Taylan Çoklar (46), eski bir ülkücü. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden önce, Adana Ülkü Ocakları’na kayıtlıydı. 1981’de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, Adana MHP-Ülkücü Kuruluşlar davasında, "Suç işlemek için teşekkül oluşturmak, adam öldürmek, adam öldürmeye kalkışmak, ev kurşunlamak, patlayıcı madde atmak" suçlarından üçer kez idam ve 36 yıl hapis istemiyle yargılandı. Suçu sabit görüldü, cezaevine gönderildi.
13 yıl hapis yattıktan sonra, af yasasından yararlandı. Yargıtay cezasını bozdu, dosyasını Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Dava hálá devam ediyor. Cezaevi arkadaşları arasında Haluk Kırcı, Nesim Malki cinayetinin tetikçisi Mehmet Sümbül, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi cinayetleri organize etmekten yargılanan ve haraç istediği kişilerce öldürülen Muzaffer Dağdeviren, kendi adamlarınca öldürülen İnci Baba lakaplı mafya babası Nabi İnciler, Dündar Kılıç, Maraş katliamının tetikleyicisi Ökkeş Şendiller (Kenger) gibi isimler var.
Taylan Çoklar, bugün mazisine dönüp baktığında "Vatan Millet Sakarya uğruna bize adam öldürttüler, ama kullanıldığımızı çok sonra anladık" diyor.
Konuşmaya karar vermesinin sebebini ise şöyle anlatıyor: "O zaman bizi nasıl kullandılarsa, şimdi de yine ’devlet tehlikede’ diye milli duyguları kuvvetli gençleri kullanıyorlar. Bunları görünce, yaşadıklarımı anlatıp ibret almalarını istedim."
Ortaokula başladığımdan, 13 yaşımdan beri ülkücüydüm. Kıbrıs harekatıyla aynı yıllara denk gelmesi, milli duygularımı daha da güçlendirmişti. Tam bu duygularımın coştuğu dönemde, sağ sol kavgaları başladı. Türkiye’nin tehdit altında olduğunu düşündüğüm için, benim gibi kişilerin toplandığı Adana Ülkü Ocakları’na gitmeye başladım. Çok etkilenmiştim, orada bizim de abilerimiz vardı. Seminerler olur, abilerimizden Türk ve İslam tarihini öğrenirdik. Ama asıl öğrendiğimiz, komünizmin ne kadar kötü olduğu, komünistlerin vatanı bölmek istediğiydi. "Madem vatanı bölmek istiyorlar, o zaman hepsi öldürülmeli" diye düşünüyordum. Solcularla kavga ve dövüşler başlayınca, ben de bu kavganın içinde önce yumrukla, sonra bıçakla, en son da silahla var oldum.
İlk vukuatım 1977’de düğünde bir solcuyu bıçaklamaktı. Sonra bombalamalara başladım. İşte bizim o abilerimiz, elimize bombayı verir, "Git şurayı bombala" derlerdi. Biz de "vatan millet Sakarya" diyerek gözümüzü kırpmadan bombalardık. Sonra aynı abiler bize bomba yapmayı da öğretti. Fakat o abilerden bazılarının daha sonra, içimize sızan polisler olduğunu öğrendik. Bizi solculara karşı en çok dolduruşa getiren onlardı. Şimdi bunlara derin devlet deniyor.
DİNK CİNAYETİNDE, YAŞADIKLARIM FİLM ŞERİDİ GİBİ GEÇTİ GÖZÜMDEN
16 yaşında çocuktum ama tıpkı bugünkü gibi bize silahları yine o abiler temin ederdi. O zaman bizi nasıl kullandılarsa, şimdi de yine "Devlet tehlikede" diye milli duyguları kuvvetli gençleri kullanıyorlar. Zaten bunları görünce anlatmaya karar verdim. Bizim yaşadıklarımızdan ibret alsınlar. Cezaevinde yattığım sürede yaşadıklarımı muhakeme ettim. Aynı silahın hem sağcıyı, hem solcuyu öldürmesi mümkün olmadığı için demek ki arada birileri bizi fena kullanmıştı.
Benim birini vurduğumu gören polis, arkasını dönüp gidiyordu. Silah elimde, yaptığımı görüyorsun, beni niye almıyorsun. Böyle olunca "Ulan bize kimse dokunamıyor" diye düşünüp, kendimizi bir şey sanıyorduk. Ama zamanla, "Aferin vatan için yaptın" diyenler bu kez bize de terörist demeye başladı. O yüzden gençler hiçbir konuda gaza gelmesin, akıllı hareket etsinler.
Ülkü Ocakları artık pasifize olduğu için, milli duyguları kuvvetli gençlerin bir araya gelip bu duygularını paylaşacağı ortam yok. O yüzden mahallede birbirleri gibi düşünenlere yanaşıyorlar. Artık eski ülkücülerin bu tür olaylarda kullanılması mümkün değil, çünkü ülkücüler provokatörlere karşı tecrübelendi. Vurmuyorlar, kırmıyorlar, akıllandılar. Şimdi sadece siyaset yapıyorlar.
Hrant Dink cinayetini gördüğümde, eski günlerim film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Arkasında ne olduğunu görebiliyorsun. Biz, kendimizi bilinçsizce kullandırdık. Ülkücüleri "vatan millet Sakarya" diyerek, solcuları da "hak, ekmek" diyerek kullandılar. Dikkat edin şimdi solcuların ileri gelenlerinin hepsi kapitalist oldu. Gariban solcuların hepsi içerde çürüdü, boşuna idam edildi. Aynı şey sağcılarda da oldu. Vatan için deyip adam öldürdük, yıllarca süründük. Ama bize o adamları öldürtenler bir gün bile cezaevlerinde yatmadan işadamı oldu.
TETİK ÇEKMEKLE VATANA FAYDA DEĞİL, ZARAR VERİLİYOR
Kahraman olmaya hevesli çok genç var. Biz de zamanında kahraman olmak istiyorduk, kendimize vatanı kurtarma misyonu yüklemiştik. Yıllarca yattık çıktık, ailelerimiz bizimle birlikte perişan oldu, zor günler geçirdiler. Şu gün hálá mağduriyetimiz devam ediyor. Şimdi de o gençlerin başına aynı şeyler gelecek. Onları kullananlara hiçbir şey olmayacak. Bu çocuklar zannetmesin ki, yatıp çıktıktan sonra hayatları aynen devam edecek. Bundan sonraki her olayda yine onların parmağı aranacak. Meselá, Danıştay saldırısından sonra evimi polis bastı. O yüzden hayatlarının hiçbir döneminde rahat yüzü görmeyebilirler. O günün şartlarında ya sağı ya da solu seçmek zorundaydık, alternatifimiz yoktu. Ama şu anda böyle bir zorunluluk yok. O gençler milli ve manevi değerlerine düşkünse okuyup, memleket için çalışsınlar. Tetiği çekerek bu vatana, millete yarar değil zarar veriyorlar. Memlekete faydalı olmanın yolunun tetik çekmek olmadığını, adam öldürmüş, bıçaklamış, bombalamış bir adam olarak ben söylüyorsam boşa söylemiyorum. Hrant Dink’i öldürmekle Türk Devleti’ni mi kurtardılar, Türk tarihini mi kurtardılar? Neyi kurtardılar? Sadece tepki çektik, altında ezildik. Bakın olay kilitlendi bunu yapanlar da birbirine düştü
Mafyanın içinde hiç bulunmadım. Ama benim gibi yüzüstü bırakılan arkadaşlarımın çoğu mafya oldu. Nesim Malki cinayetinin tetikçisi Mehmet Sümbül, dört yıl cezaevinde birlikte yattığım eski ülkücü arkadaşlarımdandı. Cezaevinden çıktıktan sonra ona da kimse sahip çıkmadığı için, mafyaya bulaştı ve para için Nesim Malki’yi vurdu. Sonra o da öldürüldü. Yine cezaevinden arkadaşım ve Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi cinayetleri organize etmekten yargılanan Muzaffer Dağdeviren, haraç istediği kişiler tarafından öldürüldü. Hepimiz boşlukta kalmıştık, "Bunlar nasıl olsa adam öldürmüş insanlar, yine kullanılırlar", diye düşünüyorlardı. Kendini kullandırtmak istemeyenler de, "Olan oldu" diyerek kendi mafya gruplarını kurdu.
Nabi İnciler, Dündar Kılıç gibi mafya babalarıyla aynı cezaevinde yatmama rağmen, çok kararlıydım ve girmedim mafyaya. Doğru düzgün bir iş aradım, bulamadım. Şimdiki Başbakan’dan, TBMM Başkanı’na kadar herkesten iş istedim ama yine olmadı. Benim gibilerin mafyaya girmekten başka çaresi yok mu? Eski hükümlülerin kolay işe girebilmesi için bir kanun var, ama davam hálá devam ettiği için hükümlü de değilim. 1981’de hakkımda açılan davalar hálá devam ediyor. 1981’de cezaevine girdim, 1991’de afla çıktım. Çıktıktan sonra Haluk Kırcı’yla birlikte benim için tekrar aranma emri çıktı. Bizi bir daha aldılar, iki yıl daha yattım.
BİZİ DUYGULARIMIZI KULLANARAK GAZA GETİRDİLER
Abilerimizden biri bana bir gün geldi ve "Bir adam var, bu adam azılı komünist, vatan için bunun ortadan kalkması lazım" dedi. Verdiği adrese gittim, adam yoktu. Birkaç gün sonra yine gittim, adam yine o adrese gelmemişti. Vuramadan geri döndüm. Sonradan öğrendim ki, öldürülmesini istediği kişi MHP’den milletvekili adayıymış. Bana, "Bunu vurun" diyen kişi de milletvekili olmak istediği için rakibini bize öldürtmek istemiş. Bir başkası da, bize adresleri verir, "Bu kişiler komünist, bunları bu evden çıkarttırın, orada barınamasınlar" derdi. Giderdik, silah zoruyla, tehditle çıkartırdık ama sonradan öğrenirdik ki, o kişiler onun kiracısı ve kirayı ödemediği için bunu bize yaptırıyor. Bizi duygularımız kullanarak gaza getirdiler... (HÜRRİYET)