Bir kısım insanlar, konuştukları sözlerin ve yazdıkları yazıların arasına, Batı’daki yazarçizerlerin sözlerini almayı marifet bilirler de, Kur’an’dan bir ayet veya Rasulullah’tan bir hadis nakletmeyi adeta zül sayarlar. Batılıların söz ve düşüncelerini bilmek aydın olmanın bir nevi ölçütü, kıstası gibi, ama Allah (cc) ve Rasulü (sav)’nün sözünü nakletmek, sanki utanılacak bir hal gibi geliyor bazılarına. Neymiş? “Edebî metnin içine inanç, dinsel söylemler girmemeliymiş!” Sanki her sözün bir inanç arka plânı yokmuş gibi.
Sözlerin en güzelini Allah ve Rasulü söylemiştir. İşte bir ayet:
“Kendilerini imtihan etmek için dünyalık verdiğimiz kimseler gözünü kaydırmasın. Rabbin verdiği rızık çok daha hayırlı ve süreklidir.” (Taha: 13)
Ve bir hadis: “Allah’ın bir cenneti vardır ki, orada ne nimet, ne huri, ne kasırlar (köşkler), ne süt, ne bal vardır; sadece Rabbimizin tebessüm ederken tecellisi vardır.” (Müslim)
Demek ki “tebessüm”, Rabbimizin sıfatlarındandır. Bir yüz düşünün, hiçbir art niyet taşımadan, kalbinin bütün yumuşaklığını ve sıcaklığını, derisinin ince liflerine yansıtmış. Siz orada adeta cenneti ve ötelerini görürsünüz. Tebessümün karşısında erimeyen kalp, ne katı kalptir! Tebessümü sadaka sayan bir inancın mensupları olan bizler, bugün “neşe”mizi kaybetmenin adeta bozgununu yaşamaktayız.
Muhalif ve sert görünmeyi “entelektüel bakış” ve “sanat” olarak algılayan bir anlayıştan cennet doğmaz; oradan cehennem zakkumu damlar.
Evde çocuğunu eleştir, eşinin hiçbir işini olumlu karşılama, işyerinde astını hor gör, üstünü hep “zalim” diye nitele. Üstüne üstlük, camiye gittiğin zaman bir de eleştirinin katmerlisine orada şahit ol!
Ne oluyoruz ya hu?
Bir çocuğun melekimsi duruşunu, bir garibin her türlü kibir ve gururdan uzak insanca yürüyüşünü, bir babanın şefkat çiçeğiyle bezeli yüzünü, bir annenin “yavrum” derken yürek atışını görmeyecek, duymayacak kadar katılaşmış mı kalbimiz?
Mutlu olmak için o kadar çok neden vardır ki. Her şeye rağmen tebessümünü kuşan ve Rabbani bir yüzle sokağa bir çıkıver. Tebessümün çocuğu olan selamı yay, neler göreceksin. O gün neler olup bitiyor çevrende, bir gözlemle. Allah’ın ve Peygamber’in sözlerinde ne hikmetler vardır, bilmesen de yaşarsın. Her hasta, ilacın içindeki kimyasal bileşimleri bilmez, ama doktora güvendiğinden, acısına katlanır, ilacı içer. Rabbimizin, yoksa bizim evde, mahallede, şehirde, memlekette, dünyada, doktor kadar itibarı yok mudur? (Haşa!)
Sıkıntımız nedir biliyor musunuz? Zaman zaman güzel şeyler söyleriz, dinimizi yüceltiriz de, onu yaşamak durumuna gelince ondan uzaklaşırız. Meselâ israftan söz ederiz de evimiz israf ambarı haline gelmiş de bunun farkında olmayız. Düşkünlerden yana olmak puan kazandırır; ama sözden harekete geçemeyiz. İçimizde öyle yılanlar yuva yapmıştır da, bülbüllere yer kalmamıştır.
Sözümüz şuna buna değil; bizedir, hepimize. Öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme; dünyanın fani, ahiretin ebedî bir yurt olduğuna inanan mü’minlerin, yani bizim, tekrar düşünmemiz gereken şeyler olduğuna inanıyorum. Dünyada olup biten olayların şer mi, hayır mı olduğunu kestiremiyoruz.
Dünya varlığının dengesini sağlayan dinimizi hayattan kovduktan sonra, bize verilen en büyük belâ, tebessümümüzü unutmak olmuştur. Yeryüzünde büyük heyelanlardan sonra madenler ortaya çıkmış ve yeni yerleşim alanları doğmuştur. Büyük belâlara Müslümanların düçar olmasının sebebi (en iyisini Allah bilir), bedensel heyelanlarından sonra, gönül madenlerini ortaya çıkarmak içindir. Dünyada olup bitenler, Müslüman coğrafyanın kanaması; bütün bunlar, bizi aslımıza döndürecek sınavlar ve sıkıntılardır. Her nimet, bir külfetin çocuğudur, çünkü.
Peygamber (as) buyuruyor: “Bil ki sabırda pek çok hayır vardır; yardım sabra bağlıdır. Rahat, sıkıntı ile beraberdir, her zorluk ile bir kolaylık vardır.”
Kalbindeki neş’esi, yüzündeki tebessümü ile değil de, cebindeki parayla dünyaya bakan insanlar, aslında kendi dünyalarını karartıyorlar. Hangi şehit, ölürken; “eyvah!” demiştir, hangi zalim dünyadan def olurken “imdat!” dilememiştir?
Bugün tebessümlerimizi kuşanalım, yarın Rabbimizi mütebessim görelim. Sana Rabbim yetmez mi?
Kalbe bağlı bir tebessüm, bütün dünyayı değiştirecek güçtedir. Bakalım o tebessüm şarktan mı doğacak, garptan mı?..