BİR DENİZ Kİ ORDA HEP MARTILAR VARDI

D. Ali TAŞÇI

 

  “… Ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği FITRAT’a uygun davran (ki,) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin…” (Rûm Sûresi: 30)

                Atilla İlhan “Hangi Batı?” adlı kitabında şunları söyler:

                “ Hayır, bize bunları öğretmediler: Lisede Sophokles okuduk, klasik Türk sanat musikisine sövmeyi, Divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş Batı klasiklerine körü körüne hayranlık göstermeyi öğrendik. Sanki Sinan, Leonardo’dan önemsiz, Mevlâna Dante’den küçüktü. Itri ise Bach’ın eline su dökemezdi! Aslında kültür emperyalizmin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk.”

                Bir medeniyet algısı geliştirmeden yapacak ve yetiştirecek olduğunuz hiçbir şey sizin değildir ve sizi temsil edemez. Bahçe sizin değilse, siz ne kadar tatlı meyve yetiştirirseniz yetiştirin, o meyvelerin patentleri hep bahçe sahibinin adını taşıyacaktır. Sonra bir gün, sizin de en muhtaç oldunuz bir zamanda, bahçe sahibi, bahçesini elinizden alıverir, siz orta yerde şaşkınlığı yaşarsınız.

                “ Külahıyla Yunus Emre

                Sarığıyla Akşemseddin

                Kavuğuyla Mimar Sinan

                Gün doğmadan Şehzadebaşında.” 

                Gönüller dalgalanmadan, ilmin tadıyla mest olmadan size ait, sizin medeniyetinizi sembolize edecek bir dünya kuramazsınız diyor, Sezai Karakoç.

                Modern eğitim modelinin esasları (kısaca):

                Modern denilen eğitim fıtratı değil, fiyatı esas alır.

Tek dünyalı olduğu için, onu temsil eden bilim adamları, okudukları bilimin yaşayanları değil, nakledicileridirler. (Bu nedenle dünyayı kana bulayan, sömürüyü hayat belleyen, çobanlar değil, üniversite mezunlarıdır, bu tarz bilginlerdir.)

Bilginin tüm işlevi, dünyevileşmesi ve dünyevi olana dönük hareket etmesidir. İnsan her şeyin ölçüsüdür ve tek tip insan modeli üretir; “sahip olacaksın!”

 Başarı odaklıdır; bu nedenle kıyıcıdır; çünkü ötekinin başarısını hazmedemez. Gönül dünyasından yoksundur; duyguları, kendi bencilliğine yöneliktir.

Paylaşımcı değil, tekelcidir.

                Medeniyetimizin eğitim modeli ise;

                Fiyat odaklı değil, değer odaklıdır.

İki dünyalıdır; bu, onu dengede tutar. Zaten hayat dengedir ve denge, hayattır.

 Bilgiyi, bilgin önce kendi nefsinde kullanır, kendini yoğurur ve aldığı tadı başkalarıyla da paylaşır. Bencil değil, paylaşımcıdır. Sahip olmak için değil, olmak için çaba sarf eder.

İlmi kendine verilmiş bir emanet olarak gördüğünden, merhamet ve şefkat temellidir. Fıtratı esas aldığından, Yaratıcıya karşı savaşa girişmez, O’na kulluğu esas alır. Böyle olunca da barış onun aslı unsurudur.

                Ahlâkı önceler. Ahlâk, yaradılış koduna göre hareket etmektir. Her şeyi fıtratına göre değerlendirmek, o doğrultuda iz sürmektir. (Ateş yakar, su söndürür; bu, onların ahlâkıdır.)

                Bilgiyi ibadet bellediğinden, bütünleştirici bir özellik taşır. Mevlâna, “ İbadet, evrenle bütünleşmektir.” der.

                En temel özelliklerden biri de fanilik duygusudur. Fanilik duygusunu içselleştiren bir insan, dünyada terk edemeyecek olduğu hiçbir şeyin olmadığını bilir, bu bilince ulaşır ve huzura erer. İç dünyasında “belki”ler dolaşarak onun ruhunu ısırmaz.

                Öğretmen, öğrenciyi “öteki “ olarak değil, kendinden bir parça olarak görür; bilgiyi sadece sınıfla sınırlı kılmaz, öğrencinin bütün hayatına yaymaya çalışır.

                Özgürlükçüdür. Özü gür akmayanın, yani fıtratı keşfedilmeyenin, fıtrata hitap etmeyen “bilgi”nin insanı terbiye etmek değil, onu bozan bir özelliği vardır. Bozulan insan, savaşsız yaşayamaz. Özgürlükçü insan ise, barışı öne çıkarır; çünkü bu, onun özelliğidir.

                Eğitim (terbiye), Rabbin varlıktaki tecellisidir. İnsan hayatındaki bütün davranış ve oluşumlar, bu tecelliyi kendine çekmek üzere konuşlanmalıdır. İşte aydınlanmak buna denir ki, bu aydınlık, insanı sonsuza salimen çıkarır.

            Bilgi, hem çok değerli, hem de çok tehlikeli bir şeydir. Doktorun elindeki bıçak (neşter) insanı diriltir, delinin elindeki bıçak ise öldürür. Terbiye olmamış insanların ellerine bilgi geçerse, orada her türlü kötülük yaygınlaşır.

            İrfana dönüşmeyen bilgi, kıyıcıdır. İrfan ise, bilgiyi vahyin ışığında kullanmanın adıdır. Bilgi evrenseldir. Bir insanda evrenin işleyişiyle ters düşen bir davranış varsa, o, kendi ruhuyla ve evrenle çatışma içine girer. Bu da mutsuzluğu doğurur. Mutsuzluk ise saldırganlığı ilke edinir.

            Eğitimimizin amacı nedir? “İyi insan, iyi vatandaş yetiştirmek.”

            Bir insan niçin “iyi insan olsun?”

            Vicdan, herkesle yapamadığın bir şeyi, yalnız kalınca da sana yaptırmayan duygudur.  Bunun için bir üst bakışa ihtiyaç yok mudur? Vicdanın yolu sonsuza çıkmıyorsa, orada vicdan yolda kalır, diz çöker ve amaca ulaşılmaz.

            Birkaç asırdır, “Niçin iyi insan olalım?” sorusunu nefsimize ve neslimize soramadık, öğretemedik; bugün onun acısını yaşıyoruz.

            Dünya mı?

            Kötülüğün müsbeti( olumlu tarafı) olmaz, o, iyinin zaaflarıyla beslenir. İyiler hayata açılamazlarsa, kötüler meydana dolar. Bir zamanlar deniz ortalığı kaplamıştı ve molozlar gözükmüyordu. Gün geldi deniz çekildi, molozlar gözükmeye başlayınca, “vay!” denildi, “Molozlar ne kadar büyümüş!” Moloz büyümez mirim, deniz çekildi.

            Medeniyet denizimizin sahillerimizi dövecek olduğu mevsime hasretle…

                 D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci