Milletleri meydana getiren bireylerin büyük hedeflere kilitlenme sevdasına, söz konusu sevdaya karşı milleti motive edici ve yürütücü gönül gücüne veya itici kuvvetine de “ülkü” denir.
Ortak şuur veya ortak gaye birliğinden kopuk bir şekilde hayat süren toplumlar bir insan molozu gibi dağınık yaşamaya veya günü geldiğinde çözülmeye mahkûm düşerler.
Coğrafi kader toplumu meydana getiren bireyleri her ne kadar bir arada yaşamaya mecbur etse de, ülküsüz ve ilkesiz olarak hayat süren bireylerin meydana getireceği insan harmanı hiçbir zaman istendik veya ideal bir toplum olarak kabul edilemez.
Toplumu meydana getiren bireyleri alttan yukarıya doğru rütbe veya liyakat sıralamasına tabi tutmak hiçbir zaman idealist insanlardan oluşan bir toplumu meydana getirme projesi olamaz. Her insanin kendi dünyası içerisinde bir kıymet ve bir değer olduğu için her insan her türlü saygıya ve övgüye değerdir diye düşünüyoruz.
Milletlerin hayatında elbette milli ve manevi orijinler kadar sağlıklı bir merkezi otoritenin de varlığına ihtiyaç duyulur. Ancak, bahse konu merkezi otorite yaptırım gücünü mutlaka milletten almalı ve yaptırım yöntemlerini de milletin kültürüyle çelişmeyecek anlamda seçmelidirler.
Ortak paydaları tarumar edilmiş, milli refleksleri çürümüş, ortak gönül pınarları kurutulmuş toplumların sonları ne yazık ki tarihin bize ispat ettiği şekilde kölelik ve esaretle sonuçlanacaktır.
Esarete düşmüş, milli ülkü ve hedeflerinden kopmuş, başkalarının etrafında uydu haline gelmeyi marifet zanneden kimselerin veya toplumların milli onurdan bahsedebilme hakları olamaz.
Türk milletinin ülküsü “Nizam-i Alem Ülküsüdür” Nizam-i alem davası demek koca bir insanlık davası demektir. Türk milliyetçileri bütün insanlığı büyük bir aile olarak düşünür ve öyle algılarlar. Biz, insanlığın huzurunu kendi huzurumuz, insanlığın dertlerini de kendi derdimiz olarak telakki ederiz.
Her milletin mutlaka kendisine has bir yaşam tarzı vardır ve olmalıdır da. Biz bu değişmez gerçeğin ışığında kendimize has yaşama biçimimizle dünya aile sofrasına oturan, dünya ailesi çatısı altında kendisi olarak kalmak isteyen bir ülkünün taşıyıcılarıyız.
Uygar dünya ile buluşup kaynaşmayı kendisine başkalaşma şeklinde anlayanlar veya başkalarıyla ortak renklere bürünmek şeklinde yorumlayanlar millet olmanın onur ve bilincini kısır yaşayan zavallılardır.
Ülküler insanların önce gönüllerinde filizlenir ve daha sonraki merhalelerde o insanların bütün dünyalarını kapsar ve kuşatır hale gelirler.
Milli Ülküler insanların gönüllerinde doğup millet genelinde aksiyoner bir anlam kazanır ve daha sonraki aşamada da büyük dava adamları ve kahraman şahsiyetlerce gerçeğe dönüştürülürler.
Ortak ideal ve Ülkülerden yoksun düşmüş bireyler her zeminde ve şartta birbirlerini kemiren yaratıklara dönüşürler, ortamda ben egosu öne çıkar. Biz demesini unutup ben diyen insanlardan oluşacak toplumlar söz konusu hastalık sonrasında vurgunculuğa, kapkaççılığa, yolsuzluklara, kardeş kavgasına ve nihayetinde de esarete düşerler.
Biz bundan dolayı diyor ve iddia ediyoruz ki; bencillik, kabalık, ruhsuzluk, soysuzluk, çıkarcılık gibi illetlerin kıskacında karakter ve şahsiyet erozyonu yaşayan bedenlerin taşıdığı kafa veya gönüllerden kahramanca veya insanca çıkışlar beklemek aptallık ve saflık olur.
Türk milleti olarak tarihin her döneminde büyük dava adamları yetiştirmeyi başarmış bir millet olmamıza rağmen, ne anlaşılmaz bir haldir ki, son asırlarda büyük ülkü sahibi kahramanlar yetiştirmekte bir hayli zorlanıyoruz.
En son olarak M. Kemal Atatürk bu milletin bağrından çıkarak milletin gönlündeki Ülküyü gerçekleştirmeyi başarmıştır. M. Kemal büyük rüyalar görmüş ve rüyasını gerçekleştirmiş en son kahramandır. Büyük rüyalar görmeyi unutan milletlerin büyük dava adamları yetiştirmesi de elbette hayal olmanın ötesine geçemez.
Büyük dava adamlarını yetişmediği millet tarlasında daha sonra öyle bir zaman olur ki, bir takım palyaço tipli kimseler ucuzundan kahramanlık çalımı yapmaya başlarlar. İşte bu durum milletler için rezilliğin diz boyu olduğu noktadır.
Biz her şeye rağmen bu milletin bağrından daha nice kahramanların çıkacağına olan inancımızla milletimizin geleceği hakkında bütün kaygılarımıza rağmen iyimser ve umutluyuz.
Son söz olarak “Büyük davalar büyük yürekler ister” diyerek palyaço tipi şişirme teneke yüreklilerin tunç yüreklilere çalım satarlarken birazcık daha adaplı ve terbiyeli olmalarını kendilerine salık veriyoruz.