Ahmet Altan / Gazetem.net
Ordu ve çıldırma…
Geceyarıları garip bir dille yazılmış muhtıraları internet sitesine koyma tuhaflıkları…
Cumhurbaşkanıyla ve başbakanla görüşüp Milli Güvenlik Kurulu’nu toplayarak tartışılacak “Kuzey Irak’a müdahale” gibi önemli konuları basın toplantılarından açıklayıp, devlet kademelerinde konuşmama ciddiyetsizlikleri…
Kürt meselesi gibi olağanüstü hassas konularda halkı meydanlara davet etme kışkırtmaları…
Doğru dürüst yazmayı bile beceremedikleri anadillerine bir ömür vermiş aydınları hedef gösterme cüretkarlıkları…
Bütün bunlar, bizimki gibi bir ordu için bile fazlasıyla gayrıciddi ve disiplinsiz hareketler.
Üstelik boğazlarına kadar siyasete battıklarından bir de kendi mesleklerini unutmuş durumdalar.
Kendi askeri karakolumuzu bile koruyamıyoruz.
İki kişi geliyor, karakolu basıyor, yedi gencecik askeri öldürüp sekizini yaralıyor, ayrıca saldıranlardan biri de olay yerinden kaçmayı başarıyor.
El insaf…
Buna askerlik mi diyorsunuz?
O öldürülen çocuklar bu ordunun generallerine emanet edilmişti.
Ne oldu o emanetlere?
Kim bunun sorumlusu?
Bir ordunun üstüne vazife olmayan işlere karışacağına ciddi biçimde askerlik yapması, karakolunu koruması, çocuklarını sakınması gerekmiyor mu?
O çocukların hesabını kim verecek?
Kimse…
Onun yerine internet sitesine “ordumuzu yıpratmaya çalışıyorlar” diye klişelerle ve tehditlerle dolu bir muhtıra daha koyacaklar.
Korkutup susturacaklar.
Ölen çocukların hesabını vermeyecekler.
Bir yarbay, bir binbaşı, bir er daha uzaktan patlatılan mayınla öldürüldü.
Geçen gün Ayşe Önal’dan öğrendik ki Kuzey Irak’ta Amerikan askerleri “manyetik alanı kitleyip” uzaktan bomba ve mayın patlatmayı imkansızlaştırmış.
Bizim ordu niye bunu yapmıyor?
Niye subaylarıyla erlerini korumuyor?
Halkı sokaklara çağıracaklarına, manyetik alanı kitleyecek teknolojiyi uygulamaları gerekmiyor mu bu komutanların?
Onların işi bu değil mi?
Resmi rakamlara göre Cudi Dağı’nda 35, Gabar Dağı’nda 100 PKK’lı varmış.
Bizim binlerce asker onları yakalayamıyor.
Niye?
Bütün bunlar bizim ordu için bile normal değil.
Sanırım ordunun içinde anormal bir şeyler oluyor.
Çok tuhaf şeyler.
Ve, ordu askerliği bırakmış ülkeyi hızla bir belanın içine doğru sürüklüyor.
Manyetik alanı kitleyip dağdaki yüzeli PKK’lıyı yakalayamadıkları, karakolları doğru düzgün koruyamadıkları için ya Kuzey Irak’a yüz binlerce askerle girip içinden çıkamayacağımız bir felakete dalacağız ya da içerde büyük gösterilerle Türk Kürt çatışması yaratacağız.
Medya generallerin siyasi kavgasına amigoluk yapacağına, ordunun işlevini niye yerine getirmediğini sormazsa, bu kışkırtıcı iklim devam ederse, sonunda generallerin de, medyanın da, aydınların da, halkın da paçasını kurtaramayacağı korkunç bir kaosun içine yuvarlanacağız.
Ordunun neden bu kadar tuhaf davrandığını süratle sorgulayıp anlamak zorundayız.
Korkarım, “dönüşü olmayan” noktaya çok yaklaştık.
Ordu bu anormalliklerini biraz daha sürdürürse Türkiye tarihinde yaşamadığı ölçüde bir karmaşa yaşayacak.
Doların fırlaması, ekonominin çökmesi, iflaslar, işsizlikler, sefaletler değil yalnızca bizi bekleyen, büyük iç çatışmalar, diktatörlük çekişmeleri, blok değiştirme çabaları, savaşlar da epeyce karanlık geleceğin içinde bizi bekliyor.
Yaşadığımız sorun, şu parti ya da bu parti, şu siyasi davranış ya da bu siyasi davranış anlaşmazlıklarının çok ötesinde ve çok daha derin bir sorun.
Sorun ordunun içinde.
Bizi korkunç bir karmaşaya sürükleyen bu çıldırma halinin gerçek nedenini bulup düzeltemezsek…
Bu ülke, bir daha içinden çıkamayacağı kanlı bir kuyuya düşecek.
Herkesin hayatı söz konusu.
Herkesin…