1. YAZARLAR

  2. D. Ali TAŞÇI

  3. PARKTAKİ O BABAYI VE GENÇLERİMİZİ DÜŞÜNDÜM!..
D. Ali TAŞÇI

D. Ali TAŞÇI

Yazarın Tüm Yazıları >

PARKTAKİ O BABAYI VE GENÇLERİMİZİ DÜŞÜNDÜM!..

A+A-

 

                Vakit buldukça parklara gidip oturmayı severim. Hele güzel havalarda aileleriyle birlikte gelip piknik yapan, eğlenen insanların coşkularını seyretmek hoşuma gider. Üzerimize çöken kasvetli havaları dağıtmada parklar bana yardımcı olur.

                Geçenlerde yine bir parkta oturuyordum. Yanımdaki banka, yaşı otuz beşleri gösteren bir bayla henüz üç dört yaşlarında bir kız çocuğu gelip oturdu. Baba kız odlularını düşündüm, ama mesafeli duruyorlardı. Adam, çocuğa ne kadar yaklaşsa, onu kucaklamaya kalkışsa, çocuk, adamın bu davranışına karşı soğuk davranıyor ve ona sevgisini göstermiyordu.

                Adam, çocuğa: “ Bak, bayram geliyor, büyüklerin ellerinden öpeceksin.” diyerek, çocuğun elini avuçlarına alıyor, onu öpmeye kalkışıyor; fakat çocuk isteksiz! Adam ne yaptıysa, çocuğu bir türlü kendisine yaklaştıramadı; çocuk bir yaban gibi durmayı sürdürdü.

                Adam çocuğa vaatlerini bir bir sıraladı durdu; lakin çocukta bir kıpırdama gözükmedi. “ Kızım, bayramda bana geleceksin, değil mi?” deyince, çocuğun cevabı, adamın rengini soldurdu: “ Hayır, bayramda ben annemin yanında olacağım.”

                Anlaşılan oydu ki, adam, karısından ayrılmıştı ve çocuk da annenin yanında kalıyordu.

                Bundan sonra parklara ve mesire yerlerine gittiğinizde, yalnız bir şekilde, elinde çocukla gezen erkeklere iyice bakınız, bazılarının eşlerinden ayrı yaşadıklarını ve o gün, eşlerinin himayesinde bulunan çocuklarını bakım ve gezdirme günü kendilerinde olduğu için, bu yerlere geldiklerini görürsünüz. Ve o erkeklerin yüzlerine iyice gözlerinizi dikiniz, adamların yüzleri sararmıştır. Kalbinden evladı sökülen insanın yüzüne kan gitmez!

                Baba- çocuk arasında sevgi köprüsünün kurulamadığı uçurumlardan aşağı düşen nice insanlarla karşılaşırsınız. Karı koca birbirlerinden ayrılır da, küçük yaştaki çocuk, annenin elinde büyürse, baba yaban olur; çocuk sevgisi zaman içinde onun yüreğinde çürür. Evlatları olup da onlarla doyamayan insanları dünyanın altınları, gümüşleri doyuramaz.

                Güneydoğu’da ve Doğu’daki ailelerin kahır ekseriyetinin çocukları çoktur. On beş çocuklu aileleri bizzat ben biliyorum. Bu kadar çocuğa karşı aileler sevgi ve şefkat göstermekte zorlanırlar. Bu durumda çocuk, asıl alması gereken aile sevgisinden uzak büyür. Üstelik ekonomik olarak da hiçbir zaman doyuma ulaşamazlar. Aile içinde veya çevrede ilgi gördükleri de söylenemez.

                İşsiz bir durumda, köy ve mahalle ortalarında, gece yarılarına, hatta sabahlara kadar kümelenip bir araya gelen bu çocuk ve gençler, neleri konuşur, neleri kendi hayal dünyalarında canlandırır ve hayranlıkla izler biliyor musunuz? PKK’yı!.. Hayat gerçeklerinin, olumsuz propagandanın, aile duyarsızlığının getirdiği ilgi görememenin sonucu olarak, kendinin “kahraman, kurtarıcı” olacağı ve “özgürlük savaşçısı” olup, “halkına özgürlük bağışlayacağı” bir militan olup ortaya çıkar. Çünkü PKK onlara göstermelik de olsa ilgi göstermektedir. Daha sonra pişman olsa da artık onun için “her şey bitmiştir.”

                Her gencin hayallerinde bir kahraman yatar ve genç o kahramanla kendini özdeşleştirir. Doğu’da, Güneydoğu’da böyle de Batı’da farksız mı?

                Batı’daki gençlerin de hayallerini “artistler, sanatçılar, zenginler, seyahatler, karşı cinsler, başarılar, üstün olma kaygıları..” gibi bir sürü şeyler süsler. Onlar da bir araya geldiklerinde hep bu tip ve tarz insan ve tipolojileri kendilerine gündem edinirler.

                Doğu’daki ve Batı’daki bu gençlerimiz arasında insan kişiliğini geliştirme açısından büyük bir fark var mıdır? Biri nefsini dağa salarak “kişiliğini” orada kanlı bir şekilde geliştirmeye çalışırken, diğeri de şehrin katran kuyularında nefsini ejderhalaştırarak hayata çıkmaya çalışıyor. Birinin peşin peşin öldürdüğünü görürken, diğerlerinin kendi ruhlarının katili olabileceklerini ve gelecek adına çok vahim sonuçlara gebe kalabileceklerini acaba hayal edebiliyor muyuz?

                Türkiye’nin sorunu ne PKK, ne de şu veya budur; Türkiye’nin asıl sorunu eğitim, yani medeniyet sorunudur. Bataklığa ektiğiniz tohumların büyümelerini beklemek boşunadır. Hâlâ eğitimimizi bir temele oturtamadık. Fiziki imkânlar elbette önemlidir de çocuklarımız altın kafesin içinde çürüyüp gidiyorsa, bir Yusufi ses ve el bunlara dur demeyecek midir? Hâlâ onlara “ Allah var, bizler de O’nun kullarıyız; ahiret var, diriliş var, peygamber var ve bizler bu dünyada faniyiz…” cümlelerini göğsümüz gere gere söyleyemeyecek miyiz, okullarımızda? Atalarının maymun olduğuna, öldükten sonra bir dirilişin bulunmadığına inanan ve bu inançları “bilim” adına pekiştirilen çocuklarımızın temiz fıtratlarının bozulmasına seyirci kalmakta devam edecek miyiz?

                Bir devlet için görünen PKK’nın ömrü çok değildir; görünmeyen PKK, yani fıtrata uygun olmayan eğitim – Allah korusun- sadece ülkemiz için değil, tüm İslâm âlemi ve hatta tüm insanlın için hüsran olur. Bunun farkında olursak, yarınlarımız aydınlık olacaktır.

                                      D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız