Alper Taş ile ezber bozan söyleşi

Tercüman okuyan babasının zorlamasıyla gittiği Pazar İmam Hatip'ten ayrılıp ÖDP Genel Başkanlığına kadar yükselen Alper Taş ile ezber bozan bir söyleşi:

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş (42), Başbakan Tayyip Erdoğan’dan sonra Türk siyasetinin ikinci imam hatip kökenli genel başkanı. Ama Taş, ezber bozan imam hatiplilerden. Dinini öğrensin diye gönderildiği imam hatipten, sosyalist olarak ayrıldı.

İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu’nu kazandığında sıkı bir solcuydu artık. Alper Taş, imam hatipliliğinden memnun. Sosyalistliğini de bu geçmişine borçlu olduğunu söylüyor. Rize’de Pazar İmam Hatip Lisesi’ndeyken Karadeniz’de esen Devrimci Yol rüzgarından etkilendi. Fıkıh derslerinde bile öğretmenleriyle “altyapı, üstyapı” meselelerini tartışmaya başlamıştı. Öğretmenlerinin babasına şikayetleri ve okuldaki gerilimin şiddeti artınca 10’uncu sınıfta ayrılıp Pazar Lisesi’ne kaydolmak zorunda kaldı. 12 Eylül askeri darbesi sonrasında namaz kılarken “Allah’ım sen devrimcileri koru” diye dua ediyordu.

Kendi isteğinizle mi imam hatipli oldunuz?
-Babam mütevazı bir dindardır. Dört çocuğunun en büyüğüyüm. Benim din alimi olmama niyet etti ama kısmet değilmiş. İmam hatipte okumaktan rahatsız değil, memnunum. Ufkumu açtı. Sosyalist olmamı imam hatipte okumaya borçluyum. Düz lisede okusaydım sosyalist hareketin içerisinde olabilir miydim, zaman zaman kendime soruyorum.

Neden?
-O dönemlerde imam hatipler, bugünkü gibi itibarlı değildi. Çocuklar, çok da gönüllü gitmezlerdi. Ben de çok istekli değildim. Babamın arzusundan dolayı gittim. İmam hatipte çelişkiler yaşarsın. O çelişkiler senin politikleşmene hizmet ediyor.

Evdeki dünya, okuldaki dünyadan pek de farklı değildir...

-Babam Demirelciydi ve antikomünist mücadelede öne çıkanlardandı. Eve her gün aldığı Tercüman gazetesini, gözleri pek iyi görmediği için sürekli bana okuturdu. Özellikle de Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer ve Ahmet Kabaklı’yı. Onlar sosyalistleri çok sert eleştirirlerdi. Benim aksi yönde politikleşmeme neden oldular. Pazar’da Devrimci Yol çok etkiliydi. Üstelik bu hareketin içindekiler komşularımız, ağabeylerimizdi.

Solun hangi tarafıydı sizi en çok çeken?
-Onların hayat tarzı. Esas olan insanların söyledikleri değil, yaptıklarıdır. Arayış dönemindeyim. Çevremdeki İslamcılar, yeni bir dünyanın işaretlerini vermiyorlardı. MHP de alternatif sunmuyordu. Devrimcilerde gördüğüm, şu an sosyalist hareketin kaybettiği hayat tarzıydı.

FIKIH DERSİNDE KOMÜNİST JARGON

O zaman nasıl yaşıyordu sosyalistler?
-Çay toplayamayan yaşlıların çayını imece usulü toplarlardı. Bize de imam hatipte Hazreti Ömer adaleti öğretiliyordu. Bu nedenle sosyalistlerin oluşturmaya çalıştığı bu hayat tarzından, ilişkilerinden etkilendim.

Aileniz ne yaptı sizdeki bu yönelişi fark ettiğinde?
-1978’den itibaren giderek politik fikirlerim netleşti ve okulda da çelişkiler başladı. Okulla benim aramdaki gerilim aileme yansımaya başladı. Beşinci yılımda ayrılma nedenim de bu. Hiç unutmam, bir kez fıkıh dersinde altyapı-üstyapı meselesinden söz etmiştim. Öğretmen hemen gidip babama şikayet etmişti beni. Oğlun komünist kavramlardan bahsediyor diye. Babamdan azar işitmiş, bir de dayak yemiştim.

Arkadaşlarından tecrit edilen, yaklaşmaya korkulan bir öğrenci mi olmuştunuz?
-Yok, hayır. Şu an nasıldır bilemiyorum ama imam hatipler çok değişik öğrencilerden müteşekkildi. Bir taraftan nereden geldik buraya duygusunu yaşarken, bir taraftan da ailelerinin değerlerini sürdürme gereğini hissediyorlardı. Öyle sanıldığı gibi bir ortam yoktu. Şu an görüştüğüm arkadaşlarım var. Bunların bir kısmı imam. Soldan etkilenen çok çocuk vardı imam hatipte.

Okulda yalnız değildiniz öyleyse?
-Üç dört arkadaş vardı ama öyle keskin değillerdi, sola eğilimliydiler. Zaten beraber naklimizi aldırdık düz liseye.

DÜNKÜ SOL İMAM HATİPLİYİ BİLE ETKİLERDİ

İmam hatip geçmişinizden nasıl bir sonuç çıkarıyorsunuz şimdi?
-Türkiye devrimci hareketi bir dönem, imam hatip öğrencisini bile etkileyebilmiş. Ben fikirlerinden değil, yaptıklarından etkilendim. Bugün kaybettiğimiz budur. Toplumun bütün kesimlerini sol hareketi benimser hale getirmenin yolu, ideolojimize uygun hayat tarzı inşa etmekten geçiyor. 1965’lerin TİP’i, 1970’lerin Dev Genç’i olmak istiyoruz.

Nerede eski solcular mı diyorsunuz?
-Bugün insanlar yabancılaşma yaşıyor. Yalnız ve parçalanmışlar. Büyük bir manevi yıkım var. Bu maneviyat bunalımını gidermek için 1980’lerde siyasal İslam’ın önünü açtılar. Toplumun maneviyatını komünistler yıkıyor. Öyle bir kuşak geliştirelim ki bu tahribin önüne geçelim, dediler.

Manevi yıkımdan sadece dini inançları mı kastediyorsunuz?
-Sadece dini açıdan değil, iyiden, güzelden, doğrudan, haktan yana olmayı; değerler toplamını kastediyorum. İnsan sadece maddi çıkarlar peşinde koşan varlık değildir. Onun bir de ruhi yanı var. Bu nedenle sosyalist hareket sadece maddi değil, manevi yoksullaşmaya karşı da mücadele geliştirmeli. 80 öncesi solda dayanışma ve paylaşma ruhu vardı. 12 Eylül’de devrimcilerin ezilmesiyle bu değerler de ezildi.

12 Eylül’de solcular için dua ediyormuşsunuz...
-Darbe olduğunda 14 yaşındaydım. Sevdiğimiz, saydığımız ağabeylerimizi gözaltına alıyor, tutukluyorlardı. Dağlara çıkan gençler vardı. Çok üzülüyordum. Namaz kılarken Allah’ım sen devrimcileri koru, diye dua ediyordum. Şimdi namaz kılmıyorum ama belli bir döneme kadar kıldım. Üniversite döneminde öğrenci hareketine katıldım. Gözaltına alındım, tutuklandım.

BABAM ARTIK ÖDP’YE OY VERİYOR

Geçmişten kalan alışkanlıklarınız var mı? Mesela dini günlerle ilgili takviminiz çalışıyor mu gayri ihtiyari?
-Yok öyle bir şey, takip etmiyorum.

Sol entelektüel çevrelerde imam hatip geçmişinizi sakladığınız oldu mu?
-Özel olarak imam hatipliyim demiyorum kimseye. Ama inkâr etmiyorum, saklamıyorum, hoşnutsuz da değilim. Geçmişimi reddedecek halim yok.

Babanızla aranız nasıl, şimdi memnun mu dönüşümünüzden?

-Babam, geldiğim noktadan memnun. Kurulduğundan bu yana ÖDP’ye oy veriyor. Hatırım için değil. Beni, arkadaşlarımı gördü, fikirlerimizi öğrendi. Bir eleştirisi var bize: Çok iyi, hoş çocuklarsınız ama bir de beş vakit namaz kılsanız, sırtınız yere gelmez, diyor.

UFUK URAS ERGENEKON’A EKSİK VE YANLIŞ BAKIYOR

Kongrenin sonuç bildirgesinde söylediğimiz üzere AKP Hükümeti, Ergenekon Davası’nda eli kanlı ve kirli ilişkilere bulaşanlarla, AKP’ye karşı muhalefeti sivil ve demokratik alanda yapanları aynı torbaya atıyor. En son Türkan Saylan örneğinde görüldüğü gibi bunu muhaliflerine gözdağı olarak kullanıyor. Ufuk Uras, Ergenekon Davası için neden “Solu bulandıran faşistler ayıklandı” dedi, kendisine sormak lazım. Uras’ınki, resmin bütününü görmeden, eksik ve yanlış bakış açısıdır. Ergenekon operasyonunda sol ve sosyalist hareketin tarihi, darbecilikle itham ediliyor. İşte Ergenekon’un altındaki ideoloji bu. Bu operasyonla sistem yeniden düzenleniyor. Son kullanma tarihi geçen kesimler tasfiye ediliyor. Ulusalcı, devletçi, milliyetçi güçler zayıflatılıyor. Liberal, dinci, muhafazakar çizgi hegemonyasını artırıyor.

BAŞBAKAN İYİ HATİP AMA DİLİ KİBİRLİ

İslam dini hitabet dinidir. Kuran, hitabet sanatına dayanır. Cuma namazında, değişik vesilelerle hitap edersiniz. Bu nedenle İslamcıların hitabeti iyidir. Arkadaşlarım da bana iyi bir hatipsin, derler. Doğrusunu söylemek gerekirse Başbakan’ın hitabeti kuvvetli. Dili iyi ve sade kullanıyor. Öfkesini de dışa vuruyor. Halkımız bu tarzı sever. Ama çiftçiye ananı da al git diyen bir başbakanı tasvip etmiyorum, bu olmaz. İnsanlara iyi hitap ediyor ama bir iktidar, bir mesafe dili üretti. Bir tür kibir, başka hayatları görmeme hali gelişti.

PARTİNİN KARADENİZ ŞİVELİ SÖZCÜSÜYÜM

Ufuk Uras, bir önceki dönemde “Partinin telefon santralı olacağım” dedi. İkinci kez genel başkan seçildiğinde ise “Genel başkan gibi başkan olacağım” dedi. Oysa biz, bir figür, şahsiyete indirgenmiş siyaset tarzını reddediyoruz. O yüzden daha kolektif, kişilerin değil fikirlerin öne çıktığı yaklaşımlardan yanayız. Parti böyle kuruldu, böyle tarif edildi. Ama biraz Türkiye’deki siyasetin algılanış tarzı, biraz da ÖDP’nin ihmali, bizi şahsiyetin yaptığı yanlışların üzerine kurulmuş bir parti noktasına getirdi. Başkan, partinin dışa dönük sözcüsüdür. Elbette mutlak eşitçilik yok, partide bir hiyerarşi olacak. Ama sözcünün bir tane olması gerekmiyor, çoğaltılabilirdi. Söz ve yetkinin tabana dayalı olduğu devrimci anlayışın zedelenmemesi gerekiyordu. Bunları Ufuk ve benzer arkadaşları suçlamak için söylemiyorum. Zihniyettir bunu üreten. Devrimcilik ya içimizdedir ya da hiçbir yerde. Bu nedenle o tür başkan olmam. Benim tarzıma ve yapıma uygun değil. Ben bir yürüyüşün içerisindeyim. Partinin Karadeniz şiveli sözcüsüyüm. (Gülden Aydın/Hürriyet)

RÖPORTAJ Haberleri

HEKİMLİKTEN SİYASETE UZANAN YOL
STK'LAR NE YAPIYOR?
İLÇE BAŞKANI KONUŞTU
BANKO İLE ÖZEL SÖYLEŞİ
BELEDİYE DEĞİŞECEK Mİ?