BU SEÇİMDE KİMLERİ SEÇMEYELİM?

D. Ali TAŞÇI

 

                “Aramızda bilginler yetişmeye başlayalı, iyi insanlar ortadan kayboldu.” (Seneca)

 

            Seneca bunu derken J.J Rousseau da şu cümlelerle onu destekliyor:

            “ Ey Fabricius! İyi ki mezarından çıkıp da, kılıcınla kurtardığın Roma’yı, bütün fetihlerinden çok, senin yüce adınla şeref kazanmış olan Roma’yı böyle süsler, gösterişler içinde görmedin!

            Nerede o tok gözlü, temiz yürekli insanların oturdukları kamış tavanlı kulübeler, toprak döşemeli evler? Nerede Roma’nın sadeliği? Bu uğursuz binalar nereden çıktı? Bu acayip dil nedir? Nedir bu heykeller, bu tablolar, bu anıtlar? Siz, milletlerin efendisi, yendiğiniz zevk düşkünü insanların köleleri olmuşsunuz.” (Bilimler, Sanatlar Üstüne Söylev. J.J Rousseau, s.16.)

            Hangi büyük adam, yaşadığı çağdan iğrenmemiştir? Sokrates, baldıran zehrini içerek, yaşadığı toplumu canıyla protesto etmiş, erdemsiz bir toplumda zehri, erdem olarak yudumlamıştı. Bütün Peygamberler, yaşadıkları zamanın insanları tarafından taşlanmamışlar mıdır? Erdemden söz edilince, şeytan çarpmışa dönen ve şeytani ruha bürünen nice insanlar yönetici konuma gelmişse, dünyanın hali nice olur?

            Önümüzde seçim var. Bürokrasi neredeyse boşaldı. Herkesin gözü üstte değil, en üstte. Ehil olup olmadığına bakmıyor, fırsat bu fırsat deyip aradan çıkmaya endekslemiş kendisini. Milletvekili nedir ki, niçin bakan olmasın? Doğru, aynaya bakınca herke kendini beğenir, bir de makamı, tahsili varsa mesele kalmamıştır.

            A gözüm, “Peter Prensibi” denilen bir şey var; haberin var mıdır? Bir insan öğretmenlikte başarılı olabilir, ama onu müdür yaparsanız tökezler. Çok iyi bir sunucudur, lakin haber müdürü olunca dağıtır. Adam artisttir, vurduğunu indirir, rolünü iyi yapar, ne var ki yönetmenlikte beş para etmeyebilir. Müdürsün, genel müdürsün; ancak milletvekili olursan o temsil kabiliyeti sende olmayabilir ve ülkenin gidişatını olumsuz etkiler, parmakçı olursun. Bütün bunların yanında elbette temsil yeteneği olanlar vardır ve onları da elemek genel başkanların, parti yönetimlerinin işidir. Bir yöneticinin başarısı, kendine seçtiği yardımcılarının kalitesiyle doğru orantılıdır ve liderlik de bunu gerektirir.

            Ne salt bilgi insana erdem kazandırabilir, ne de bilgisizlik, erdemsizlik olarak algılanabilir. Ne var ki, insan kendi iç yolculuğunu yapmadan bilgiyi elde ederse, işte o zaman Hiroşimalar kan ağlar! O bilginin ne kendisine bir faydası dokunur, ne de başkalarına bir faydası vardır.

            İç yolculuğunu tamamlamamış, hatta böyle bir yolculuktan hiç haberi olmamış, erdem geçitlerinden türlü çilelerle geçmemiş biri(leri)nin bir makamı işgal etmesi, inanınız, bir ülkenin işgalinden pek farklı değildir. Çünkü onun bu işgali, zaman içinde devletin kokuşmasını getireceğinden bozgun kaçınılmazdır. Bu, yüz yılda olur, daha az olur; fark etmez, sonuç hüsrandır ve kaçınılmazdır; çünkü emanetin ehil ellere verilmeyişi bozgunu doğurur.

            Başarılı insan, kendi başarısına gerçekten inanmış ve bunu kanıtlamış bir insan alçakgönüllüdür ve saygılıdır. Başarıları onu kinden, hırstan, nefretten, dalkavukluktan… uzak tutmuştur; çünkü özgüveni vardır ve buna tutunmaktadır.

            Bir insanın başarısını veya başarısızlığını en iyi bilen, o insanın kendisidir; çünkü insanın kendine yalan söyleyebilmesi çoğu zaman mümkün değildir. Hayatlarını sürekli eleştiri üzerine oturtmuş olanlara bakınız, başarısızlıkları adeta bir katran gibi yüzlerinden akmaktadır. Hele bu tip insanlar söz denilen gizemle tanışmışlarsa, onların dilinden söz bir büyü gibi akar ve kitleleri gerçek dünyadan soyutlayarak hayal âlemine savurur. İşte bu tip insanların sizi methetmesi, övmesi keskin kılıç gibidir, boğazınızı kesebilir. Yüzlerine toprak serpilmesi gereken bu tip insanlardır. Hatta bu tiplerlin “ahlâki duruşu” bile, kendini beğenmişliğin bir göstergesi olarak ortaya çıkacaktır.

            Kendilerini “bilim-sanat” konusunda “yetkin ve yeterli” gören birileri de “bilim, sanat, felsefe” adına kitlelerin “kutsal” saydıkları her şeyi baltalamaya, kötülemeye yeltenirler. Bu adamların derdi bilimi yüceltmek, sanatı kutsamak değildir; bunlar aslında toplumun değer yargılarının düşmanıdırlar ve kendi egolarını tatmin etmek için marjinal dünyanın, yani şeytanın avukatlığını yapmaktan şehvani bir zevk duyarlar. Nasıl olursa olsun, kendilerinden söz edilmesine adeta aşk derecesinde düşkündürler. Daha önceki yaşam tarzları, birikimleri terbiye edilmediğinden, hayata bütünüyle olumsuz bakmaktan kendilerini alamazlar.

            Bir sürü küçük ve boş kaygılarla alçalmış insanların büyük ideallere ulaşmaları asla mümkün değildir. Önümüzdeki seçim hayatidir, ehil insanlar seçilememişse, eskisi gibi olmayacak, bu hız çağında her şey bir anda dağılabilir, Allah korusun!

                                   D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci