Bu kıskançlık niye?

Osman YAZICI

Sevgili Okurlarım,
30 yıldan beri yazar, çizerim.
Karadeniz ve Karadenizliden hiç kopmadım.
Meslektaşlarıma, imkânlarım ölçüsünde yardımcı olurum.
“Bize de yazar mısın?” diyenleri kırmam.
Karşılığında da hiçbir şey almam.
Ankara’daki hemşerilerimi, Karadeniz’dekilerle buluştururum.
Köprü görevi yaparım…
Kimin nerede ne iş yaptığını duyururum size.
İyi yere gelmiş başarılı olanları överim, sahip çıkarım.
Öncelikle yazılarımı takip eden, yorum gönderen, eleştiren herkese içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Yaşım itibarıyla eleştiriye çok açık insanım.
Onlar da beni çok severler.
Sayıları çok az da olsa, bazı hemşerilerime anlam veremiyorum.
Kın kusuyorlar…
***
Bir önceki yazımda; eski Adalet Bakanı Fahri Kasırga’nın güzel meziyetlerinden söz ettim.
Az bile yazdım.
Daha çok övgüyü hak ediyor.
Hizmetleri ve kişiliği ile Fahri Kasırga, adam gibi adamdır.
Mustafa Arslan, Hüseyin Bayraktar gibi birçok okurum, beni arayıp teşekkür ve tebrik etti.
Bunun yanında ismini dahi vermeye cesaret edemeyen ‘İskender’ rumuzlu hemşerimiz, Kasırga’nın bu güzel meziyetlerinden rahatsız olmuş ve seviyesiz mesaj yollamış.
Bahattin Bozkurt isimli başka bir hemşerimiz de, 27 yıldan beri Ankara bürokrasisinde olduğunu, ancak bizler gibi tepeden inmeyi beceremediği için kendisinden söz edilmediğinden sitem etmiş.
Dahası bizi tepeden inmekle suçladı.
Bahattin Bozkurt’u da yakından tanırım.
Sevdiklerimin arasındadır.
Kendileri de yıllardan beri bahsettiği tepede görev yapıyor.
Tarım Bakanlığı’nda Genel Müdür Yardımcısı’dır
Ayrıca biz tepeleri, 2002 yılında boşattık.
Çıkmak veya inmek isteyenler, işte tepe.
Beyefendi kişiliğine yakıştıramadım.
Ayrıca herkesin, yazılarımda isimlerini yazmak gibi bir borcumuz da yoktur.
Beni eleştirenler, hayatlarında kaç kez aramışlar, uğramışlar, çalışmaları hakkında bilgi vermişler veya hangi bir konuda destek olmuşlardır?
Bir düşünsünler…
Fahri Kasırga da bendeniz de tepeden inmedik…
Nereden nereye geldiğimizi, bizi takip eden okurlarımız bilirler.
Bilmeyenler özgeçmişimize baksınlar.
***
1996 yılında Başbakan Müşavirliğine atandığımda bir çok Karadenizli ve dostlarım sevinirken, Rize’den sayıları çok az olan, gördüklerinde yüzüme gülen, arkamdan akıl almaz iftiralar atan, işleri düşünce de takla atanlar oldu…
Hele de benim adımı taşıyan bir hemşerimin karalamaları vardı ki, evlere şenlik..
Adam işi gücü bıraktı, benimle uğraştı...
Onun yüzünden çektiğimi bir ben bilirim.
Meydan ona da kalmadı.


2002 yılında kamuda Genel Müdür olarak atandığımda; dönemin ANAP Rize İl Başkanı Nusret Karaca, ilk karşı çıkanlar arasındaydı.
Başbakan, bakan sanki ona soracaklardı.
Gerçi dönemin bakanı Yılmaz Karakoyunlu, ağzının payını vermişti.
2007 yılında TRT Genel Müdürlüğü’ne aday oldum.
Gücü olan her hemşerimden destek istedim.
Destek yerine köstek oldular.
110 kişi arasında ilk dördüncü oldum.
Kısacası, bir oyla seçimi kaybettim.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Karadenizli TRT’nin başına geçecekti.
Dost görünen bazı hemşerilerim engelledi.
Hayırlı olsun…
Biz, hala ayaktayız, dimdik duruyoruz.

***
Bir tespitimi daha aktarayım.
Başbakan, her dönem Rize’den çıksın,
Bakanlar bizden olsun, bürokraside Rizelinin işi kolay kolay olmaz.
Neden mi?
Bakana, müsteşara, genel müdüre giden bazı teşkilat mensubu veya vatandaş, ‘Beni patron gönderdi’ yani ‘Başbakan bizden’ havasıyla gidiyor.
Başbakan havasında (sayıları çok az kişilerden söz ediyorum), şımarık, saygısız davranıyor, yaka-paçası açık gidiyor.
Bu nedenle, olacağı işi varsa olmuyor.
Bu ruh haliyle yaşayanlara;
Kendinizi arındırın, ruhunuzu temizleyin.
Herkese kucak açın, başarılı olanlara destek verin.
Bizim, bizden başka dostumuz yoktur…
Mutlu kalın