Köydeki bir evin tavanına eşek arıları yuva yapmıştı. Evin erkeği, karısına:
“ Karıcığım, bu arılar tehlikelidir, bunların yuvasını dağıtayım.” deyince, karısı razı olmadı:
“Zavallı hayvancıklardan ne istiyorsun? Onların sakın yuvalarını dağıtma!” dedi.
Bir gün adam işe gidince, arılar kadının üzerine hücum ederek onu soktular ve hastanelik ettiler.
Kocası yüzü, gözü şişmiş karısını hastanede ziyaret ederek ona şunları söyledi:
“ Karıcığım geçmiş olsun. Kimseyi kınama. Zavallı hayvancıkları öldürme diyen sen değil miydin? Her kim kötülere iyilik ederse kötülük artar.”
Özellikle yönetici konumunda olan insanlar, yönettikleri insanlara karşı adil davranmalıdırlar. Bal arısı tarzında insanlar varken, eşek arısı gibi ısırgan, zararlı insanları işin başına getirmemelidirler. “Yakınımdır, arkadaşımın yakınıdır.” anlayışıyla bu tip beceriksiz ve zararlı insanları koruyarak başa geçirirlerse, kendi kuyularını kazmış olurlar. İşler kötüye gider, en yakın dostlar bile düşman safına geçebilir.
Üst düzey bir yönetici, halk arasında “meczup” diye anılan birisine sordu:
“İbadetlerden hangisi daha makbuldür?”
Meczup sözünü hiç sakınmadan cevap verdi:
“ Senin için öğleye kadar uyumak daha efdaldir; çünkü uyuduğun müddetçe halkı incitmez, onlara zararın dokunmaz!”
Fitnenin uyuması elbette iyidir; onun uyanık olması halkın zararınadır.
Osmanlı’nın varlığında fitne zoraki de olsa uyuyor veya uyutuluyordu. İkinci Abdülhamit tahttan indirildi, fitnenin en katmerlisi olan “ahir zaman fitnesi” uyandırıldı. O gün bugündür Müslümanlar gün yüzü görmediler. Fitnenin başı Siyonizm’di ve bu melanet, dünyayı bir ağ gibi sarıp sarmaladı. Parayı ele geçirdi, paranın yönettiği eşek arısı hükmündeki “sanatçıları, bilim adamlarını, devlet adamlarını..” hegemonyası altına aldı.
Gazze’de yaşananlar bunun en somut örneğidir. Hiçbir ülke, sanatçı, bilim adamı vb bu Siyonist zulme karşı çıkamıyor; çünkü eşek arılarının zehirli iğneleri hepsinin vücuduna zehir zerk etmiş.
Dünyanın bu zulüm düzeninin yıkılması ve yerine adil bir dünya düzeninin gelmesi elzemdir. Aksi takdirde insanların düzelmesi, fıtratlarıyla tanışabilmesi mümkün olmayacaktır. İnsanlar nasıl düzelsin? Dünya eğitim sistemi habire eşek arısı üretiyor, bal arıları kovanlarında hapis.
Hak ile batılın ayrıştığı günler en bereketli ve mübarek günlerdir. “Müslümanız” diyoruz, hak ile batılı ayıramıyoruz; çünkü uzun yıllar bu iki kavram karıştırıldı ve Batı’nın kazanında kaynatılarak Müslümanlara “şirk” olarak sunuldu. İslâm hayattan / pratikten kovuldu, teorik olarak kalırken pratik tamamen masallaştırıldı. Bugün “din adamı” dediğimiz insanlar, yüz yıllar öncesinin teorisini dillendirmek zorunda kalmaktadır; çünkü pratik hayattan kovulmuştur.
Farklı düşünüyorum: Son yirmi yıldır serbest ortam oluşunca, anlayışlar elekten geçiyor ve hak ile batıl netleşerek şirk daha tanınır hale geliyor. Adam namazında niyazında, fakat inancını dışa vurduğunda Ebu Cehil’in sevdalısı! Neyin ne olduğu net olarak bilinmeyen günler, en karanlık günlerdir.
Uzun lafın kısası, ne yapmalıyız?
Yeniden iman etmeliyiz. Hak ile batılı karıştırmamalıyız. Şirki içimizden atmalıyız. Bir asırdan fazla bir zamandır eşek arısı ile yaşadığımız evimizi değiştirmeli ve bal arılarına sıra sıra kovanların dizildiği bahçeli evler yapmalıyız.
“Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr eden kimse iyice sapıtmıştır.” (Nisa, 136)
Bugün Gazzedekiler hak ile batılı ayırabildikleri için, hayat da ölüm de onları davalarından döndüremiyor, nefisleri kırılsa da ruh aydınlığı yaşıyorlar.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci