Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmayacağını açıkladığı gün başta Deniz Baykal olmak üzere muhalefetin kısmi felç geçireceğine adım gibi eminim.
Muhalefet, Erdoğanı tahrik edip Cumhurbaşkanlığı makamına iterek ondan kurtulmanın, oluşacak ortamdan yüzde bir dahi olsa da nemalanmanın umuduyla yaşıyor.
Ömrü rüzgâra göre yön belirlemekle geçen Süleyman Demirel bile Cumhurbaşkanlığı koltuğunun Erdoğan için farz olduğu fetvasını veriyor. Tayyip Erdoğanın o makamı hak ettiğini ve bu şansı değerlendireceğini deklare edip duruyor Nurlu Süleyman!
Sadece Demirelin bu beyanları bile bana göre Erdoğanın köşk için bir niyeti varsa da vazgeçmesi için yeterli sebeptir.
Millete ömrü hayatında tek bir gün hayrı dokunmayan Demirelin, Tayyip Erdoğan için hayırlı rüya görmesi mümkün müdür?
***
Muhalefet aklı sıra bir taşla iki kuş vuracak.
Bu tahrikler karşısında makama kurulacak Tayyip Erdoğanı orada yıpratmak için şimdiden zemin hazırlanırken, Ak Parti içinde yaşanacak muhtemel çalkalanmanın akabinde, genel seçimlerle mecliste sandalye kapma hesapları yapıyorlar.
Dünyadaki hızla değişen hassas dengeler karşısında yarınlardan tedirginlik duyan ülkemin vatandaşları ise ayrı bir oyunun figüranı yapılmak isteniyor.
Fareli köyün kavalcıları da iyi enstrüman çalıyorlar...
Ülkenin tepesinde ise ayrı bir kavga var.
Hayati konular tüm dünyanın önünde alenen tartışılıyor.
Devlet ciddiyeti ayaklar altında; kime ne gam!
Herkes kanunlara işine geldiği taraftan bakıyor.
Hukuk önce cezayı kesiyor, sonra da bir suç buluyor!
***
Dün ülkem için en büyük tehlike Komünist Rusya idi.
Ruslar gelip memleketi işgal edecek, Türkiye Komünizme geçirilecekti.
Türk insanı bu korkuyla yaşadı durdu. Her geçen gün memleket elden gidiyordu.
12 Eylül sabahı bir uyandık ki ortalık sütlimanmış.
Birden bire ne komünist kaldı ne de komünist Rusya
Şimdilerde ise ülkemin toprakları, stratejik kurumları satılıyor.
Yabancılar karış karış ülkeyi parselliyorlar!
Kilise açıyor, misyoner faaliyetlerde bulunuyorlar!
Bunun için ülkeyi satanları da alanları da kesmek vacip!
Hatta yeniden bir kurtuluş savaşına ihtiyaç var.
Yeni bir Kuvayi milliye hareketi gerek!
İşbaşındakileri AB engelliyor! Onun için ne kadar emekli paşa varsa bir araya gelip ülkeyi bu cendereden kurtarmalı netekim!
***
Ne hazindir ki ülke satılırken, misyonerler hızla ülkeyi Hıristiyanlaştırırken yine de birinci tehlike Müslümanlık!
İrtica öncelikli tehlike ve başı mutlaka ezilmeli.
Şeriatçılar hızla devletin kilit kademelerini adım adım ele geçiriyorlar!
Bu kadar çelişkiyi tek kalemde bir topluma aynı kanaldan nasıl yutturuyorlar anlamakta zorlanıyorum.
Bir toplum kendisi hakkında bu kadar komplo teorisi üretip her 10 yılda bir aynı senaryoyu evirip çevirerek sunanlara karşı nasıl mukavemetsiz kalabilir çözemiyorum!
Pazar53ün Yurt Haberleri bölümünde Bir Ülkücünün ibretlik itirafları başlığıyla şubat ayının sonlarına doğru bir haber yayına vermiştik.
O dönemde en çok okunan haberlerin arasında yer alan bu yazıyı kaçıranlar için bir süreliğine Yurt ve Dünya Haberleri bölümümüzde yeniden arşivden manşete alıyoruz.
Noktasından virgülüne kadar her kesimden insanın mutlaka okuması gerektiğine inandığımız bu itiraflar tam bir ibret vesikası çünkü.
***
Hafızalarımızdaki yerini koruyor olsa da hatırlatmak babından başka bir haber metnini aşağıya alıyorum:
/CHP İstanbul Milletvekili Onur Öymen, Emniyet Teşkilatı'nın 162. yılı kutlamasına karşı çıkarak, "Ben bu polisi kabul etmiyorum." ifadesini kullandı. Polisin, Osmanlı'daki kuruluş tarihini esas almasına tepki gösteren Öymen, konuyu Meclis'te gündeme getireceğini söyledi. Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden de 'Osmanlılı' olmadığını vurguladı."/ (Kaynak: http://www.polis.web.tr/article_view.php?aid=8539)
"Ben Osmanlı değilim. diyenler memleketimde birinci dereceden söz sahibidirler.
Bu ülkede onlar Cumhurbaşkanı olursa hiçbir tehdit de yoktur.
Beğenmedikleri Osmanlı, 3 dinin mensuplarını yan yana ibadet ettirirken, bugün resmi dinini yaşamayı birinci tehdit olarak algılıyor ülkem.
Müslümanlar Avrupada rahatça cami açabilirken, ibadetini yerine getirebilirken, benim ülkemdeki kilise, papaz korku veriyorsa bu ayıp kimindir?
Dünyanın her yerinde parası olan mülk edinebilirken benim ülkemde problem teşkil ediyorsa sorumluları kimdir?
Gelinen noktada gerçekten de büyük bir tehdit altındayız ülkede.
Ama birinci derecedeki tehdit ve tehlike ne rejim, ne bölünme ne de satılmadır.
En büyük tehlike kendi vatanında cahil bırakılmaktır.
Bu ülkede en büyük suç düşünmek, en büyük eylem de düşündüğün gibi yaşamaktır ne yazık ki!
Ve vahim olan şudur ki; aklımızı başımıza almazsak bu durumun devamında bölünme de gelir, satılma da!