“ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli (dost) edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Maide, 51)
En az yüz yıldır İslam âlemi, özellikle bu toplum, Kur’an’dan uzak yaşamaktadır. Üstelik Kur’an’dan uzak yaşadığını da bilmeden hayatını sürdürmektedir. Halk olarak böyle bir hayat geçmiş dönemlerde zaman zaman var olmuştur, ama halkı yönetenlerin zihin dünyaları Kur’an ile var olduğundan lokomotif, vagonları arkasından sürüklemiştir.
Kur’an-ı Kerim’in şık muhafazalar içerisinde evin en mutena yerinde asılı durmasına ve ona hürmet edilmesine başka bir gözle bakmam. Okumasını bilmese de ona hürmet ederek evinin en güzel yerinde onu saklayan bir insan –kültürel de olsa- müslümandır. Yüz yıldır bu halk, bunca badireleri yaşadıktan sonra, hâlâ “ben Müslümanım” diyorsa bu ikrarını, bu duygusal bağına borçludur. Anlamı çalınmış, hayattan kovulmuş Allah Kelamı’nın, yüzyıl gönüllerde saklanması sonucunda, kalplerinde saklayanların bazı sapmalar yaşaması kaçınılmazdı; çünkü pratiği olmayan bir şeyin doğru ilerleyebilmesi mümkün değildi.
Yaşadığımız coğrafyada Müslüman kimliğimizden başka bir kimlikle yaşama şansına sahip değiliz. Büyük bir imparatorluğun varisleriyiz; biz bu duygumuzu kaybetsek bile bunu bize tarih ve zaman hatırlatmaktadır. Bugün Gazze’de yaşananlar, bize kimliğimizi müthiş bir şekilde hatırlatırken, kimlikleri yaban konumunda olanların vaveylalarına asla kulak asmamalıyız.
Tarih tekerrür ediyor; Batı’dan Haçlı seferleri, Doğu’dan Moğol istilası, merkezde ise Babai isyanları, kardeş kavgalarıyla sıkışan bir Anadolu’da; Batı’dan İbn Arabîler, Doğu’dan Mevlânalar ve Anadolu’dan da Yunus Emreler çıkarak Anadolu’yu manevi nefeslerle ısıtmışlar ve altı yüz yıl yaşayacak olan bir Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerini atmışlardı. Osman Gaziler, Fatihler bunun arkasından gelmişler ve yeryüzüne bereketli tohumlar ektiler.
Yeşil filizimizi kırdılar, fakat kökünden sökemediler; ipek muhafaza içinde duvara asılan Kur’an, ninelerimizin, dedelerimizin gözyaşları vasıtasıyla bizlere kökümüzü hatırlattı ve bugünlere gelmiş olduk.
Bugün olan nedir? Kökün, topraktan dışarıya doğru filize durma hareketidir. Elbette hassastır bu oluşum, yaban ellerden, kara zihniyetlerden korumak gerekir. Bugüne kadar, bazı bahçıvanlar hariç, Recep Tayyip Erdoğan gibi bu köke gönülden sahip çıkan ve bu sahipliğini hayata geçirmek için canını dişine takan bir bahçıvan göremedik, yoktu.
Bugün varsa, demek ki toprak bu kıvama gelmiş ve sahibini bulmuştur. Kudüs ümmetin köküdür; Mekke, Medine, İstanbul ümmetin kökleridir. Kök, Gazze’de filiz vermeye başlamıştır; ardından Mekke, Medine, İstanbul yeşillenecek ve Fıtrat bozgunu, nefsi emmare imparatorluğu altında yaşayan insanlık rahat bir nefes alacaktır.
Bu çağın bahçıvanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tarumar edilmiş bahçeyi derledi, toparladı ve çeşitli sebze ve meyvelerin; çınarların yetişmesine yol açtı, açıyor. Bahçe hasretini yüz yıldır gönlünde demleyenlerin, fitne ve fesada, fıtrat düşmanı rejimlerin saldırısına kulak asmadan, emin adımlarla sıratı müstakim üzere yürümeleri gerekir. Bu çağın sorumluluk alanı budur. Bu sorumluluğu kendi içinde duyabilene de Mümin denir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci