“SANA NE?” DEME HAKKIM VAR MI?
“ Ne dilersen Hakk’tan dile
Kılavuz ol doğru yola
Bülbül âşık olmuş güle
Öter Allah deyu deyu.” ( Yunus Emre )
Biz insanlar kimlerden, neler neler dilemedik ve dilenmedik; nefsimizi tatmin için, dünyevi menfaat elde etmek için, şan ve şöhret uğruna. Sonunda bir de baktık ki, geldiğimiz durak bir hiçmiş ve insan, aldanmışlığın kuyusunda yapayalnız, çaresiz öylece kalakalmış!
Bülbülü güle âşık eden nedir? Kokusu mudur, güzelliği midir yoksa bilemediğimiz bir sır mıdır, bülbülle gül arasında? Bülbül gülü gördüğünde neden hüzünlü hüzünlü öter durur? Bülbül çiledi miydi ( öttü müydü) dağların başı neden döner? Âşıkların yüreği neden yangın yeri olur? Bülbülü güle bağlayan bir bağ, bir sır var da, sen dünyada yaşarken bağsız olduğunu mu sanıyorsun?
Evrenin her zerresiyle bütünleşmeyen zihin ne kadar hamdır, kurudur ve cahildir. Bir otta evreni seyredemeyen gönül, ne kadar yalnızdır! Bir garibin inleyişinde evrenin zangırdadığını hissedemeyen beyin nasıl da ilahlaşmış ve kupkuru kalmıştır! Yazık!
İnsan vücudunda milyarlarca hücre vardır. Her an bu hücreler birbirleriyle koordineli olarak hareket eder ve işlev görür. Biri, “diğerinden bana ne” diyemez, demez; deseydi vücudun kıyameti kopardı. İbn-i Arabî; “ Tıp, vücudu dengede tutma sanatıdır.” der. Hücreler arasındaki en küçük bir dengesizlik, hastalığın belirtisi olarak karşımıza çıkar.
Aynı şekilde evrendeki galaksiler, yıldızlar da birbirleriyle koordineli olarak hareket eder. Kendilerine çizilen yoldan, yani yörüngelerinden asla sapmazlar; sapsalar zaten kıyamet kopardı. Bir yıldız veya gezegen; “ Diğerinden bana ne?” diyemez, demez; dese, kendisinin de yok olacağını bilir.
Varlıktaki bu ahenk / uyum / düzen, bize bir şeyler söylemiyor mu?
Evrende ve insanın biyolojisindeki bu uyum; hatta insan ve evren arasındaki etkileşime / ahenge / uyuma bakıp bunlardan ders çıkarmak gibi bir düşüncemiz, çabamız olmasın mı?
Sosyal olaylara bakalım bir de:
Varlık içinde tesadüfen var olan bir sinek bile yokken, insanların davranışları arasında da bir paralellik, bir etkileşim söz konusu değil midir?
“Ben istediğim hayatı yaşarım; şunları şunları da yaparım; özel hayatıma kimse karışamaz!” diyebilir mi bir insan veya insanlar? Senin yaşantın, davranışların, hayat algın beni ve çevreyi olumsuz yönde etkiliyorsa ve benim sonsuz hayatımı cehenneme çeviriyorsa… ben buna nasıl ve hangi hakla duyarsız kalabilirim?
Evreni ve insanı bu denli donanımlı Yaratan ve onlara bir düzen koyan, sosyal hayata düzen koymamış denebilir mi? İnsan başıboş mudur? Senin işlediğin bir günah, benim sosyal, psikolojik ve insanî düzenimi bozuyorsa, dahası toplum hayatını ifsat ediyorsa veya bu günahların sebebiyle ebedi hayatım darbe yiyorsa, ben bu davranışlarını “ demokratik hak” diyerek geçiştirebilir miyim? Ya da benim işlediğim günahlardan ötürü evrenin işleyişine karşı olumsuz bir tepki oluşturuyorsam, “Bu benim günahımdır, kime ne?” deme hakkına sahip olabilir miyim? O zaman her günah insan hayatına, sosyal hayata ve evrenin dengesine karşı işlenmiş bir cürüm olmuyor mu? Mevlâna ne güzel der: “ İbadet, evrenle bütünleşmektir.” diye. Yaratılışınla bütünleşmeyen her söz ve davranış, senin cehennemini oluşturuyor.
İnsan bir davranış sergilerken, bu davranışının neticesini evrenin işleyiş kurallarıyla, kendi vücudunun işleyiş biçimiyle ve insanların ruh dünyalarındaki dalga frekanslarının uyumuyla test etmek zorundadır. Aksi durumda insan “ihanet” içinde olur ve bütün varlıklara karşı sorumlu duruma düşer.
Bütün insanlar bu denli derin düzeni bilebilir mi?
Elbette bilemez. Bilemez de, ilacın reçetesinde yazılı olan bileşimi bilmek zorunda değiliz, doktora güvenerek onu içmemiz yeterlidir. Bunun gibi, Allah’a şeksiz şüphesiz iman eden bir insan, O’nun Resulü’nün vasıtasıyla gelen Kur’an reçetesinin içindekilerini tam olarak bilemese de, “Ben Rabbimden gelen her şeye iman ettim.” dese ve bildiklerini uygulasa, evrensel düzenle çelişmez.
Bu evrensel “Tevhîdi ( bütüncül ) Düzen”i bize, bütün varlığı Yaratan Allah, Peygamberleri vasıtasıyla bildirir. İman, bu düzeni kabullenişin bir adıdır, aynı zamanda. İbadetler, bu düzeni bozmayan, evrensel düzenle uyum içinde yaşamanın kuralları olduğundan, ibadet içinde olmak, yaratılan düzene de ihanet etmemek anlamına gelir.
Evet, İslam’a göre, imanı ve ibadeti olmayanın bu evrensel düzen içindeki adı “hain” olarak adlandırılır. Hain, yani kâfir, hakikati örten. Vatana ihanet edene, bir nimete ihanet edene “hain” denilebiliyor da, kendi yaradılış düzenine, evrensel düzene ve dolayısıyla Allah’ın hayatımıza koyduğu sosyal düzene ve ebedi hayata “ihanet” edene neden “hain” denilmesin? Her şoför menzile ulaştıramazsa da menzile ulaştıranlar da sonuçta şoförlerdir. Her ibadet edene iyi denmezse de Allah katındaki iyiler, ibadet edenlerden çıkar; düzen bozuculara nasıl iyi densin?
İslam, hayatımızı bütünüyle dengede tutan bir Din olduğu için onsuz hayat da dengesizliktir. Bugünün dünyası bu dengesizliği çevresiyle, insan ilişkileriyle, devletlerarasındaki kavgalarıyla, gelir dağılımındaki dengesizliğiyle… ve daha nelerde yaşamıyor mu? Mikropların ilaca karşı savaş açıp bazen kazanması, mikrobun iyi ve güçlü olduğunu göstermez; kaliteli eczacıların bulunmayışındandır.
“ Aşksızlara verme öğüt/ Öğüdünden alur değil,
Aşksız âdem hayvan olur/ Hayvan öğüt bilür değil.” ( Yunus Emre )
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci
YAZIYA YORUM KAT