Önyargı insanın adeta zindanı gibidir. Bütün melekelerinizi durdurur ve sizi kısır döngünün içine sokar. Ardından da saçma sapan yargılarla herkesi yargılamak düşer.
Geçenlerde belediye otobüsünde bir olaya tanık oldum.
Aslında her gün onlarcasına rastlanan türden bir olaydı ilk başta. Koltukta oturan bir genç vardı ve yaşlılara yer vermiyordu. Otobüs de bayağı kalabalıktı ve yaşlılar ayakta gidiyordu.
Homurdananlar oldu, hatta gence bizzat söz söyleyenler çıktı, ama gençte tık yok.
Artık herkes “zamane gençlik”ten bahseder oldu. Eskiler, kendi zamanlarının saygısından söz ederken, bugünkü neslin saygısızlığı gündeme oturdu.
Derken otobüs durdu ve o genç ayağa kalkmak için zorlandı ve kalktı. Otobüsten inmek için eliyle yer açmaya çalıştı ve adım attı; fakat felçliydi ve adım atmakta çok zorlanıyordu.
Herkes pürdikkat o gence bakıyordu; fakat yüzlerdeki şekil bu sefer farklıydı. Birkaç dakika önce nefrete bürünen yüzler, şimdi merhamet hisleriyle gevşemişti. Herkes “Aaa!.. Çocuk felçliymiş!” sesiyle önceden yaptıklarına ve düşündüklerine pişman oluyordu.
Sonucunu düşünmeden atılan her adım, insanı uçuruma sürükleyebilir.
Acele karar vermemek lazım.
Geçenlerde cezaevindeydim ve oradaki mahkûmlarla sohbet ettik. Birçokları hep aynı dertten içeride olduklarını söylediler: Önyargı!
“Keşke” dediler, “ Biraz daha sabretseydik, olayların gelişmesini bekleseydik, bugün buralarda olmazdık.” diye üzüntülerini dile getirdiler.
Mutluluk, psikolojik bir durum olmaktan çok, bir karakter olayıdır: Zorluk içinde yıkılmadan durabilmek, kendinin farkında olmak. Önyargı, farkındalığı ortadan kaldırır.
Önyargıdan kurtulmak da bir karakter meselesidir. Çocuğun yetiştiği ortam, çevresi, almış olduğu eğitim, herkesin “Ben” olmasını sağlar. “Ben” olmak kişiliği oluşturur da “ben-cil” olunursa, işte orada önyargı başlar.
Herkese ve her olaya karşı bencilce tavır ve yorum geliştirmek, insanı önyargı zindanına sokar ve oradan kurtulmak da zordur. Bu tip insanların hayatlarında mutlu olma şansları da yoktur; çünkü mutluluk, dingin ve sabırlı bir beynin ve kanaatkâr bir gönlün çocuğudur.
Einstein’ın söylediği rivayet edilir: “ Önyargıyı yıkmak, atomu patlatmaktan daha zordur.” demiş.
Hem kendin için, hem de insanlık adına güzel bir şey yapmak gerçekten zor bir iştir.
Terbiye, önyargıdan kurtulduktan sonra, duru bir gözle hayata bakabilmek ve hayatın güzelliğini görebilmenin vermiş olduğu ruh dingilliğidir, diyebiliriz.
Çevremizde önyargının kurbanı olmuş birçok insanın varlığı su götürmez bir gerçektir.
Türkiye’nin de bugünlerde en çok muhtaç olduğu şeylerden biri, önyargılı savrulmalardan kurtulmaktır.
Çocuklarımızı, daha büyürlerken paylaşımcı yetiştirmek, onları bu kötü duygudan kurtaracaktır. Paylaşımın olmadığı yerlerde, herkesin her şeyi, olumsuz bir biçimde herkesin dilindedir.
Özgürlük, önyargıdan kurtulabilmektir; çünkü o var iken öz, gür akmıyor.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci