Özür dilemek medeni ve uygar insan davranışıdır ve bize göre de bir erdemdir. Bir insan bilerek veya bilmeyerek bir kabahat eder ve sonra da yaptığı yanlıştan dolayı üzüntü duyar ve karşıt taraftan bu sebeple özür diler. Bu istendik davranış değişikliğini her medeni ve uygar insan alkışlar ve gönülden bu özre katılır.
Bir zamanlar bir yazar çıktı ve bu millete tarihler boyunca kan kusmuş, her fırsatta bu necip milletin evlatlarını sırtından hançerlemiş, ezeli düşmanlarımızdan birisi olan Ermenilerden özür dileyerek milletin öfkesini üzerine çekmişlerdi. Ben bu özre katılmamıştım ve şimdi Sayın Başbakanımızın Dersim isyanıyla ilgili şahsı ve devlet adına dilediği özre de maalesef katılamadım.
Sayın Başbakanımız, geçmişte cereyan etmiş olan dersim olayları sebebiyle özür dileyerek ikinci bir özür kapısını araladılar. Bu kapıdan da çok kişilerin gireceklerini ve bu durumu tehlikeli boyutlarda istismar edeceklerinden kuşkum var. Sayın yazarla Sayın Başbakanımızın özrü bir birinden elbette çok farklı anlamlarla yüklüdür. Sayın Başbakan bu milletin mukadderatını bir elinde tutan bir insan olarak özür dilerken ağzından çıkacak özür lafzının nerelere uzanacağını, benzer bir takım uydurma iddialarla kimlerin özür bekleme sırasına gireceğini derinliğine düşünmesi gerekirdi kanaatindeyim.
Eminim ki Sayın Başbakan tamamen insancıl duygularla bu özrü dilemişlerdir ama şimdi özür bekleyecek olan bölücü ve yıkıcı çevrelerin hiç de insanı duygularla sıraya dizileceklerini zannetmiyorum. Özür beklentisi içerisine girecek olanların hepsi şimdi bütün salyalarını bu millete kusma ve dünya platformlarında benzer konularda karar propaganda yapma şansına dönüştürecekler bu işi diye korkarım.
Sayın Başbakanın açıkladığı belgelerin hepsi doğrudur. Ve hislerine aynen katılıyoruz. Ancak, aynı arşivde başka belgeler de vardır. Seyit Rıza’nın eşi olan zatın ve etrafında kümelenmiş zamanın teröristlerinin bölgedeki Müslüman kadınlara neler yaptıklarını, devletin gönderdiği elçilere Seyit Rıza denilen isyancının nasıl davrandıklarına dair belgeler de vardır. Gönül isterdi ki, Sayın Başbakanımız bu belgeleri de kamuoyuyla paylaşsaydılar ve biz de ortadaki iyi niyetin iyiliğine inanıp tatmin olabilseydik.
Seyit Rıza ve adamlarının bu devlete, zamanın kurulu düzenine başkaldırdığına ait ve binlerce masum insanı canavarca katlettirdiğine dair de bir sürü belge olmalıdır o arşivlerde. O belgelerin de açıklanması artık zaruri hale gelmiştir. Sayın Başbakanımızın bir gün de o belgeleri açıklamalarını canı gönülden temenni etmekteyim. Sayın Başbakan haklıdırlar, elbette yaşlı bir insanın idam edilmesi hiçbir gönle sığmaz ama devlete baş kaldıran bir asiye de çiçek sunmak sanırım hiçbir realiteyle uyuşmaz.
Söz konusu dersim olaylarını değerlendirirken zamanın şartlarını elbette görmezden gelemeyiz. Bir Millet büyük bedeller ödeyerek yeni bir devlet kurmuştur ve bu devleti her şartta yaşatmaya kararlıdır. Millet aç ve sefil düşmüş, binlerce dul gelin yaşlı dedelerle ve kucağındaki yetimlerle ekmek derdindedir. Devleti inşa edenlerin iç çalkantılara tolerans gösterme şansları hiç yoktur.
Yeni devlet, içte huzuru ve dünyada barışı kendisine şiar edinmiş bir espriyle yola çıkmıştır. Kurucu ekibin önderi bu stratejilerini “yurtta sulh, cihanda sulh” diye haykırmışlardır. Buna rağmen içte bir takım çevreler, bir takım kutsallarımızı da istismar ederek başkaldırılarda bulunuyor ve işgalci düşmanların yapmak isteyip de yapmalarına izin vermediğimiz işleri yapmaya tevessül ediyorlar ve bir bölgede isyan çıkarıyorlar.
Canla, kanla yazılan bir toplum sözleşmesini delmeye kalkan zamanın bölücülerine bu devlet o günün nazik şartlarında elbette pirim veremezdi. Devletin gönderdiği elçileri takmayan, yapılan onca nasihatleri hiç kaale almayan, çevresindeki eşkıyalarla çevre halkına her türlü katliamı reva gören birisini devlet idam etmeyip de bugünkü bebek katılını beslediğimiz gibi elbette besleyemezdi. Çünkü o zamanın şartları çok ağır ve çok zordu.
Bana göre Sayın Başbakan bu konuda insanı duygularına yenilerek çok ama çok ciddi bir hata yapmışlardır. Sayın Başbakanımızın bu konudaki tavrını doğru kabul edecek olursak, biz millet ve devlet olarak bundan sonraki süreçte PKK’dan da, kurtuluş savaşında değnekle denizlere döktüğümüz düşmanlardan da özür dilememiz gerekecek sanırım. Çünkü bu kutsal vatan topraklarına saldıran düşmanlarla, içte bu milleti sırtından hançerlemeye kalkışan içimizdeki satılmışlar arasında hiçbir fark yoktur. Bize göre harici düşmanlar, dahili düşmanlardan çok daha namusludurlar.
Sayın Başbakan zaten hep böyle yapıyorlar. Hiç beklenmediği bir anda hiç beklenmeyecek haller sergiliyorlar. Kısa bir süre önce bu ülke için her türlü çileye talip olan ve bu millete bağlı olmaktan başka hiçbir suçu olmayan Türk Milliyetçilerini hayvana benzeterek gaflarının en büyüğünü yapmışlardı. Şimdi de benzer bir yanlış yaparak maalesef bizlerin tepkilerine muhatap oluyorlar.
Bana göre Sayın Başbakanın özür dileyeceği daha başka adresler de olmalıdır. Ülkenin birliğini yeterince koruyamadığımızdan, milletin aç karnını yeterince doyuramadığımızdan, terörü bitireceğimiz yerde kendi iktidar döneminde arttığından dolayı bu milletten özür dileseydi emin olun ki ellerimiz çatlarcasına alkışlayacaktık.
Sayın Başbakanımızın şimdi yeniden başka adreslerden özür dilemesi gerektiğine inanıyorum. Bu defa Sayın Başbakan bu milletten ve bu ülke için canlarını veren aziz şehitlerimizden, bu Cumhuriyeti bize armağan eden fanilerden de özür dilemesi gerekir diye düşünüyorum.
Üzülerek ifade ediyorum ki ve öyle zannediyorum ki, Sayın Başbakan bu yersiz özrü ile millet çoğunluğunu ve bizleri şaşırtmış ve bu özrü ile bugünkü hainlerin hepsinin eline büyük bir koz vermişlerdir. Elbette bundan sonra gelecek olan özür talepleriyle de Sayın Başbakan muhatap olacaklardır. Bu zamansız özrün nelere mal olacağını hep birlikte göreceğiz ve yaşayacağız. Sayın Başbakanın tamamen iyi niyetlerle gündeme taşıdığı söz konusu özür çıkışını haince emellere sahip birileri fırsat kabul edip propaganda kampanyalarına dönüştürecekler diye ciddi endişelerimiz var.
Son söz olarak diyorum ki, Sayın Başbakan elinin altında ki o arşivlerde bulunan ve bu millete yapılan ihanetlerle ilgili diğer belgeleri de bu millete inşallah açıklarlar. İnsanlık camiasının en cömert ve en insancıl bir milleti olduğuna inancımız tamdır. Geçmişte cereyan etmiş hiçbir olaydan dolayı zerre kadar utanç duymuyoruz ve muhteşem geçmişimizle, özellikle Cumhuriyeti kuran Cennet mekân ekiple gurur duyuyoruz.
Bu vesileyle, bu Cumhuriyeti bizlere armağan eden ve ebediyete göçmüş olan bütün şehitlerimizin azız hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Yerleri cenneti mekân olsun dua ve niyazında bulunuyorum. Onlardan utanarak, yüreğimiz yarılarak, gözyaşlarımız seller gibi akarak milyonlarca defa özür diliyorum.
Bu milletin tarihinin her sayfasıyla onur duyuyorum. Özür dilenebilecek hiçbir günahımızın olmadığına inanıyorum. Merkezi otoriteye başkaldıran her asinin boynu vurulur. Osmanlı tarihi bunun örnekleriyle doldur. Devletin bekası için kardeşler bile tereddüt dahi edilmeden gözden çıkarılmıştır. Unutmayalım ki taşlar bile derelerin sularına karşı kendilerini savunurlar.
Geçmişte cereyan etmiş benzer olayları değerlendirirken insaflı olmak, olup bitenleri o günün şartları perspektifinden değerlendirmek en doğru yol olur. Bırakın devlete isyan etmeyi bir yana, bugün iktidara karşı muhalefet edenler açlığa ve sefalete mahkûm düşebiliyorlar. Aleyhte iki laf eden gazeteciler içeri tıkılıyorlar. Masum insanların hayatları sönüyor ve nice ocaklar allak bullak oluyor. Partinin referansı olmadan çöpçü bile olmak bu ülkede çok zor. Koca bir geçmişi bir iki münferit olay sebebiyle reddi miras etmek için acele edilmiştir diye düşünüyorum.