Mustafa Karaalioğlu'nun köşe yazısı
Bütün gerilim anlarında olduğu gibi kapatma davası sürecinde o soru gündeme geldi: Parti kapatmak doğru değil ama AK Parti'nin hiç mi hatası yoktu? Cevabı belli ve basit: Elbette var.
İktidar partisi, bütün işlerden ülkedeki her şeyden direkt veya dolaylı olarak sorumlu olduğu için birçok hata da yapmış olmalıdır. Kendilerinin de bugün olsa atmak istemeyeceği adımlar atmış olabilir. Sadece hataları değil övündükleri icraatlar da eleştirilebilir. Çünkü kimilerine göre hata olan, bir başkasına göre sevap da olabilir. Veya tersi...
İktidar olmanın, liderliğin kaçınılmaz sonucu hatalar da yapmaktır. Hatta bazen, kendisinin haberi bile olmadan hatalar yapılır, onlar da liderin hanesine yazılır.
AK Parti de hatalar yaptı. Kaçınılmaz olarak şimdiden sonra da yapmaya devam edecektir.
Ancak, soru her şeye rağmen yanlıştır? Zira, iktidar partisinin yaptığı hatalarla kapatma davasının bir ilgisi yoktur. Dahası, bugün Erdoğan ve arkadaşlarına izafe edilen hatalar yapılmasaydı ve aksine icraatlar gerçekleşmiş olsaydı kapatma davası belki daha da önce açılacaktı.
Hükümetin AB reformlarını yavaşlatması bir hatadır. Demokratikleşmede hız kesilmesi, yeni anayasanın Meclis'e getirilememesi, 301'in yenilenememesi; YÖK'ün yapısının değiştirilememesi vs.
Erdoğan şimdi bu konularda eleştiriliyor. Birçoğu da haklı olabilir.
Ancak kapatma davasıyla bu konular arasında ilişki kurulduğunda ortaya başka bir tablo çıkıyor. Dava, daha demokrat, daha özgür, AB ile daha yoğun ilişkiler içine giren ve anayasası dahil merkezi yapısını şeffaflaştıran bir Türkiye hedefindeki eksiklikler nedeniyle açılmamıştır. Tam aksine AK Parti, bütün bunları yapacak yasal ve anayasal güçten düşsün, siyasal olarak zayıflatılsın ve mümkünse iş göremez hale gelsin diye kapatılmak isteniyor. Erdoğan'ın partisi, topluma taahhüt ettiği daha demokratik bir Türkiye hedefine yönelmesin diye kapatılıyor...
Öte yandan kapatma davasının temel argümanı olan başörtüsü meselesi de bir hata olamaz. Çünkü kimileri de AK Parti'nin başörtüsü özgürlüğü için çok geç kaldığını ve bunun büyük bir hata olduğunu düşünüyorlar. Ya da muhafazakar hayat tarzını destekleyecek adımlar atılmadığına, tersine ahlaki problemlerin büyüdüğüne inanıyorlar.
Herkesin doğrusu ve yanlışı farklı, hatadan, sevaptan anladığı başka şeyler.
Zaten demokrasi de bu yüzden vardır. İster iktidar ister muhalefette olsun bütün partilerin aynı ölçüye vurulması, aynı kriterlerle sorgulanabilmesi için.
Ötekiler hakkında kararı sandık versin derken, bir partiyi, laikliği anladığınız şekliyle suçlayıp buna uymadığı için kapatamazsınız.
Girdiği üç seçim sonuçları gösteriyor ki Türkiye'de yaşayan insanlara göre en başarılı parti AK Parti'dir.
Ve mesela, aynı dönem içerisinde bütün rakipleri CHP, MHP, DSP, DP ve ANAP sürekli gerilemekte ve yine belli ki topluma göre başarısız bulunmaktadırlar. Bundan da hepsinin birtakım yanlışları, eksikleri, hataları olduğu sonucu çıkar. Ki bu da normaldir. Partilerin kendilerini herkese beğendirmek gibi mecburiyetleri yoktur. Ama ölçü buysa ve hatalarından dolayı parti kapatmaya kalkacak olursak AK Parti'ye sıra en sonunda gelir.
Bu yüzden de sonuçta kapatma kararı çıksa bile böylesi adımların sonuç alabilmesi, ülkeyi yöneldiği istikametten geri çevirebilmesi mümkün değildir. Seçim öncesinde yapılanlar 22 Temmuz'u önleyemediği gibi, seçim sonrası yapılanlar da o seçimin gücünü kıramayacaktır. Çünkü, atılan adımların ne toplumla, ne de ülkenin herhangi bir gerçekliğiyle bağı vardır. O bağ olmayınca da demokraside hiçbir şey olmuyor.
mkaraalioglu@stargazete.com
(Star)