İnsan, yaratılanların en üstünü olma rütbesiyle onurlandırılmıştır. Başka hiçbir canlı mahlûkat bu rütbeyle onurlandırılmamıştır. Yaratanın insana giydirdiği bu üstünlük üniforması insanları şımartmamalıdır. İnsan kul olduğunu bilecek, ayaklarıyla başını aynı hizaya getirip yaratanına secde ederek aczini kabul edecektir. Aczini bilmeyen, sahip olduğu kıymetlerin kendisine emanet olduğunu idrak edemeyen kimseler, kulluk çizgisinde istenen noktaya tırmanamamış kimselerdir.
Büyüklüğün alametlerinden olan tevazu ve mahviyet yerini kibre ve enaniyete bıraktığında, insan küçülmüş ve kul olarak aczini unutmuş demektir. İçinde bulunduğumuz zaman kesiti; insani çizginin tahrip edildiği, insanlığın rotasının bozulduğu, doğrularla yanlışların iç içe girdiği bir dönemdir. Kibir denilen illet bütün insanlığı derinliğine kuşatmışken, mütevazılığın hakkın ve halkın kapısının anahtarı olduğu unutulmuşken, büyük şahsiyetlerin ve mütekâmil insanların alay konusu edilişi yanında, küçük insanların bolca alkışlanması çağımız insanının yanılgısından veya nankörlüğünden başka bir şey değildir.
Eşrefi mahlûk diye adlandırılan ve kâinatta her ne var edilmiş ise, onun adına var edilen insan haddini bilmek durumundadır. Haddin aşıldığı, güç ve kudretin haksızca kullanıldığı, tevazünün yerini kibrin ve fiyakanın aldığı toplumların sonu, felaketten başka bir şey olamaz.
Maddiyatın kulelerini diken insanlığın, maneviyatsızlığın çukurunda kıvranıp durmasının tek sebebi, sekülerist yaşam tarzını insanlığa dayatan, haddini sonuna kadar zorlayarak adeta kendisine tapınan batı insanının, insanlığın başına musallat ettiği kendisini beğenmişlik kompleksidir. Bu hastalık bizim toplumumuzu ne yazık ki bir baştan diğer başa kuşatmış bulunmaktadır. Kibrin varacağı son yer şükürsüzlük ve isyan durağıdır. Tevazu sahibi olmak ise, insanları şükre taşıyacağından rahmet ve bereketin kapısının anahtarı gibidir.
İçinde bulunduğumuz iletişim ve sürat çağının insanları şaşılacak ölçülerde birbirlerine yaklaştırdığı gibi, kişilik ve insan ilişkileri bakımından da ciddi anlamda bir birlerine uzak düştüğü bu günlerde, görsel ve yazılı medyanın ablukasında bulunan toplumlarda kadirşinaslık duyguları resmen katliam yaşamaktadır. Nice cücelerin devler arasında gezindiği, nice büyük insanların karalamacıların saldırılarının hedefi olduğu günümüzde, kibirli insanların şaşaalı atmosferlerinde mütedeyyin insan olma çizgisinde kalmayı başaranları kıskandığımı itiraf etmek durumundayım. Kibirli insanlardan hep nefret ettim. Haddini bilmeyenlere hadlerinin bildirilmesinden yana durdum. Mütekâmil insanların hayranı olarak o güzelliklerine de hep gıpta ettim. Kendini beğenmişlik illetinden uzak durmak için çaba harcayan herkese yardım etmeye çalıştım. Başkalarına karşı böbürlenen insanlara hep acımışımdır. Kibrin ne büyük felaket olduğunu, insanların güzelliklerini nasıl kirlettiğini şu ömür içerisinde defalarca yaşadık ve gördük. Yüce Mevladan dileğim, insanların şeytanı bir tuzak olan kibir illetinden uzak durmalarıdır. İnsanları Allahın kulu olarak görmeye çalışanlardan olmayı yüce Mevlamın bizlere de nasip buyurması dualarımızla hoşça ve şence kalın aziz okuyucularım.