Anneler gününü neden kutlamıyorum?

Osman YAZICI

Sevgili okurlarım, birçoğunun” göstermelik” olarak kutladığı özel günlere ilgi duymuyorum. Hatta kutlamıyorum.

“Anneler günü”,”Sevgililer günü”,”Babalar Günü”,”Kadınlar Günü”,”Evlilik Yıldönümü”,”Doğum günü” ve günleri çoğaltabiliriz.

1980’den sonra kapitalist sistem tarafından tüketim ve gösteriş toplumuna yönelik öyle kapmanlalar yapılıyor ki, bunlardan kendimizi korumak imkânsız gibi bir şey

Televizyonlar, gazeteler, bugünlerle yatıp kalkıyorlar. Sanki yeni bir  şeyi icat ediyorlar.

Bunları gönülden kutlayanlara elbette ki karşı değilim. Karşı olduğum şu: Annesini, babasını hiç ziyaret etmez, ilgilenmez, ihtiyaçları olup olmadığına bakmaz, hatta”,eşim istemiyor, bize ayak uydurtamıyorlar”. Gerekçesi ile evlerine almazlar, Huzurevlerinde kalıyorlarsa ziyaret etmezler

Sonrada, yılda bir gün göstermelik, medyatik olarak ”Canım annem, canım babam” edebiyatini yapıyorlar.

Ben bunlara karşıyım.

Bir anne ve babanın en büyük mutluluğu, çocuklarının mutluluğudur, başarısıdır. Onlar için önemli olan yılda bir kez verilen hediye, ya da yine bir kez söylenen güzel söz değil.

Anne-baba, çocuklarını 365 günü görmek ister, sesini duymak ister, kucaklayıp koklamak ister. Bunu da candan içten ister

Bir başka konu ise ,”Biz evleniyoruz, çok mutluyuz” diye yuva kurup, altı ayda birbirlerini yerler, sonrada boşanırlar. Çocuklar varsa ortada bırakırlar. Bir yuva kurmanın ve korumanın idraki içinde olmazlar, sonrada yapmacık, mutluluk tabloları çizerler. İnsan eşine her zaman hediye alabilir, çiçek götürebilir, güzel sözler söyler,saygı duyar.Bunları yapmak için,özel günlere gerek yok.Her gün özel gündür.

Ben hayırlı evlatlardan olduğumu düşünüyorum. Anne babamın sağlığında üzerlerine titredim. Hatalarım, eksiklerim olmadı mı? Elbette olmuştur. Şimdiki aklım olsaydı onlara daha çok zaman ayırırdım.

Gidenler geri gelmiyor. Babamı 1997’de,annemi 2003 yılında kaybettim. Anlayacağınız hem yetim, hem de öksüzüm. Allah mekânlarını cennet eylesin.

Daha önce den yayınlanan ”Benim annem” başlıklı yazımı tüm annelere tekrar armağan ediyorum.

 

İşte benim annem

Ayrılık kolay mı zannediyorsun annem. Aslan gibi evlatlarını arkadan bırakarak nereye gittin?

Daha babamın gideli beş yıl geçti. Onun yokluğuna alışamadan sen niye gittin annem. Yetimdik, sen gidince hem yetim, hem de öksüz kaldık annem.

Ateş değiliz ki, yanıp kül olalım, yağmur değiliz ki, ıslanıp güneş’te kuruyalım. Kuş değiliz ki, uzak diyara uçup, yanına gelelim. Ayrılık o kadar zor ki annem, kurumuş yaprak gibi daldan dala savurur insanı.

Bak özenle büyüttüğün çocukların büyüdü, iş sahibi oldular. Torunlarından evlenecek yaşa gelenler bile var. Var diyorum, Meryem, Ayşe, Nurten evlendiler bile. Sende haklısın. Bu kadar güzellikleri bırakıp gitmek senin için de çok zor olmuştur Annem.

Babamı yalnız bırakmak doğru olmazdı elbette. Hayat arkadaşına koştun, onu bilinmeyen yerlerde yalnız bırakmadın.

***

Bak annem, yeni bir yıla giriyoruz.,Ata,evinin içine yeni yıl çamını kurdurdu bile. Hande ise ders çalışmaktan günleri bile karıştırıyor artık. Seneye üniversite sınavına girecek. Eskisi gibi huysuz değil, çok duygulu ve güzel bir kız oldu. Beni merak ediyorsan aynıyım. Kendini başkasına adamış birinden ne beklenir ki. Dallarından mutluluk saçıp, içi yanan çınar ağacı gibiyim. Hormonsuz, entrikasız yaşamı çok özledim annem

Göçmen kuşlar alttan uçarak yeni yılı müjdeliyorlar. Biliyormuşsun annem, böyle özel günleri sevmiyorum, Annesi olanları kıskanıyorum. Bazen uyuyamıyorum. Çünkü sizinle buluşacak,.kollarına girece,ellerinizi öpecek gibi oluyorum,ve heyecanlanıyorum.

Nasıl uyuyabilirim ki..Yüreğim öylesine serindi ki ;içim içinme yine sığmadı.Kirpiklerim kapanmadı  dün gece bir türlü.Heyecanla yeni doğan güneş’i selamlamayı bekledim. Yıllar sonra ilk kez buluşacaktım. seninle..Hasret dolu yüzlerinizi, boğulu gözlerinizi ilk kez görecektim..Elinizin sıcaklığını hissedecektim annem.

Dudaklarınızda yine tebessüm olacak mıydı, odamda asılı duran resimlerinizdeki gibi? Yine titreyen sesin savrulacak mıydı Trabzon sokaklarına, çocukluğunun geçtiği Arafıl boyuna. Kaçkarın eteklerinde.

Uyuyamadım işte bir türlü, sabahın ilk ışıklarıydı,  dün sabah, ne kadar uzun sürmüştü, bulabildiğim en güzel kıyafetleri giyerek sizin için yola koyuldum. Tıpkı, çocukluğumda bayram sabahları giydiklerim, yastık altında sakladığım en güzel elbiselerim gibi.

Gelişiniz öylesine bir huzurdu ki, geceler boyu hayâlını kurduğum düşlerinden bile daha güzeldi. Uzaktan gördüm seni. Eskisi gibi sanki akşam olmuş,elin dolu bir şekilde eve geliyordun..Adeta herkesi kıskandıracak güzellikteydiniz.Gözleriniz nasıl aydınlıktı öyle.Renga renk giysileriniz, sıcak bakışlarınız ve   insanın  içini rahatlatan gülüşünüz ne güzeldi.Oysa sizden önce hüzün yağdı  düşlerime.Hem öksüz,hem yetim olmanın ezikliği vardı üzerimde.Önce sizi seyrede durdum uzun uzun, içime  akıttım doyumsuz hasretinizi.Sizin gözlerinizde yaş vardı,hasret gözlerinizin ardından..

Nereye gideceğimizi konuşmadan yürümeye başlamıştık, Rize’nin sahillerinde. Mutluluk rüzgârları sürüklüyordu bizi, nereye varacağınızı bilmeden. Bazen oturdunuz, bazen yürüdünüz eskisi gibi. Hep torunlarını sordun. Hande’den sonra hep ikinci bir torun olsun istiyordun. Duaların kabul oldu annem. Ata’yı tanımanı çok isterdim. Artık. Seninde göğüs ağrıların geçmiş, şikâyet etmiyordun

Zamanın durmasını istedim, çünkü siz gidecektiniz. Çocukların yine yalnız kalacaklardı. Sabah başlayan güneş’te batmak üzereydi. Siz gitmeliydiniz bilinmeyen yere. Ne beni götürdünüz, ne de siz benimle kaldınız. Ayrılığın hüznü yansımıştı gözlerimize, o gün bir hayal gibiydi.

 Siz giderken tutku sahilimden yaşlı gözleriniz. Siz kayboluncaya dek ardınızdan baktım annem. Gözlerimi alamadım bir türlü, sizi uzaklaştıran sokaklardan. Gelişiniz bir rüya, gidişiniz isyan.  Bu rüyadan  eşim  Meliha” geç kalıyorsunuz” diyerek uyandırdı.. Uyandığımda yine sen yoktun

Annesini babasını kaybedenlere armağan ediyorum.

Bütün annelerin önünde saygıyla eğiliyorum.