BİZİM SEVDAMIZ

Seyfullah FIRAT

Sevmenin, sevdiğimizi duygularımızla kucaklamanın, sevilmeyi hak edene doğru koşmanın, hislerimizle sevdiğimizin esaretine girme onun önünde boyun eğme teslimiyetinin adı sevda olsa gerek.

Duyguların en sade ve katkısız olanlarının harmanlandığı, umutlarımızın umutsuzlukları dünyamızdan kovaladığı, uğruna gönüllerimizin yanıp tutuştuğu muhabbetin zirve yaptığı noktanın adıdır sevda.

Yağmur damlacıklarına yaprakların veya suya hasret düştüğünde toprağın suyla buluştuğu an gibi ilahi aşkla veya büyük davalarla yanıp tutuşan yüreklerin belki de Nil veya Tuna boylarında at koşturmayı düşlemesinin adıdır sevda.

Yüreklerin genişliğince ülkülerin gönüllerde büyüdüğü, insana ve onu yaratana olan sevginin her türlü tehdit ve korkuların önüne geçtiği noktanın adıdır sevda.

Sevdanın anlamı veya tadı elbette duygularımızın, istek veya arzularımızın yöneldiği adresle yakından ilgilidir.

Yunus’taki sevdanın adresi ile Mevlana’daki sevdanın adresi aynı adrestir ama sevdanın hecelere, hecelerden kelimelere veya nihayetinde cümlelere dönüşürken bir birinden çok daha başka gibidir bu ikilinin ifade dilinde.

İnsana sevdalanmak, insani sevmek, yaratandan ötürü yaratılanı sevmek ne doyulmaz bir aşktır bizim güzel insanımızın nurla yıkanmış gönüllerinde.

Orta Asya’dan yola çıkıp, üç kıtaya Türk-İslam mührünü vuran, gittiği ve adım attığı her toprak parçası üzerinde bulunan biçare durumunda bulunan mazlumları elinden tutup ayağa kaldıran, küfrün aldatıcı gölgesinde kararan gönülleri sonsuz bir merhamet duygusuyla ve İslam’ın nuruyla okşayıp zulmetleri aydınlıklara taşıyan arzunun adıdır sevda.

Yaratanı sevmek, yaratılanı sevmek, verdiği nimetlere şükredip güzelin daha güzeline kavuşmanın adıdır bizim ülkümüz veya sevdamız dersek yeter mi acaba Türkün sevdasını izah etmeye?

Varsın başkaları bize uzak durup daha başka sevdalar yaşasınlar. Varsın onlar sevilmesi gerekeni unutup nefret edilene yakın dursunlar. Varsın onlar zifiri karanlıkları aydınlık diye insanımıza yutturmaya kalksınlar. Bizim sevda kervanımız o büyük ideallere doğru yoluna devam edecek.

Varsın beyhude sevdalar onların olsun, varsın onlar sahte sevdalara ram olup çirkine güzel desin. Sen seni seveni, seni sevdireni ve yaratanı sev ve sana senin bu büyük sevdan yeterde artar bile.

Şimdi yeni bir nesil var bu kutlu yolda ve emin adımlarla yürüyorlar bu kutlu yolda. Koltuk, para, şöhret sevdaları yok bu insanların. Bunlar arasında ben, sen, o, şu, bu gibi ayrımlara yer yoktur. Onların biri hepsi, hepsi bir teki için yaşarlar.

Geleceğimizin aşk ve sevda mühendisleri olacak olan bu yavrularımıza çok çeşitli ve kirli kapanlar da kurulmuş olsa, bin bir çeşit şeytanı tuzaklarda önlerine konsa, yalancı güzele kanıp her ne kadar yabana da sevdalanıp bir anlık bir yanılgı da yaşanmış olsa, biz yinede umutluyuz ve gün gelecek yeniden dolu dizgin bir şekilde yeni ve taze bir heyecanla koşacaklar bizim büyük sevdamıza.

Şimdi kenarda, köşede duran veya yalancı güzellere aldanıp sahte sevdalara kapılan insanları kaybedilmiş insanlar olarak görmeyin. Şimdi koskoca bir ömür var onların önlerinde. Elbette onlarda gün olur sevdalanırlar gerçeğe veya sevdalanmayı gerçek anlamda hak eden bu millete.

Gün olacak onlarda kilitlenecekler ve dört elle sarılacaklar bu milletin büyük ülküsüne, sizinle birlikte sevdalanacaklar aynı nazlı güzele.

Nasıp işi bu ya! Haz. Ömer zamanı gelmeyince nasıl ki sevdalanamadıysa davaların en kutlu olanına, nasıl ki zamanı gelince can ve kelle koydu o sevdası yoluna, tıp ki onun gibi daha nice Ömerler koyulacaklar bu yola ve katılacaklar bu kervana.

Asya’nın bozkırlarından yola koyulup Anadolu’da mekan tutan, üç kıtaya hükmetmenin, nizam-i alem davasını omuzlama sevdasının sığdığı gönüllere neler sığmaz ki bu dünya hayatında?

Şimdi neden bütün umutlar sonmuş gibi çekilmiş herkes bir köşeye? Neden sanki güneş bir daha doğmayacakmış gibi boyun eğmişiz şimdi geçici ve gidici olan karanlık bir gölgeye?

Biz değil miyiz asırlardan beri başkalarına özenerek veya başkaları gibi tepinerek tozu dumana katıp bahtımızı karanlıklara boğan? Peki, yine biz değil miyiz bu kirli toz bulutlarını bahtımızdan kovup aydınlığa çıkmak zorunda olan? Düşeceğiz ama unutmayacağın yerden kalkmasını, yükseleceğiz ama unutmayacağız düşmenin arkasında ki düşmanımız olan sevdasızlığı.

Mutlak güzelden ayrı düşmek bir yanılgı bir aldanış ise; bu girdaptan çıkmak, yeniden yükselmek, büyük hedeflere kilitlenmek ve yeniden gerçek sevdamıza dönüş yapmak elbette bizim elimizdedir.

Umutsuz olmak, sevdamızdan caymak yakışır mı hiç bizim şanımıza. Asırlarca hak yolda kılıç ve kalkan şakırdatan koçyiğitler şimdi hiç meydanı boş bırakır mı sevdasız ve ruhsuz düşürülmüş soysuz takımına?

Elbette bırakmayacak, elbette aldanmayacak veya aldananlar mutlaka silkinip uyanacak ve yeniden koşacağız o kutlu hedefe o büyük sevdaya, ilahi kelimetüllah dediğimiz o büyük davaya.

Biz yükselmek için gelmişken bu dünyaya, elbette gönüllerimiz razı olmayacaktı yerlerde süprüntü olmaya. İşte yemin içtik, söz verdik şimdi milletçe yeniden şahlanıp yeniden ayağa kalkmaya.

Kalkacağız hep birlikte yeniden ayağa, tekbirler getirerek kanat çırparak uçacağız hakkımız olan yeni ufuklara ve yeni sevdalar dolu bizim olan dünyalara.

Bu yolda yorulmak yok, tökezlemek yok, kavga yok, riya yok; sevgi, saygı, birlik, ülküsü dolacak yüreklerimize ve hep birlikte haykıracağız yeniden bütün dünyaya.

İnanmayacağız yenidünya düzeni denilen dönme dolaba, uyandıracağız aldananları insanlığa karşı kurulan bu şeytanı tuzağa. Kendi dünyamızı kuracağız bu rezil dünyaya inat. Tersine çevireceğiz bu dönme dolabı, kıracağız bütün dişlileri ve yeniden yön vereceğiz koca bir insanlığa.

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için diyeceğiz ve hep birlikte kilitleneceğiz Türk-İslam Ülküsü denilen nazlı sevdamıza. İlk merhale bu duraksa, ikinci merhalede kucaklaşacağız elbette bütün Türk ve İslam dünyasıyla.

Düşlerimize set çekmek isteyenler, dini inançlarımızı insanları zihinsel olarak işgal etme aracı olarak kullananlar, milli çizgilerimizi ve ortak paydalarımızı yok sayanlar, danışıklı dövüşerek Ordumuzu imha etmeye çalışanlar, gün olacak yüzlerinizdeki maskeler düşecek ve bu milleti bunun ötesinde kandıramayacaksınız.

Bu millet bu kirli tezgâhları ve kendisine kurulan akıl oyunlarını bozabilecek güçtedir. Bu millet büyük millet olma sevdasına yabancı değildir. Bu millet bu sevdanın ta kendisidir ve bu sevdanın destanını geçmişte bu millet yazmış gelecekte de bu milletin bugünkü yetimleri yazacaklardır.

Yeter ki gönül rotamız aynı kıbleye, aynı ülküye dönük olsun ve yüzümüzü kızartıp bizi utandıran siyası şovlar veya palyaçoluklar son bulsun.