Onlar büyüklerinden çok daha büyüktüler
Genç kuşaklar veya sahip olunan gençlik milletlerin geleceklerinin bugünkü aynası gibidir. Geleceğimizin aynası olan gençlerimize baktığımız zaman, geleceğimizin nelere gebe olduğunu pekâlâ tahmin edebiliriz.
Aynı zamanda karşımızdaki gençlik aynasına baktığımız zaman, bizlerin de ne olduğumuzu, sevap ve günahlarımızı veya ihmallerimizi bu aynada görmüş oluruz.
Gençliğini ihmal eden toplumlar elbette geleceklerini riske atmış olurlar. Hiçbir millet; geleceği olan genç kuşaklara göstermesi gereken ilgi ve alakada cimri davranamaz. Geleceğimizi veya yarınlarımızı şekillendirecek olan söz konusu genç evlatlarımıza karşı göstereceğimiz ilgi ve alakada cömert olmazsak tarihi bir hata yapmış oluruz.
Birçok düşünür veya toplum bilimciye göre; devletleri genellikle yaşlılar kurar ve işin sonunda da devletleri gençler yıkarlarmış. Ben bu söze ihtiyatla yaklaşarak, devleti yıkan genç kuşakları kimlerin katlettiğini de hiçbir zaman göz ardı edemedim.
Devletleri yaşlı ve yetişkin kuşakların kurduğu doğrudur. Ancak; devletleri genç kuşakların yıktığı düşüncesi çok doğru değildir sanırım. Esasen bu konularda düşünceler bir hayli da karmaşıktır.
Bu düşüncelerin aksını iddia edenlerde vardır. Devletleri genç kuşakların yaşattığını söyleyenler de az değildir. Ancak biz tam bu noktada en can alıcı ve belki de biraz da bizleri incitici olan şu soruyu kendimize mutlaka sormak zorundayız: Gençlerimizi geleceğe hazırlamakla sorumlu olan bizler acaba gençlere neler verdik veya neleri onlara vermede cimri davrandık?
Bu soruyu sormadan hiç birimizin gençleri suçlamaya hakkımız yoktur.
Gençleri devlet yıkıcı olarak anlayan zihniyet neden acaba, genç yaşlarında canlarını bu vatan için feda eden gençler sayesinde milletlerin var olduklarını düşünemezler?
Savaşlardaki zaferlerimiz de, ekonomik, sosyal veya kültürel hamlelerimizin temelinde, yaşlı kuşakların akıl ve tecrübeleri olduğu kadar, bu hamlelerin arka planında bulunan bedensel enerji de genç kuşaklarımıza aittir.
Bu düşünce penceresinden meseleye baktığımız zaman bizler genç kuşaklarımızla birlikte bir bütünün vazgeçilemez parçalarıyız. Geleceğimizin mimarları olacak olan bu nesle her konuda cömert ve merhametli olmak durumundayız.
Gençlerimizi itip kalkarak veya on sekiz yaşına bile gelmeden taze fidan iken darağaçlarına çekenler dünyanın en günahkâr insanlarıdırlar.
Biz ne isek, gençlerimiz de odur. Gençlerimiz ne ise, geleceğimiz de mutlaka o olacaktır. Bugünün gençleri yarının büyükleri olacağına göre, biz yaptık gençler de yıktı mantığından uzaklaşmalıyız. Her ne yaptıysak birlikte yaptık, her ne yıktıysak birlikte yıktık.
Günah veya sevap bilançomuzu çıkarmaya kalkarsak, gençlerin yanlışlarının arka planında bizim günahlarımızın olduğunu görürüz ki, işte bu acı gerçek hepimizin yüzünü kor gibi kızartmaya yeter de artar bile.
Dünya gençliğinin durumu hiçte aydınlık görünmüyor. Ne yazık ki, Türk gençliğinin durumu da dünya gençliğinden pek farklı değildir. Batının medeniyetsizliği içerisinde genç kuşaklarını; fuhşun, kumarın, uyuşturucunun, hazırcılık ve tembelliğin kucağına itenler şimdi gelecekleri adına ciddi kaygılar duyarlarken, bizim genç kuşaklarımızı dejenere etmeyi de tek çıkış yolu olarak görmektedirler.
Eğer bugün sokaklarda yamuk yumuk gezen sözde delikanlılarımız, pinpon topu gibi kaldırımlarda zıplayarak gezen palyaço tipli kız çocuklarımız varsa, bunun müsebbibi çocuklarına küçük yaşlarda gereken ilgiyi göstermeyen ebeveynler ve gençlere karşı duyarsız kalan bu ülkeyi yönetenlerdir.
Bugünkü genç evlatlarımıza baktığımız zaman gelecek adına kaygılanmadan edemiyoruz. Bizim de ait olduğumuz kuşağın gelecekle ilgili olan kaygıları bugün peyda olmadı. Bundan kırk elli sene önce bizim kuşak, gelecek adına duyulan kaygılarla beş bine yakın genç kardeşimizi ebediyete uğurladı.
Aradan geçen elli yıl sonra buradan haykırmak istiyorum. Geçmişte birbirine boğazlatılan gençlerin tek günahı kullanıldıklarını, küresel eşkıyaların oyunlarına geldiklerini idrak etmede gecikmeleridir. O gün onlar kavga etmeselerdi, bu ülke bugün çok daha farklı yerde olur ve bugün bize çalım satan siyaset palyaçolarının ismi bile olmazdı.
Türkiye’nin bugünkü manzarası o kirli dönemin ürünüdür. Biz kavga ettik veya kavgaya itildik; bugünkü devşirme takımları da o günlerde mahzenlerindeki deliklerinde insanımızın başka bir kesimini uyuşturup uyutmakla meşgul idiler.
İster geçmiş zamanın sağından, isterse sol cenahından olsun; çocuk yaşta idam sehpasına giderken “vatan sağ olsun” diyen dünyanın en büyük ve onurlu neslinin yattığı toprağı gözyaşlarımla ıslatır ve öperim.
Onlar bizim büyük bildiklerimizden çok daha büyüktüler. Onlar bugünlerde oynanmak istenen oyunu kökten bozmak için can verdiler. Ancak ne yazık ki bu arzularının komut noktalarını ele geçiren şerefsizler onların gençliği üzerine dünyanın en kirli oyununu oynadılar.
Milletime bir müjde vererek sözümü noktalamak istiyorum. Dün bizleri kavga ettirip bugün içerisinde debelendiğimiz halleri inşa ettiler ama bizim çocuklarımızı bizi kandırdıkları gibi gelecekte kandıramayacaklardır. Dün kavga edenlerin çocuklarının gelecekte kucaklaşmaları bu düzenbazların tahtlarını sallayacak ve inşallah bunca günahın hesabi bir gün sorulacaktır.
Yakın geçmişimizde büyüklük tahtına oturanların küçük addettikleri gençlere neler yaptıklarını asla unutmadık ve hayat sürdükçe de unutturmayacağız. Genç yaşta bir dava uğruna bedenlerini kurşunlara hedef edenler, Allaha ısmarladık arkadaşlar deyip koğuşundan son kez çıkarak idam sehpasına gidenler, o günlerde kendilerini büyük yerine koyan rezil cücelerden çok daha büyüktüler.
Büyüklerinden daha büyük olan onurlu ve şerefli gençliğin hatıraları önünde saygıyla eğilirken, hepsine Allahtan rahmet diliyorum. Onların yolunu kirletenlerden de tiksinti derecesinde iğrendiğimi bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Nur içinde yatsınlar.
YAZIYA YORUM KAT
sayin yucel hocam "ey ragip" isimi olan marşi gerçekten de kürtler oyle diyor. yani onların sözde değil bir marşi oluyor. çunkü bu yalançi bir marş ise gerçek olan marşlari varmi, var ise adi nedir?
Yanıtla (0) (0)Turkiyede turk kimliğini silmeye kimsenin gücu yetmez. netekim kürt kimliğinide kimse silemedi. kimlikler oyle kolay silinmesi mumkün olmaz. kürtler kendine sahip olurken türklere "siz türklüğü birakin lutfen" dememiştir. herkesin kimliği kendinindir fakat kimseye başkasina ait bir kimlik yapmamak lazim bu sahte olur biz ise gerçeklerden taraf olmak lazimdir.
Eskiye bakınca ister sol cenahta olsun,ister sağ cenahtan,Gençlerde bir idealizm vardı,daha güzel türkiye için, okuyan ülke meselerine kafa yoran bir kuşaktı,şimdiyse bakıyorumda gençlik eskisi gibi ülke meseleriyle ilgilenmiyor.sadece kendigeleceğini düşünüyor. halbuki ülke batarsa Bir gelecekleride omıyacaklarını bilmiyor.Bugün gazetelere göz attarken HAKPAR denen kürtçü fderasyoncu bir partının olagan kongresinden sözediyordu. Ne istiklal marşı vardı, nede Türk bayraği,Özgür kÜrdistan afişleri ve Anadilde eğitim afişleri göze batıyordu.işin ilginç olanı Akp Genel Başkan yardımcısı salih kapusuz ve Akp Diyar bakır milletvekilleri İhsan Arslan Ve ABdurahman Kurtun. Kürtlerin Sözde Milli Marşı Ey Rakıb söylenirken Ayağa kalkıp saygı duruşunda bulunmaları. Ülkemizde kötü şeyler oluyor Bölücülük demokratlık olarak yuturulurken Atatürkün kurduğu Türkiye cumhuriyetinden Türk kimliği silinmeye çalışılıyor. umarım Ülkesine ve Atasına sahip çıkan bir gençlik gelir ama bu sistemle zor.
Yanıtla (0) (0)Çok ciddi katkılarınızla düşünce dünyamıza yeni pencereler açtınız. Sizlerde her insan gibi doğrularla hatalar arsında hedefe koşan insansınız. Doğrularınızın hatalarınızdan çok olduğuna inana bir kardeşiniz olarak yazımla ilgili yorumunuz beni ciddi anlamda olumlu etkiledi. Başkaları ne sylerse söylesin. Ben bu yorumunuzu çerçeveledim ve düşünce odama astım. Sevgi ve dualarımı sunuyorum efendim.
Yanıtla (0) (0)Yazıyı dikkatle okudum, duygulandım da. Çünkü ben 12 Eylül öncesi gençleri -sağcısıyla solcusuyla- kırmızı dipli mumla arayan bir insanım. Birileri hemen celallenmesin anlatacağım. Ben o yıllar taraf idim karşı gençlerle kıyasıya tartışırdık, müthiş bir beyin fırtınası vardı, hem kendi siyasi aidiyetimize dair kitapları hem de karşı fikrin kitaplarını okurduk. Tartışabilmek için okumak zorundaydık. Biz şöyle şöyle olursa ülke düzlüğe çıkar diye düşünürken karşımdakilerde bazen tam aksını bazen daha yakın bir çizgide tezlerini ortaya koyardı. Yanı herkesin yüreği bu ülkenin geleceği için atardı. Onun için her iki tarafı da arıyorum.
Yanıtla (0) (0)12 Eylül bir depolitizasyon getirdi gençler yeterince okumuyor. Ülke sorunlarına yeterince kafa yormuyor. Biraz varlıklı gençlerin çoğunluğunun kan dolaşımı ense damarlarından yukarı çıkmıyor gibi. Fakır aile çocuklarının çoğunluğu ise tarikat ve cemaatlerin elindedir. Bu kesim hiç düşünmüyor zira yetiştirildikleri öğretiye göre onların yerine düşünenler var! Onlar sadece papağan gibi duyduklarını tekrar ediyorlar. Geri kalan kesim elde telefon karşı cinsle al mesaj ver mesaj. Elbette ki tüm bu tanımlamanın dışında olan gençlerde var fakat sayıları çok az.
Zalimliğiyle ün yapmış meşhur Emevi valisi Haccac (Sakifli Yusuf oğlu el-Haccac) sokakta gezerken erken delikanlılık çağında bir genci yanına çağırarak sorar Oğlum kader nedir? Genç: Kader; nedenini bilemediğimiz, bizim göremediğimiz bir yazı ile alnımıza yazılmış, değiştirmediğimiz eylemlerdir. der. Haccac şaşırır ve genci biraz daha irdeler, der ki anlayamadım bana bir örnek ver. genç: Kader sensin, seni hiç birimiz sevmeyiz ama başımızdan da gönderemiyoruz. der. Haccac gencin babası ile görüşmek ister ve görüşür, görür ki gencin babası kör kütük, kara cahildir. Adamın boynunun vurulmasını emreder. Genç karşı çıkarak kendisiyle gelmesini ister ve Haccaci bir mezarın başına götürerek şöyle der: Bana sor cevap alamazsan babamın boynunu vur. Ama babama sorduklarının cevabını alamıyorsan onun değil şu mezarda yatan dedemin boynunu vurman gerekir. Sanırım yoruma gerek yok.
Gençlik üzerine oynanan oyunları özetleyen bir alıntı ve bir soru ile bitiriyorum.
1961 Anayasası ile haklar ve özgürlükler elde eden gençlik, özellikle de üniversite gençliği ülkesinin bağımsızlığını koruma mücadelesine girişmişti.
Gençliğin bu haklı mücadelesini engellemek ve başarısız kılmak isteyen dış destekli karşı güçler amaçlarına ulaşmak için önlerinde en büyük engel olarak gördükleri gençliği terör ve şiddetin içine çekerek, (gençlik = terör) izlenimi yaratmaya çalışmışlardır.
Gençlik terör ve şiddet ile birlikte anılır hale gelmiştir. Bütün olumsuzlukların nedeni olarak gösterilen gençlik 1980 askeri darbesiyle birlikte haklarını ve özgürlüklerini kaybetmiş, düşünemez, sorgulayamaz ve yaratamaz hale gelmiştir.
Anne babalar kendimize sormalıyız: Yetiştirdiğimiz gençler sorumluluk bilinciyle, ülke için üzerlerine düşen görevleri yeterince yerine getirebiliyorlar mı? Saygılar.