AMERİKA BİR KAZAN PİLAV OLABİLİR Mİ?

D. Ali TAŞÇI

 

                Yıl 1967 ve ben ortaokul birinci sınıf öğrencisiyim. O zamanlar köyümüzün yolu olmadığı için, kasabamızda bir iki arkadaş ev kiralayarak kalıyoruz. Kasabamızda pazar kurulan gün geldiğinde seviniyorum; çünkü o gün babam ilçeye gelecek, hatrımı soracak ve harçlık verecek.

            İlçede bir “Kazancı Hacı” var ve bu hacı babamın da iyi bir dostu. O gün babam ilçeye geldi; önce beraberce bir yemek yedik, ardından “Hacı’nın çayını içelim” diyerek, Hacı’nın dükkânına gittik. Hacı garip bir adam; ilçenin camisinde ne cuma ne de vakit namazlarını kılıyor.  O günlerde halkın ağzında dolaşan söz şu; “Caminin imamı CHP’li, Hacı bunun için onun arkasında namaza durmuyor.”

            Her neyse, Hacı’nın dükkânında çay içiyoruz. Babamla birlikte birkaç kişinin de katıldığı sohbet iyice koyulaşmış durumda. O günden aklımda kalan ve hafızamda iz bırakan Hacı’nın şu sözü oldu: “Rusya bir kazan pilav olacak; gelen kepçe çalacak ona, giden kepçe çalacak!”

            Çocuk aklıyla bunun ne anlama geldiğini elbette anlayamayacaktım; ama yıllar sonra olup bitenleri gördükçe, yaşadıkça Hacı’ya hak verdim. Zulüm ilânihaye iktidar olamazdı. Bu, yaradılış kanunlarına tersti. “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” (Rusya’nın eski adı), komünizm adına dünyanın bir bölümünü kıskaca almış ve her şeyini sömürüye bağlamıştı. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin kanını emiyordu. Hepsinde darbeler yaptı, hepsini işgal etti ve kendine bağladı.

            Özellikle Stalin’in diktatörlük dönemi (1922’ten 1953’teki ölümüne kadar) dünya tarihi açısından çok kanlı bir dönemdir. Türk dünyasının önemli yazarlarından olan Cengiz Aytmatov (1928-2008) Kırgız asıllıdır. Devlet adamı olan babası Torekul Aytmatov, “muhaliftir” diye 1938’de, Cengiz daha sekiz yaşındayken, Stalin tarafından asıldı. Cengiz Aytmatov’un Türk dünyasını ışıklandıran aydınlığı, Stalin’in karanlığından doğmuştu. Bu zulüm devam ettikçe Rusya çöktü ve Gorbaçov zamanında (1989) dağıldı. Hacı’nın dediği gibi “bir kazan pilav” oldu, “gelen kepçe çaldı ona, giden kepçe çaldı.”

            Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, ona bağlı olan devletler de dağıldı. O dönem Fransa’da idim ve Berlin Duvarı’nın dağılma sürecini canlı yayında izliyordum. Halk büyük bir heyecanla, adeta çılgınca duvarın taşlarını adeta tırnaklarıyla söküp attı. Bir yıl sonra Berlin’e gittim, yıkılan duvar izlerini ve antika olarak bıraktıkları duvarı gördüm. Halktan çok şeyler dinledim. Bizim Türkler bana; “Hocam, bu taşları turistlere antika eşyası niyetine sattık ve zengin olduk!” dediklerini unutmuyorum.

            Şimdi sıra Amerika’da mıdır?

            ABD, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra adeta kudurdu. Dünyayı sömürü ağlarıyla kuşattı. Nerdeyse her ülkeye girdi, asker soktu, doğal kaynaklarını kökünden götürdü. Ülkelerin iç işlerine karışarak darbeler yaptı, kendi kuklalarını yönetime getirdi. “Özgürlük, demokrasi” getiriyorum diyerek ülkeleri işgal etti, milyonların kanına girdi.

            ABD “demokrasinin beşiği” idi ya, kendisine yakışanı yaptı, yapıyordu. Trump denilen adam seçimle geldi, ama seçimle gitmemeye direndi, kan döktü. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’ye göre “Amerikan demokrasisinin mabedi olan Kongre”yi adamlarıyla bastı, kitleleri sokağa döktü.

            Trump bu cesareti nereden alıyordu? ABD Başkanı Trump, 6 Aralık 2017 tarihinde dünyayı ayağa kaldıran Kudüs kararını kameraların önünde açıkladı ve “Ben artık zamanının geldiğine inanıyorum. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma vakti gelmiştir. Büyükelçiliği Kudüs’e taşıma talimatı veriyorum.” açıklamasında bulundu ve defteri imzaladı. Trump’ın bu kararıyla, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tarihte tanıyan ilk ülke ABD oldu.

            İslam âleminin ilk kıblesi olan Kudüs’ün, İsrail’in başkenti olmasına, halkları Müslüman olan ülkelerin maddi güçleri yetmese de, bu durum acaba gayretullaha dokunmaz mıydı?

            Trump, zihniyeti ve yaptıklarıyla İsrail’in dostu olduğunu ispatlamıştı. Onun ABD’nin başından uzaklaşmasını İsrail acaba istiyor muydu? İsrail seçimle bunun önüne geçemeyince, gizli mahfillerince, son olayları organize edemez miydi? Bunu yaparak Amerika’nın prestijini dünyada sarsamaz mıydı? İsrail, yeni seçilen Başkan Biden’la beraber çalışmayacağının sinyallerini mi veriyordu?

            Bundan sonra ABD eski “şatafat”ını sürdüremeyecektir. Bir zalimi, Allah dilerse, başka bir zalimle de yok edebilirdi. Eğer İsrail lobisi Amerika’dan sıtkını sıyırmış ise, Çin’e yönelebilir ve önümüzdeki zamanlarda Çin birinci güç olabilir.

            Oysa dünya, adil bir İslâm devletine muhtaçtır.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci