ÖMER ÖZALLI VE DEPREM
Deprem ateşi yüreğimizi yakıyor, kavuruyor. Hele enkazdan çıkarılan ve korkulu bakışlarıyla olup bitene anlam veremeyen çocukları gördükçe yüreğimiz dağlanıyor. Rabbim, bu badireden de çıkmayı, depremden ders çıkarmayı hepimize nasip etsin.
Ben bu yazımda bir öğretmen arkadaşımdan söz edeceğim: Ömer Özallı.
Ömer kardeşim, aslen Kahramanmaraşlıdır. Elli yıl önce sınıf öğretmeni olarak mezun olunca, tayını Rize’nin Pazar ilçesine çıkar. Pazar’ın Derinsu (Zanat) Köyü İlkokulu’nda göreve başlar. Çalışkandır, azimlidir ve de inançlıdır. Yetmişli yılların başındaki Türkiye şartlarının olumsuzluğuna bakmadan aşkla- şevkle öğrencilerine fıtratları doğrultusunda eğitim vermeye çalışır.
Ben de sınıf öğretmeni olarak mezun olduğum 1973-74 Öğretim yılında onunla tanıştım. Bir arkadaşım; “Zanat’ta bir öğretmen var, namaz kılıyor!” demesiyle gözlerim bir anda ışıdı ve onu buldum. İşin gerçeği şu ki, özellikle o dönemler, okumuş kesimde inanç ve ibadet kıtlığı yaşanan zamanlardı. Yüzlerce öğretmen içerisinde üç- beş kişi bile zor bulunurdu, Rabbi için başını secdeye koyacak okumuşlar! İşte bu “üç – beş” öğretmen, o yıllarda, Rize’de “Mefküreci Öğretmenler Derneği”ni kurmuştuk.
Ömer kardeşimle bir anda yılların kardeşi gibi olduk; çünkü bizim kardeşliğimiz maddi bir şeye dayanmıyordu; bunun adı iman – İslâm kardeşliği idi. Bir araya gelir hep “dava”mızı konuşur, okuduğumuz kitapların analizini yapar ve geleceğe ümitle bakardık.
Ömer, Rize’yi; özellikle Pazar’ı ve bulunduğu köyü çok sevmiş olacak ki, Köydeki bir kız ile evlilik gerçekleştirdi ve Rize’yi kendine “yurt” edindi. Bu evlilikten beş kızı ve bir oğlu oldu.
1988 yılıydı sanırım, yanıma geldi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın açmış olduğu “Yurt Dışı Sınavları”ndan söz etti. Bu sınavlara kendisinin gireceğini ve benim de girmemi ısrarla belirtti. “Sistem dışıyız Ömer, bizi kazandırmazlar.” dediysem de ısrarını sürdürdü ve beni de ikna etti. Sınavlara girdik ve ikimiz de sınavı kazandık. O Almanya yolcusu oldu, ben ise Fransa’ya gittim. Artık Avrupa’daki çocuklarımızın Türkçe öğretmenleriydik. Orada da irtibatımızı kesmedik; Fransa – Almanya hattını kurmuştuk.
Yurtdışından geldikten sonra da yine bir özel lisede birlikte çalıştık.
Tek başına, beş çocukla çok sıkıntılar çekti. Çocuklarını evlendirdi, torun sahibi oldu. Yakın zamanda eşini kaybetti. Geçenlerde telefonda “İbn Kesir” tefsirini bitirdiğinden söz etti, sevindim. Eşinin vefatı onu haylice sarstı; zaten yaşı da yetmişi sollamıştı.
Uzak kalmıştık; o Rize’de ben ise İstanbul’dayım. Telefonda rahatsızlığından söz açtı. Bel fıtığı illetine tutulmuştu ve ameliyattan bahsetti. Denizli’ye evli olan kızının yanına gitti ve orada bel fıtığı ameliyatı oldu.
Bir kızını da Adıyaman’a evlendirmişti. Ondan üç kız torunu vardı ve üçü de ergenlik çağına gelmişlerdi.
Deprem!.. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da on ilde meydana gelen 6 Şubat depreminde, Adıyaman’daki kızı, Cemile’si, üç torunuyla damadı olmak üzere, toplam beş kişi enkaz altında kalarak can verdiler! Bir aile dünyadan el etek çekerek ahirete göç etti. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin.
Ömer kardeşim hastanede kendi derdiyle cedelleşirken, bu acı haberle dünyasının nasıl karardığını hissedebiliyorum! Yürek depremini asıl o yaşadı. Bu acı onu öldürmesin, oldursun inşallah. Ama o inançlıydı, kadere imanı vardı ve sabırlıydı. Rabbine teslim oldu ve O’ndan gelene boyu eğdi.
Rabbim; Ömer kardeşime, çocuklarına sabr- ı cemil ihsan eylesin. Depremde vefat eden tüm Müslüman kardeşlerime de Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına da sabır ihsan etmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
Hele o küçücük yavruların, saatler sonra enkazdan kurtarıldıklarında, titrek vücutlarıyla çevrede olup bitene şaşkın bakışlarını gördükçe, içimiz adeta buharlaşıyor. Birçoğu da anne- babasını, kardeşlerini kaybetmiş, bundan sonra hayata tek başına adım atacak! Bu yetim ve öksüzler, her şeyi bilen Allah’tır, gelecek zamanlarda dünyayı aydınlatacak liderler olabilirler. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Gazabın içindeki rahmet de buna denir.
ZEYL: Ülkemizde kıyamet yaşanıyor; hemen her köşede pusu kurmuş vicdansızlar, pusudan çıkmış ve şom ağızlarıyla, içlerindeki pisliği dışarı akıtarak, ülkeyi pislik kokusuna boğmaya çalışıyorlar. Gazabın içindeki rahmeti göremeyen bu nasipsizler (Hemen hepsi de okumuş takımı!), ülkemiz bu badireden de yüzünün akıyla çıktığında, kendileri mağaralarına sineceklerdir. Rabbim; bu Ebu Cehil torunlarına fırsat vermesin, bunları sevindirmesin.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT