Sevgili Okurlarım; Türk Siyasetinde “Safahat” adeta bir başvuru kitabıdır.
Hangi inançla olursa olsun, siyasetçiler (işlerine gelince) Safahat’tan bir-iki beyit okumayı severler.
En sık başvurulan kavram “Asım’ın Nesli’nden” olmaktadır.
Kendisiyle iftihar etmek isteyen siyasetçi, gürleyen bir sesiyle bunu duyurur.
“Biz Asım’ın nesliyiz” der.
***
Bu öykünün özetini aktaralım.
Asım Hazreti Muhammed’in yakını ve arkadaşıdır.
Kız kardeşi Cemile Hazreti Ömer’in eşidir.
İyi savaşçıydı, ok atmada ustaydı, Kılıç sallamada ütüne yoktu.
Savaş sırasında Müsafi ile kardeşi Haris’i öldürdü.
Anneleri Sülafe, Asım’ın başını getirene 100 deve vereceğini söyledi.
Asım’ın kafasını kadeh yapacağını ve bu kadeh ile şarap içeceğine yemin etti.
Asım, Peygamberimizin emriyle İslamiyet’i yaymak için gönderildiğinde, bir dere kenarında pusuya düşürülüp öldürüldü.
Ama kimse vücuduna dokunamadı.
Yaklaşanların üzerine arılar ordusu uçuştu.
Sonra şiddetli yağmur ile taşan dere, naşını engin denizlere taşıdı.
***
Asım’ın ismiyle ve ilhamıyla meseleyi inanç ve düşünceler adeta kutsallaştıran kişi; Mehmet Akif’tir. Safahat için 20. Yüzyıl’ın mesnevisi deriz.
Bu dev eserin 6. kitabının adı Asım’dır. Bu şiirinde Akif, Hazreti Asım’ın ilhamıyla ahlak ve fazilet dersini verir.
Peki siyasetçiler, Asım’ın neslinin ahlak değerlerine gerçekten uygun davranıyorlar mı? Yoksa bu bir iftihar tekrarının yanıltıcı (bazen de aldatıcı) üslubu mu?
Siyaset iddia mesleğidir, ama daha önemlisi ispat mesleğidir. Tavırlar eğer, söylenenler kanıtlanmıyorsa, her söz laf-ü güzaftır.