21 Kasım günü Bitlis’teydim. Bitlis Valiliği ve Bitlis İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği “Yazarlarla öğrenciler buluşuyor” projesi çerçevesinde, Anadolu’muzun bu güzel şehrini ve insanlarını, Valiliğin ve Milli Eğitim Müdürlüğü’nün daveti üzerine bir kez daha görerek mutlu oldum.
Bitlis!.. Benim dünyamda apayrı yeri olan bir ilimiz. 28 Şubat sürecinde sürgüne yollandığım diyar. Bir tufan gibi gelip geçen, ama ardında uzun zaman enkazları silinemeyecek olan bir süreç. Son dönem tarihimizin en karanlık, en acı günleri. Merhametten, insanlıktan, şefkatten fersah fersah uzağa düşmüş devletlûlar. Mazlumların gözyaşları üzerine kadeh kaldırabilecek kadar vicdanları kararmış kravatlı gölgeler.
Üç günde varabilmiştim Rize’den Bitlis’e. Rize Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nden Bitlis’teki Yetiştirme Yurdu’na gidişim çok zor olmuştu. Garip, kimseyi tanımam; üstelik gittiğimiz yerde de suçlu gibi algılanmak, kahredici duygulardı elbet.
Ertesi sabah Yurt’taki odamızda uyandık, ne uyanış, adeta bir kâbusa uyanmıştık! Biraz sonra bir görevli yanıma gelerek, misafirlerimin olduğunu ve alt salonda beklediklerini söyledi. Şaşırmıştım! Bitlis’te misafirim kim veya kimler olabilirdi? Ya da olabilir miydi?
Çekinerek alt salona indim. Üç adam! Yaşları yirmi beş, otuz ve kırkı gösteren üç kişi karşımda duruyordu. Kimlerdi bunlar? Beni nereden tanıyorlardı? Yoksa bir yerlere götürmeye mi gelmişlerdi?
Büyükleri “Esselamü aleyküm Hocam!” deyiverince, ruhumu serin bir meltem yaladı geçti. Allah’ım, selam bu kadar güzel, bu denli ki yumuşak ve ruh okşayıcı olabilir miydi? Anamın “evladım” deyişindeki kucaklayıcılığından adeta farksızdı. Efendiler Efendisi’nin “ Selamı aranızda yayınız.” Buyruğunu o kadar derinden anlıyordum ki!
Kim olduklarını sormadım, selamın kollarına atıldım. Abdüssamed Dalga kardeşimi ondan sonra hiç unutmadım. İslam kardeşliğinin bütün boyutlarını onun şahsında yaşadım. Kürt’müş, kardeşten öte olan bu insanın etnik kimliği öne çıkabilir miydi? Selman-ı Farisi, Bilal-i Habeşi Arap mıydı, ama Efendimiz’in göz bebekleriydiler. Ebu Cehil’in Araplığı ona hiç fayda vermemişti.
Tam on beş sene sonra yine Bitlis’teydim. Abdüssamed kardeşimle kucak kucağa hasret giderdim. Onu görünce yine gözlerim doldu, yine bacaklarım titredi. Ama bu sefer, beni sürgüne gönderenlere inat, Bitlis Valisi Sayın Veysel Yurdakul ile İl Milli Eğitim Müdürü Sayın M. Emin Korkmaz, “Yazar öğrenci buluşması” kapsamında beni illerine davet etmişlerdi.
Vali Bey’i makamında, İl Milli Eğitim Müdürü ve beraber Bitlis’e gittiğimiz yazar arkadaşım H. Basri Bilgin’le birlikte ziyaret ettik. Vali Bey’in alçak gönüllülüğünün yanında vakarı ve samimiyeti bizi sarmaladı adeta. Devlet adamları böyle olmalıydı; siz onların yanında kendinizi cenderede değil, emin kolların arasında hissetmelisiniz. Vali Bey’i sonsuzluğa ve ilme, irfana sevdalı bir insan olarak gördük ve mutlu olduk.
İl Milli Eğitim Müdürü Sayın Mehmet Bey de çalışkan ve dertli bir insan. “Yazar öğrenci buluşması” projesi kapsamında yüz yazarı, biner kitapla birlikte Bitlis’e davet etmişler. Biz, altmış beşinci grubun içindeydik. Bitlis gibi taşra kentimizi yüz yazarla buluşturmak, oradaki öğrenciler adına çok büyük bir avantaj ve kazanım. Müdür Bey’in gayretlerini bizzat yerinde gördük.
Peki, bunca masraf ne oluyor? Bu işin finans ayağında kim veya kimler vardı? Bitlis’e girerken “Bitlis Eren Üniversitesi” solunuzda kalıyor. Sağda ve solda “Eren” soyadlı birçok okul karşılıyor sizi. Eren ailesi Bitlis’in cömert zenginlerinden biri. Onları tanımam, ama sanki alçak gönüllülükleri sizi kuşatıyor. Yaptıklarına övünmüyor, sanki kendilerini, hemşehrilerine karşı sorumlu hissediyorlar. Böyle zenginlerimizi Allah çoğaltsın.
Adilcevaz’daki öğrencilerle sohbet ettik. Cin gibiydiler, ellerinde kitaplar, sizi sıgaya çekiyorlar, ne güzel. Gelecek parlak ve de bahar ülkemiz için. Adilcevaz İlçe Milli Eğitim Müdürü Halil Altın Bey’e de teşekkür ediyorum, misafirperverliği için.
Bitlis, öyle bir Vali’ye ve Milli Eğitim Müdürü’ne sahip olduğu için sevinmelidir.
Bizi karşılayan, yoldaşlık eden tüm Bitlislilere teşekkür ediyorum.
Unutulmasın, toplumları ayağa kaldıran irfandır, bilgidir. Bayındırlığın yanında irfana önem vermeyenler, gün gelir, demir çarkların içinde nesillerini kaybederler. Dünyayı kana bulayanlar çobanlar değil, üniversite mezunlarıdır. Yunus ne güzel der:
“İlim, ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen/ Ya nice okumaktır.”