikişer bardak çayın yanında birer poğaça ile kahvaltı faslını geçiştirdiler. Zaman kısa yapılacak çok iş vardı. Anlaşılan nefes dahi almadan çalışacaklardı.

Planlarını harfiyen uyguluyor, hiç konuşmadan yapmaları gereken işi yapıyorlardı. İnanmış kişilerdi ama dinleriyle ilgili kendi paylarına söyleyegeldikleri “çalışmanın da bir ibadet olduğu” dışında fazla bir şey yoktu. Bir de “önemli olan kalbin temizliği” diyor koca bir “hayat nizamını” kalbe hapsediyorlardı. Böyle yapınca da tüm yükü omuzlarından atmış oluyorlardı. Böylesi bir yoğunlukta abdeste, namaza, temiz elbiseye, cemaate ayıracak zamanları kalmıyordu.

Salayı duyduklarında “mahcubiyetleri” az, biraz artmıştı. Çocukluk yıllarında sevinçle koşarak gittikleri cami yolunu unutmuş gibiydiler. Hayatlarında bir şeylerin, (çok şeyin) yanlış gittiğini hisseder gibi oldular. “Helal lokma peşinde koşmanın Allah yolunda savaşmak” olduğunu buyuran Peygamber (sav) sözünü sürekli tekrar etseler de içlerine sinmeyen bir şeyler vardı. Hoca “yaralarını deşmişti” anlaşılan…

Saladan sonra “ölüm ilanı” ibaresini duyunca bunun cuma salası olmadığını anlamışlardı. Yılın son günlerinde dünya imtihanını tamamlayarak ebedi âleme yolculuğa çıkan biri vardı. Zamanlı ya da zamansız “ölüm kervanı” yolculuğa devam etmedeydi.

“Falanca oğlu falanca” denildiğinde bir ok yüreklerine saplanmıştı adeta. “Olamaz!” dedi biri haykırırcasına. “Nasıl olur ki böyle bir şey!” diye gayr-i ihtiyarı itiraz cümlelerini sıralamaya başladı… “Bu genç yaşta ölüm nereden çıktı?” dedi öteki. Şarteli kapatılan makine misali hareketler yavaşladı, zaman adeta duruverdi. Yetiştirmeleri gereken işi unutmuşlar, bambaşka bir gündeme geçmişlerdi. “Lezzetleri yarıda kesen ölüm;” programları, hayalleri, hedefleri, hayatın akışını bir anda altüst eden hakikat olarak kendini göstermişti.

Dur yolcu dur, kaldır kafanı da durdur şu kervanı,

Sonsuzluk ötesinden mühim haber var; dinle fermanı,

Bak, ölüm nasıl haykırıyor: Dünya fani, dünya fani,

Son durağın işte burasıdır, unutma bu kabristanı! 

Daha dün akşam birlikteydiler rahmetliyle. Sapasağlam bir delikanlıydı. Gülmüşler, eğlenmişler, derin derin sohbet etmişlerdi. Haftalık, yıllık planlarını ballandıra ballandıra anlatmışlardı. Önlerinde yapılması gereken nice dünya işleri vardı. Azrail yanaşmazdı böylesi coşkulu meclise. “Ölüm meclisten dışarıydı” adeta. Akla gelebilecek en son ihtimaldi ölüm.

Müsaade yok mu ey Azrail, son sözümü söylesem.

Son defacık olsun, annemi, çocuklarımı görsem,

Müsaade yok mu, yarım kalan işimi bitirip gelsem,

Bütün malımı versem de, olmaz mı ben ölmesem?

Sabahleyin Cuma namazına gitmemek için hocaya nice mazeretler döken iki arkadaş, “İsrafil aleyhisselamın borusuyla uyanmış gibiydi.” Erkenden camiye gidip ön safta yerlerini aldılar. Vaiz’in her cümlesiyle mahcubiyetleri biraz daha artıyor, kendilerine öfkeleniyorlardı.                 

“… Allah’ın (size olan öfkesi ve) gazaplanması, elbette sizin kendi nefislerinize (kızıp) gazaplanmanızdan daha büyüktür…”(Mümin: 40/10)

Muhasebeden bahsediyordu vaiz Efendi. Hayatın muhasebesinden…  “Geçen bir yılın ve dahi geride kalan ömrün muhasebesinden” bahsediyordu. Zamanın, mekânın, varlığın sahibi “herkes yarın için bugünden ne gönderdiğine bir baksın!” diye ihtar ediyordu. Ahır zaman Nebisi, “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” buyuruyordu.

Üç yüz yıl sonra yeniden dirilen “ashab-ı kehf” gibi şaşkın bir haldeydiler. Cenaze merasimi boyunca hiç konuşmadılar. Hoca ile göz göze gelmemek için tüm yolları denediler. “Hani çok yoğundunuz, hani gelemezdiniz, neden geldiniz, ne oldu?” diye sormasından çekindiler.

Kabre konuluncaya kadar sürmüştü ölü yakınlarının feryad-ü figânı. Atılan her kürek toprak ölenin bedenini örttüğü gibi sanki geride kalanların yarasına kabuk bağlıyordu.

Dünya ehli için hengâme/merasim/gösteri artık son bulmuş,

Ebediyet yolcusu için hesap/mizan/terazi anında kurulmuştu.

İki arkadaş “Allah’ı ve Allah’a kulluğu hesaba katmamanın dersini almış” olarak bir gölge gibi geri dönüyorlardı yarım kalan işlerine. Ancak bir farkla, Vaiz’in şu cümlesi dillerine, zihinlerine işlenmiş olarak:

“Eğer başkalarının başına gelen olaylardan ibret dersi almazsanız, azgınlığınız sonucu başınıza öyle musibetler gelir ki, başkaları sizden ibret dersi alırlar.”

O halde yeni bir yıla girerken “ölümü de bir kenara yazmayı” unutmamalıyız. “Bu daracık çukurlarda mızrak oyununa girişmek, bu oyunu oynayanları utandırır! Vakit dar… Fakat oğul, halkın hatırı ve anlayışı da vakitten yüz kere daha dar!” (Mevlâna)

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız