“Onlar, Allah'ın (azabının) meleklerle birlikte bulutların gölgeleri arasından çıkagelmesini ve (kâfirlerin) işinin bitirilmesini mi bekliyorlar? Ama (o zaman) her şeye karar verilmiş ve her şey Allah'a döndürülmüş olurdu.”(Bakara: 2/210)
Kendilerini medeniyetin beşiği olarak gören ama kendi inançlarının dışındaki hiç kimsenin yaşama hakkına saygı duymayan, sözüm ona medeni dünyanın gözleri önünde Müslüman kardeşlerimizin, bayram arifesinde Arakan’ da yakılarak kurban edilişleri sebebiyle bayram sevincimiz adeta kursağımızda kalmıştır. Yüreğimiz kan ağlıyor, ağlamalıdır da eğer Müslüman isek…
Tarih, binlerce “Müslüman masum yavrunun bedeninden akan bunca kanın”, Batı dünyasının gözünde “bir damla petrol” kadar kıymeti olmadığına bir kez daha acı bir tecrübeyle şahit olmuştur.
Fırsat buldukları her defasında insan haklarından, hak ve hukuktan bahseden Batı dünyası, söz konusu Müslümanlar olunca gören gözü görmez, işiten kulağı sağır, konuşan dili lâl kesiliyor. Siyonizmin “Tüm insanlar bize hizmet için yaratılmıştır” inancıyla hareket ediyor. Ve bir kez daha “Küfür, tek bir millettir” gerçeğini haykırıyorlar.
Ve tarih bir başka şeye daha şahit oluyor: “oluk oluk akan kardeşkanına rağmen”, parçalanmışlık tuzağına düşen Müslümanların büyük çoğunluğu zevk ve eğlencesinden, tüketim çılgınlığından, daldığı gaflet uykusundan asla uyanmıyor. Moralı bozulmuyor, uykusu kaçmıyor, iştahı kesilmiyor. Hareket yok, duygu yok, his yok, ses yok, tepki yok…
“Müslümanların zenginleri, servetlerinin üzerine bağdaş kurup zevk ve şehvet sarhoşluğunda gününü gün ederken”, geriye ellerinden ondan başkası gelmeyen “fakirlerin duası” kalıyor. Arafat’ta 3 milyonu aşkın Müslüman şu duada buluştu:
“Allahım! Kurtar şu Müslümanları! Yok et İslâm düşmanlarını! Taş yağdır başlarına…”
Görünen o ki, dualar arzu edilen barış ve huzuru getirmiyor. Akan kanı durdurmuyor. Neden acaba?
O mübarek beldede Hz. Âdem ve Havva’nın duaları kabul olundu Arafat dağında buluşmaları sağlandı. İsmail’in annesi Hacer’in duaları kabul olundu, Allah zemzem suyunu ikram etti.
İbrahim’in duaları kabul olundu 86 yaşına rağmen İsmail gibi bir evlatlarla ödüllendirildi, Muhammed (sav) gibi bir Peygamberin atası olmakla şereflendirildi.
Muhammed Mustafa’nın (sav) duaları kabul olundu, Mekke ve Medine medeniyete beşiklik yaptı, medeniyetle tanıştı. Eman yurdu haline geldi. Her el açtığında Muhammed Mustafa’nın (sav) emrine amade kılındı Cebrail aleyhisselam, Muhammedimin bir isteği, arzusu var mı diye…
Peki, bugün milyonlarca insanın, gözyaşları eşliğinde Yüce Mevla’ya açtıkları eller neden karşılık bulmuyor? Bunca dua ve yakarış, arş-ı âlâya dayanan bunca zulme rağmen neden rahmet kapılarını açmıyor Müslüman coğrafyaya?
Vakt-i zamanında küçücük taşlarla devrin en büyük ordusunu, Ebrehe ordusunu yerle yeksan eden Allah, bugün neden kâfirin kökünü kesmiyor? Firavunu kendi benlik denizinde boğan Allah neden bugünün zalimlerini bir kaşık suda boğmuyor? Nemrut’u bir sivrisinekle helâk eden ilahi kudret neden bugün intikam almıyor?
Çünkü Allah yeryüzünün imar ve inşasını, düzenin sağlanmasını İnsana ve özellikle Müslümana tevdi etmiştir. Bu görevi insan üstlenecek, Allah da Nusret ve yardımını gönderecektir Çanakkale’de olduğu gibi, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi… Bugün Müslümanlar kendilerinin yapması gereken şeyleri Allah’ın yapması için el açıp divan duruyorlar. Allah da Müberra kitabında ilahi yasayı hatırlatıyor ve şöyle cevap veriyor:
“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve inanan toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin.
Allah (insanların iyi niyet ve amellerine göre) dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Tevbe: 9/14-15)
Onlar sizinle hangi araçları, silahları kullanıp savaşıyorlarsa siz de aynısıyla mukabelede bulunun. Sözlü duaya geçmeden önce fiili olarak yapmanız gereken her türlü hazırlığı yapın. Sonrasını merak etmeyin Allah’a güvenin!
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine, davasına yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”(Muhammed: 47/7)
“Eğer Allah size yardım ederse size kim galip gelebilir? Ama o sizden yardımını keserse ondan sonra size kim yardım edebilir? Öyleyse müminler sadece Allah’a güvenip dayansınlar.”(Ali İmran: 3/160)
“Allah'a dayandım!” diye sen çıkma yataktan...
Mana-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu? (Akif)