SAYIN BAY
Kimliğini doğrusu ben de merak ediyorum.
Bir kimliğe sahip değilsin ve hiçbir zaman da olmadın.
Değişimi yaşamak güzel de, sen değişimin değil, hiçbir şey olamamanın sarhoşluğu ve saldırganlığı içindesin.
Kâh bir gazetenin köşesinden saldırıyorsun, kâh ekran başından; ama bilseydin saldırılarının seni ne kadar çirkinleştirdiğini; ne var ki, güzelle çirkini ayırt edemediğinden senin için fark etmez güzelle çirkin, içinin karanlıklarını dökmeye devam et.
Önce kendi fıtratını bozdun, yaratılış gerçeğini örterek. Sen karanlıklar prensisin; bunun için güneş ve güneş yüzlülere düşmansın.
Sayın bay karanlıklar prensi,
Bugün bir sarayda kurulmanın keyfini yaşayabilirsin. Bir elin yağda, bir elin balda olabilir. Gök gözlü hatunlar etrafında dört dönebilir. Fakat sen içi boş bir tenekesin! Sesinin gür çıkmasının bir anlamı yok; çünkü sen anlamsızsın.
Sayın bay,
Ağzından salyaların akması, gözünden ateşlerin fışkırması manasız değildir. İçinde bataklıklar yurt tutmuş, Nemrut’un ateşleri kaynıyor.
Merhamet damarların kurumuş, taştan beter olmuş kalbin.
Birileri mutlu olsa, damarların kuruyor; gülen yüzler, senin yüzünde kan izleri bırakıyor. Kininle geberiyorsun.
Yazdığın köşeden, çıktığın ekrandan, yönettiğin kurumdan, sahibi olduğun iş yerinden lağım akıyor; nefret, haset, bühtan, düşmanlık fışkırıyor.
Senden başka kimse iyi işler yapamaz mı? Senden daha iyi düşünen yok mu? Onları görmezsin; çünkü basiretin kapalı, gözünü toprak doldurmuş.
Sayın bay, sen insanlık mihengi misin?
Bazen bebeği banyoya sokmaz değilsin; ne var ki, banyo suyuyla bebeği de dışarı atarsın. Sonra avazın çıktığı kadar bağırır, tüm suların katil olduğunu söylersin.
Her esaretin arkasında bir ihanet vardır; senin nefsine esaretin, Hakk’a ihanetinin karşılığıdır.
Sayın bay,
Katar katar paran, batman batman gücün, dillere destan şöhretin var; fakat gönlün yok, aşkın, merhametin yok.
Uşakların var, dostların yok.
Metreslerin var, sevgilin yok.
Devletin var, vatandan mahrumsun.
Gözün var, gözyaşın kurumuş.
Sayın bay, biliyor musun, cesedin var, ama bir kalbin yok
Hayatın var, secden yok. Bir anlamı var mıdır böyle bir hayatın?
Artık vazgeç zalim olmaktan, insanları küçük görmekten. Başkalarını anlamaya çalış. Onların da sevgi ve nefretlerinin olabileceğini hisset. His dünyanı çöle çevirme. Duygularını, nefsinin buzullarında dondurma. Ruh seferine çık ve samanyolunda baharları tat.
Sen tüm hayatın boyunca hep dikenleri düşündün; şimdi diken gibi her yere batıyorsun. Bir kere de gülü düşün ve gül bahçesi ol. Bülbüller konsun dallarına, vadilere kokunu sal.
Şu kelime ve kavramları dilinden düşürmüyorsun:
“Gelişme, çevre, eşitlik, pazar, ihtiyaçlar, tek dünya, katılma, planlama, nüfus, yoksulluk, ilerleme, üretim, kaynaklar, bilim, sosyalizm, yaşam standardı, devlet, kapitalizm, liberalizm, teknoloji…”
Bir de şu kelime ve kavramlarla düşünmeye çalış:
“ Allah, Peygamber, Din, Hak, adalet, zikir, ihsan, cennet, cehennem, günah, sevap, helal, haram, ölüm, fanilik, namaz, zekât, oruç, hüsn, cemal, kudret, irade, ahlâk, bediiyat, aşk, kalp, gönül, merhamet, ibadet (kulluk), duygu, nefs, ruh, akıl, tevazu, hilm, sabır…”
İçinde bal bulunan kaptan dışarı bal sızar, sirke bulunandan sirke.
Her insanın düşünce ve eyleminin derinliklerinde inanç yatar; bu kaçınılmaz bir şeydir. Herkes kendi içinde yüceltmiş olduğu şeye tapar.
İçinde yüceltmiş olduğun şey, seni alçaltmasın, yüceltsin. Hayatında ve ölümünde yoldaşın olsun. Sonsuzluğunda sırdaşın olsun.
Sayın bay, öleceğini biliyor musun?
YAZIYA YORUM KAT