RUHUNU, YÜZ GÜZELLİĞİNE KURBAN ETME
İnsanın içi kaynıyor, aileler, devletler kaynıyor. Dünyayı yöneten insanlar olduğuna göre, dünya da fokurduyor. Ve herkes, her şey ölüme doğru koşuyor!
Ölüm, insanın ruh aynasıdır; o geldiğinde, aynada görünen hayatın bizzat kendisidir. Bazı cesetlerin içinde adeta sıkışan, can çekişen ruh, ölüm anında kendisini görür ve dehşete kapılır! Yaşarken bu cesedin ne kadar güzel yüzü vardı. Bakanlar bir daha bakamıyorlardı. Kendi yüz güzelliğine tapınan bu kişi, ruhunu tanıyamadı ve onu yüzünün ve nefsinin kurbanı yaptı.
Her haram ruhu karartır, her zulüm, nefsi daha da zalimleştirir, fıtratı çürütür; her küfür, insanı insanlıktan çıkarır. İnsan doğasına yakışmayan işler yapanlar, fıtrat bozgunculuğunun baş aktörü olanlar, aslında hepimizin ruhunu karartmaya çalışıyorlar. “Özgürlük” deyip burnundan kıl aldırmayanlar, sergilemiş oldukları eylem ve davranışlarla başkalarının ruhunu sarsanlar, sarsılan ruhun depremine tutulduklarında suçu başkalarına atmaktan çekinmiyorlar.
Âlemleri Yaratan; “Gözünü haramdan sakın.” diyor. Caddede, sokakta, meydanlarda seni kör dolaşmaya mahküm ediyor. Bir arkadaşım anlattı; “ Eve gidene kadar harama bakmayacağım diye kendi kendime söz verdim, ama maalesef başaramadım; “her sokak başını tutmuş devler.”
Ruhumun zayi olmasına, kararmasına gönlüm rıza göstermiyor. Öldükten sonra sonsuz bir hayatın var olduğuna kesinlikle iman ediyorum ve bu hayatı da ona endeksli olarak yaşamaya çalışıyorum. Ben özgürlüğü, sonsuz hayatta Rabbimin nurunu görmek, cennetinde ağırlanmak olarak anlıyorum. Bütün bunlara göre şu kısacık dünya hayatımı binbir güçlükle tanzim etmeye çalışıyorum. Ve ecelim geldiğinde de ölümle dost olarak karşılaşmak istiyorum. Ancak senin “özgürlük” diye orta yere çıkman, benim sonsuzluğumu sarsıyor! Ben sonsuzluğumu senin mülevves arzularına kurban edemem ki!
Hangi niyet ve eylem seni, Allah’a giden yola çıkarmıyorsa, o niyet ve eylem senin sonsuzluğunu karartır.
İnanmayan insan, ölümden kaçan insandır. Nereye kaçarsın ki, dünya yuvarlak; ne yöne gidersen yine aynı yere geleceksin.
Ölümden kaçanlar, onu hatırlamamak için her çareye başvururlar: Unutmak için içerler, eğlenceye öylesine dalarlar ki, zihinlerinden adeta ölümün izi silinsin isterler. Para kazanmaya, alıp vermeye aşk derecesinde düşkünler; çünkü paranın bir yüzünde şeytan oturur ve onlara gülümser. Bu tip insanları düşünürken, tefekkür ederken asla göremezsin; çünkü bilir, içini karıştırırsa ölüm korkusu aklını kuşatacak ve çıldırma noktasına gelecek.
Ölüm, herkese kendi renginde gelir. Ölüm aynasına bir bak, hangi renktesin?
Tüm eylem ve davranışlarımız bir kişilik oluşturur. Ölümün kucağına düşen işte bu kişiliktir. Bir meyve çekirdeğinden kocaman bir ağaç çıkıyor ve yüzlerce meyveye duruyor da, senin eylem ve davranışlarından sonsuzluk âleminde “sen” oluşmayacağını mı düşünüyorsun?
İnsan aynada kendini göremiyor; çünkü ayna paramparça!
Ölüm, kocaman bir hayat aynasıdır ve herkese sunulacaktır. Saçlarını taramak istiyorsan şimdi tara, o an geldiğinde adama tarak vermezler! Rengini beyaza boyamak istiyorsan şimdi boya, o an tüm boyalara el konulacaktır.
Genç, “Ben ateistim.” diyor!
“İrtifa kaybetmiş, düşmekte olan bir uçakta kral veya kraliçe olmak mı istersin, yoksa bir mağarada sevgilinle birkaç yıl kalmak mı?” diye soruyorum.
“ Elbette sevgilimle birlikte mağarada kalmayı tercih ederim. Ben öldükten sonra kral veya kraliçe olmanın bir anlamı yok ki.”
“Yani yokluğu kabul edemiyorsun.”
“ Elbette.”
“Peki, bir gün ölecek ve “yok” olacaksın, bunu nasıl kabul ediyorsun?”
Ölüm yokluk değil, yavrum; fıtratını bir açabilsen, nice yollar göreceksin; yollarda melekler, seni muştulamak için sabırsızlanıyorlar.
“Yunus der ki gör takdirin işleri/ Dökülmüştür kirpikleri kaşları,
Başları ucunda hece taşları/ Ne söylerler ne bir haber verirler.”
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT