1. YAZARLAR

  2. Osman YAZICI

  3. Sen yağmur ol ben bulut
Osman YAZICI

Osman YAZICI

Yazarın Tüm Yazıları >

Sen yağmur ol ben bulut

A+A-

 

Sevgili okurlarım;18-28 Ağustos tarihleri arasında aranızdayım. Her yıl yaptığım gibi, Samsun-Artvin arasında, gitmeyeceğim il, ilçe ve uğramayacağım köy kalmayacak. Yaylaları de ihmal etmeyeceğim.

osman1-001.jpg

Pazar –Sulet(Dağdıbı) köyünden, değerli dostum; Hikmet Hatırnaz, sazı eline alıp beni bekliyor. Bekle Hikmet! Geliyorum.

Bulutların üstünden, Kaçkar’dan size el sallayacağım. İzlenimlerimi de sizlerle paylaşacağım.

***

Kışın beyaz sessizliğin kapladığı, İlkbaharda taze yeşilin, eflatunun komarların ahengine bürünen, bu mevsimde cennete dönüşen yaylalarımı özledim.

Kuzularımı, saf temiz insanımı, ,yok edilmemiş ormanlarımı, misafirperverliği, doğallığı, köydeki eski düğünleri, imeceleri, akşamları toplanıp, lamba ışığında kuzinenin etrafında yapılan sohbetleri özledim.

Tencerede kaynayan lahanayı, mıhlamayı, altın sarısı gibi mısır ekmeğini, yoğurdu turşuyu, hamsiyi özledim.

Gerçek insanlığı, karşılıksız dostluğu, entrikasız yaşamı özledim. Hayallerimi yüzdürdüğüm ırmakları, gölleri özledim.

Ayrı kaldığımda üzüldüğüm, özlediğim dostlarımı özledim.          Dağından çıkan küçük dereler birbirinden güzel bütün yaylaları özledim.

Ahşap kokuların sindiği, yok edildiği 100 yıllık ahşap evlerini, Serenderlerini, yayla göçlerindeki şenliklerini, artık mumla aradığımız bahçemizdeki hormonsuz sebze ve meyveleri özledim

Senetin, sepetin olmadığı, sözün namus olduğu güven dolu mertliği özledim. Köy kızlarının, çay bahçelerinde, yada yayla yollarında sırtındaki yüküyle nişanlısına bir “merhaba “  demesinin, yada lamba ışığında yazdığı iki satır  mektubunu verebilmenin   güzelliğini özledim..

Kısacası..  Doğduğum ve büyüdüğüm coğrafyanın dağını taşını, suyu, havasını

 

Hem yetim, hem öksüz

Babamı,1997’de,annemi ise 2003 yılında kaybettik. Anlayacağınız, hem yetim, hem öksüzüz. Babam rahmetli, büyük çam ağacının, annem rahmetli ise, incir ağacının yanında yatıyor. Artık köye gittiğimde beni karşılayacak” oğlum gelecek diye ”eli ayağına dolanacak kimsem yok. Yattıkları yerden, gelişimi, ayak seslerini, okuyacağım duaları hissedeceklerdir herhalde.

 Bu nedenle, daha önceden yazdığım, ekteki yazıyı; anne babasını kaybedenlere armağan ediyorum. Duygularımı daha iyi anlamanız için.

**

Ayrılık kolay mı zannediyorsun annem. Aslan gibi evlatlarını arkadan bırakarak nereye gittin?

Daha babamın gideli beş yıl geçti. Onun yokluğuna alışamadan sen niye gittin annem. Yetimdik, sen gidince hem yetim, hem de öksüz kaldık annem.

Ateş değiliz ki, yanıp kül olalım, yağmur değiliz ki, ıslanıp güneş’te kuruyalım. Kuş değiliz ki, uzak diyara uçup, yanına gidelim. Ayrılık o kadar zor ki annem, kurumuş yaprak gibi daldan dala savurur insanı.

Bak özenle büyüttüğün çocukların büyüdü, iş sahibi oldular. Torunlarından evlenecek yaşa gelenler bile var. Var diyorum, Meryem, Ayşe, Nurten evlendiler bile. Sende haklısın. Bu kadar güzellikleri bırakıp gitmek senin için de çok zor olmuştur Annem. Babamı yalnız bırakmak doğru olmazdı elbette. Hayat arkadaşına koştun, onu bilinmeyen yerlerde yalnız bırakmadın.

***

Bak annem, Yine yeni bir bahara giriyoruz. Ata, yaz hazırlıklarına şimdiden başladı bile. Hande ise, ders çalışmaktan günleri bile karıştırıyor artık. Hukuk öğrencisi olmak kitapları okumak çok zor be annem.. Eskisi gibi huysuz değil, çok duygulu ve güzel bir kız oldu. Beni merak ediyorsan aynıyım. Kendini başkasına adamış birinden ne beklenir ki. Dallarından mutluluk saçıp, içi yanan çınar ağacı gibiyim. Hormonsuz, entrikasız yaşamı çok özledim annem.

Göçmen kuşlar alttan uçarak baharı müjdeliyorlar. Mayıs, yağmurları devam ediyor. Bahçedeki ağaçlar tomurcuklar açtı. Annem, bu ayları, yanı baharı sevmiyorum. Bu aylarda, annesi olanları kıskanıyorum. Sen gideli 13 yıl oldu. Mayıs ayında, bizi bırakıp gitmiştin annem. Her özlediğimde, kimseler görmesin diye, gizli gizli ağlarım annem.

**

Dün gece yine uyuyamadım annem.! Herkesten uzak, kendimle baş başa, Gölbaşı’ndaki yazlık evime gittim. Sabah saat 05.00’de uyuyabildim. Pazar günü, Anneler Günü’ydü. Çünkü sizinle buluşacak,. Kollarına girecek, ellerinizi öpecek gibi oluyorum ve heyecanlanıyorum.

 Gerçi siz öyle yılda bir defa kutlanan günlere inanmıyordunuz. Siz, kendinize değil, evlatların için, ömrünüzü tükettin. Sizin için en büyük gün; evlatlarınla buluştuğun, bir arada olduğun gündü.

Nasıl uyuyabilirim ki..Yüreğim öylesine serindi ki ;içim içinme yine sığmadı.Kirpiklerim kapanmadı  dün gece bir türlü.Heyecanla yeni doğan güneş’i selamlamayı bekledim. Yıllar sonra ilk kez buluşacaktım. seninle..Hasret dolu yüzlerinizi, boğulu gözlerinizi ilk kez görecektim..Elinizin sıcaklığını hissedecektim annem.

Dudaklarınızda yine tebessüm olacak mıydı, odamda asılı duran resimlerinizdeki gibi? Yine titreyen sesin savrulacak mıydı Rize sokaklarına, çocukluğunun geçtiği Arafıl boyuna. Kaçkarın eteklerinde.

Uyuyamadım işte bir türlü, sabahın ilk ışıklarıydı,  dün sabah, ne kadar uzun sürmüştü, bulabildiğim en güzel kıyafetleri giyerek sizin için yola koyuldum. Tıpkı, çocukluğumda bayram sabahları giydiklerim, yastık altında sakladığım en güzel elbiselerim gibi.

Gelişiniz öylesine bir huzurdu ki, geceler boyu hayâlını kurduğum düşlerinden bile daha güzeldi. Uzaktan gördüm seni. Eskisi gibi sanki akşam olmuş,elin dolu bir şekilde eve geliyordun..Adeta herkesi kıskandıracak güzellikteydiniz.Gözleriniz nasıl aydınlıktı öyle.Renga renk giysileriniz, sıcak bakışlarınız ve   insanın  içini rahatlatan gülüşünüz ne güzeldi.Oysa sizden önce hüzün yağdı  düşlerime.Hem öksüz,hem yetim olmanın ezikliği vardı üzerimde.Önce sizi seyrede durdum uzun uzun, içime  akıttım doyumsuz hasretinizi.Sizin gözlerinizde yaş vardı,hasret gözlerinizin ardından..

Nereye gideceğimizi konuşmadan yürümeye başlamıştık, Rize’nin sahillerinde. Mutluluk rüzgârları sürüklüyordu bizi, nereye varacağınızı bilmeden. Bazen oturdunuz, bazen yürüdünüz eskisi gibi. Hep torunlarını sordun. Hande’den sonra hep ikinci bir torun olsun istiyordun. Duaların kabul oldu annem. Ata’yı tanımanı çok isterdim. Artık seninde göğüs ağrıların geçmiş, şikâyet etmiyordun

Zamanın durmasını istedim, çünkü siz gidecektiniz. Çocukların yine yalnız kalacaklardı. Sabah başlayan güneş’te batmak üzereydi. Siz gitmeliydiniz bilinmeyen yere. Ne beni götürdünüz, ne de siz benimle kaldınız. Ayrılığın hüznü yansımıştı gözlerimize, o gün bir hayal gibiydi.

 Siz giderken tutku sahilimden yaşlı gözleriniz. Siz kayboluncaya dek ardınızdan baktım annem. Gözlerimi alamadım bir türlü, sizi uzaklaştıran sokaklardan. Gelişiniz bir rüya, gidişiniz isyan.  Bu rüyadan  eşim  Meliha” geç kalıyorsunuz” diyerek uyandırdı.. Uyandığımda yine sen yoktun

Annesini babasını kaybedenlere armağan ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Yeni dezenformasyon yasası ve kişisel verilerin korunması kanununa göre; kişilik haklarına yönelik her türlü yayın suç teşkil ettiğinden, kurallara aykırı yorumlar onaylanmamaktadır. Lütfen bir aşağıdaki facebook yorumları bölümünü kullanınız
4 Yorum