Sevgili okurlarım, dert sahibi olmak bir erdemdir. Duruş sahibi olmak bir erdemdir. Bizler hep dertlerimizi paylaştık sizlerle. Bu dertler hiçbir zaman ferdi dertler değildi. Derdimiz milletin bekası ve maneviyatın inkişafı derdiydi. Bizleri konum değiştiren, tavır farklılığı gösteren birileri olarak tanımlamaya çalışanlar şunu bilmeliler; bizler hep aynı yerdeyiz.
Bizler “sahiplerinin sesi”, “menfaatçi” ve “güdümlü” diye yaftaları hak etmeyecek bir şekilde vicdanların sesi olmayı tercih ettik. Eğri oturanların bizleri yanlış görmesi fiziki bir gerçekliktir. Doğru hareket edenler ve bizlerin emek ve gayretlerini bilenler derdimizin ne olduğunu çok iyi biliriler.
Sevgili dostlar, dedik ya davamız insanımıza hizmet davası. Kuru politikalar, gündelik siyasi çekişmeler bizlere hiçbir şey kazandırmıyor. Kişilerin siyasi tercihleri bizleri ilgilendirmiyor. Bizleri ilgilendiren yegâne şey ahlak abidesi olacak neslin yetişmesidir. Bir ülkenin muasırlaşmasının tek yolu da budur.
Kalbi güzelliklere meyilli olan insanımıza bizler ulaşamıyorsak, onların dertleri ile hemdert olamıyorsak hepimiz suçluyuz. Mahallenin imamı da, öğretmeni de hesapta muhafazakâr olduğunu iddia eden parti temsilcisi, sendikacısı veya derneğinin temsilcisi de suçludur.
Suçluları daha da çoğaltabiliriz; bildiği ile amel etmeyen kişi de, bilgisini paylaşmayan kişi de hatta pes edip yılan kişide suçludur. Peki, bu suçluların adları önemli midir? Hayır, onların adları hiç önemli değildir. Biri benimdir suçlu olan, diğeri de okuyucu olarak sizsiniz belki de? Amaç suçluyu ifşa etmek değil, suçu kendinde arama cüretini gösterebilmektir. Etkin konumda olan, aydın kişiliğiyle insanların değer verdiği herkes bu görevin muhatabıdır.
Pazar’a daha güzel hizmet verme derdinde olan birçok gülen yüz gördüm. Allah onlardan razı olsun ve sayılarını çoğaltsın. Ama bizlerin de Pazar’ımıza katabileceği birçok katma değerin olabileceğini bilelim. Bilen bilgisinin zekâtını verir ve insanlar istifade eder. Mahareti olan maharetini gösterir, insanlar dersler alır, parası olan ise yardıma muhtaç nice cevherin okumasına katkı da bulunup onlara imkânlar sağlar.
İyilik hareketi böyle bir şeydir. Elleri tutmayan nineden ve deden bile yardım alır. Onların dualarına ihtiyaç duyar çünkü. Bebeğin ninnisine ninenin duasına bile değer veren iyilik hareketine hep birlikte omuz vermeliyiz.
Sevgili okurlar, iyilik hareketi derken somut bir dernek veya oluşum ismini sizlere vermeyeceğim. İslam gibi, maneviyat gibi kutsalları bir derneğe, bir cemaate veya partiye sığdırmaya çalışmak yapılabilecek en büyük ihanettir. İyilik hareketi vicdanlarda başlayan bir harekettir. Tohumu tarihtir. Hz. Muhammet’in (S.A.V) yaşantısını bilmek, onlardan dersler almak ve o kutlu peygamberin ümmeti olma bilincini idrak etmektir. Tohum bilinçtir.
O bilinç Alparslan’dan Fatih’e kadar devam ederken, bizler o tarih yaprakları içerisinde nerdeyiz sorusuna cevap verebiliyor olmak lazım gelir. Tohum budur. Yeşermek ise günahlardan arınmaktır.
Şehit kanlarıyla sulanan bu vatan toprağını şanına yakışır şekilde aziz kılmaktır. Kanla sulanan toprağın ve o toprağın çocuklarının kanlarının alkole uyuşturucuya yenik düşmemesidir.
Yeşermek Müslüman’a benzemektir. Konuşmasıyla, giyimiyle ‘işte Müslüman’ denilmektir. Tavrıyla duruşuyla ahlak abidesi olmak yeşermenin en güzelidir.
Evet, iyilik hareketi budur dostlar. Bu hareketin sadece bir önderi vardır. Yaşayan hiçbir önderi de yoktur. Sevgili peygamberimizin önderliğini yaptığı bu kutlu iyilik hareketine her yerden ulaşabilirsiniz.
Yeter ki kalbimize müracaat etmesini bilelim. Yeter ki kutlu elçiye layık ümmet olmayı düşünelim. Bu iyilik hareketi Üstadın anlattığı “Sonsuzluk Kervanıdır.
Sonsuzluk Kervanı, "peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!"
Bastığınız yeri taş taş öpeyim;
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben ...