Yorgun ve bıkkındım. Hayat, karşımda kocaman bir dev gibi duruyor, onu aşmaya çalışıyor ve aşamıyordum. Bunun için de adeta kendimi yiyordum; çünkü biliyordum ki hayatta mutlu olmak için varlığa ihtiyaç vardı. Nereden çıkageldi bilmiyorum, selam verdi ve yanıma yerleşti.
“ Üzgünsün” dedi. Üzgün olmadığımı söyleyemedim, “Evet, üzgünüm.”dedim. Neye ve niçin üzgün olduğumu sordu, söyledim; “ Dünya” dedim, “ Dünya peşimi bırakmıyor.” Bir iç çekti ve sözlerini tesbih tanelerini çeker gibi sıraladı:
“ Gözlerin hiçbir şeyin üzerinde olmazsa, hiç ama hiçbir şeyin yokluğuna esef etmez, üzülmezsin. Aslında insanın üzülmesi hep dışa dönüktür; dış âlemde gerçekleşen olay ve olgulara karşı kendimizi verdiğimizden, bir görünmez el bizi sürükler. Neye sürükler biliyor musun, iç dünyamızda biriken mağmaya, ateş çukuruna. İnsan, ateşi kendi biriktiriyor, içinde; sonra da bu ateşe doğru hızla ilerliyor ve atlıyor ona. İşte bunun adıdır bunalım!”
“Bu hep böyle midir, ben gülü düşünürken bile içimin derinliklerinde bir acı hissediyorum.”
“ Seni baştan çıkaran asıl bu güzelliklerdir; sen onu bırakmadan nasıl kendine gelirsin? Gülün gül yüzünün aşkı, senin kalbine nice dikenler sapladı. Yok olup gitmeye mahküm bir şeye gönül bağlamak niye? Her sonbaharda seninle dalga geçmiyor mu bu sevgili dediğin?”
“Allah dışındaki her yöneliş ve sevgi, insanın ateş çemberidir; cennet dâhil. İnsanın dosttan gayrı hiçbir şeye gönül bağlamaması gerekir. Sevgilinin dışında bir şey için yaşayan kişi, kovulur bu dergâhtan.”
Dedikleri doğruydu elbet, içim onun doğru söylediğini onaylıyordu; ama ya dışım, yerinde duramıyordu, arzuluyor, istiyordu dünyalıkları. Nefsimin haykırışlarını duyuyordum; saltanat diyordu, kibir, böbürlenmek diyordu; başkalarında var olana dayanamam, ben, ben diye bağırıyordu.
Konuşmasını bir kıssa ile sürdürdü:
“ Bir erkek tilki ile bir dişi tilki buluşup anlaştılar ve zevkle habire çiftleştiler. Tazısı ve şahiniyle ovaya bir padişah avlanmaya geldi ve bu iki tilkiyi birbirinden ayırdı.
Dişi tilki erkeğe sordu: Ey benim kurnaz dostum; söylesene bir daha nerede buluşacağız?
Erkek cevap verdi: Bundan sonra buluşsak buluşsak şehirdeki kürkçü dükkânında buluşuruz!”
“ Tilkilerin buluşmaları kendi nefislerine dönüktür de nefsin arzularının peşinde koşan insanlar neye dönüktür peki? Onlar da hayvanlığa dönüktür, belki de hayvandan da aşağı tabakalara…”
“ Bak sana bir kısa hikâye de nakledeyim de dinle:”
“ Bir neyzen ölmek üzereydi. Biri kendisine sordu: Ey ömrü boyunca neye üfleyen adam, şimdi nasıl hissediyorsun kendini?
Cevap verdi Neyzen: Halimi dillendiremem! Hayatım boyunca hep yel üfürdüm, yele bindim. Şimdi ise toprağa gidiyorum, hepsi bu!”
“ Dünyada Sevgiliye dönük olmayan her yüz yarın kızaracak evlat. Yüzünün kızarmasını istemiyorsan, Sevgiliyi iyi tanı ve yüzünü ona dön; çünkü yarın her şeyin geç kaldığı zaman olacaktır.”
D. Ali TAŞÇI (Dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci