İki yıl önce Tekirdağ’da ikamet ederken Çamlıca Tepesi’ne gitmiştim. Dostlarla beraber Cami tartışmalarını yerinde yapmıştık. O günlerde konuyla ilgili “Anten Çağ” diye bir yazı kaleme almıştım çalıştığım gazete için. Önemine binaen bu yazımı bir medeniyet tasavvuru bağlamında sizlere aktaracağım.
………………
Geçtiğimiz hafta sonu bir İstanbul ziyareti gerçekleştirdik dostlarla. Güzel anların yaşandığı bu geziden manevi anlamda çok istifade ettik. Yazımın esin kaynağı ise Çamlıca Tepesi…
Çamlıca tepesine bir ikindi vaktinde çıktık, ezanla birlikte namaz kılmak için mescide gittik. Mescit küçücük ve namaz kıldıracak bir görevli yok… Merdiven altı mescit hüviyetinde… Birçok kişi namaz için sıra bekliyor… Aylardır gündemin ilk sıralarını işgal eden Çamlıca’nın bir camiye ihtiyacı olduğunu yakinen müşahede ettik. İstanbul’a, özellikle de boğaza hakim olan bu tepede bir Caminin olması ihtiyaç ve zenginlik olarak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Çamlıca’nın dokusuna uygun, gösterişsiz ve bana göre yeşil ton ağırlıklı bir cami projesi pekâlâ güzel olacaktır. Sevgili dostlar, Üsküdar Belediyesi’nin basına yansıyan projelerinin daha dikkatlice gözden geçirilerek tepeyi küçültmeyecek şekle dönüştürülmesi uygun olacaktır.
Sevgili dostlar, her ne kadar Çamlıca Cami projesi diye yazımıza konu bulsak ta asıl mesele daha derinlerdedir. Modernleşme adına la-dinileşme ve sekülerleşme problemi ile karşı karşıyayız. Çamlıca Tepesi maalesef anten vericileri yüzünden pespaye hale gelmiştir. Görsel olarak bu çirkinliği görmeyenlerin Caminin estetiğinden bahsetmeye hakları yoktur. Bu eleştirim herkes içindir. İstanbul’a yakışır, simge bir Cami yapılması düşünülen tepenin şu anki görüntüsü ayıp olarak ilgili belediyelere ve kurumlara yeter. Peki, taklit bir cami yapılmamalı diyen, özgün bir eser bekleyenler ya da camiye ne gerek var diyenler onlara söyleyecek bir çift sözümüz yok mu? Tabi ki var. Türkiye’nin çağdaşlaşma serüveninde ki en büyük yanılgısı maalesef medeniyet tasavvurunda ki hatadır. Kurtuluş Savaşında verilen mücadele ve yeniden diriliş maalesef kültür ve medeniyet noktasında gerçekleşmemiştir. Alan bilgisi sahibi olarak bir camiye gittiğimiz zaman hangi cami Osmanlı eseri, hangi cami Selçuklu yapısı çok rahatça anlayabiliyorken, Cumhuriyet döneminde maalesef böyle özellik görememekteyiz. Çünkü cumhuriyetin ilk yıllarında değil cami inşa etmek ve dönem kültürünü nakşetmek, olanları ahırlara çevirecek kadar alçalabilmişiz.
Tarihin köklerinden beslenerek daha ileriye gitmeyi yeğleyeceğimize eskiyi hatırlatacak her şeyi terk etme mecburiyetine bırakıldık. Batıyla savaştık. Elhamdülillah kazandık ve sonrasında da batıllaştık. Batıyı batıla çeviren zihniyet köksüz modernleşmeyi bu millete öğretememiştir.
Sevgili dostlar, hala daha her muhite yapmış olduğumuz camiye ruhumuzu ve dönemimizi verememişiz. Hala daha estetik-sanat-medeniyet çerçevesinde mimarimizi diriltememişiz. Evet, bu sorun sadece cami özelinde değildir. Edebiyatta, sinemada, tiyatroda, geleneksel sanatlarda kısaca tüm alanlarda taklitle karşı karşıyayız.
Kısacası mesele Çamlıca’ya Cami inşa etmek değildir. Cetlerimizin kare kare inşa ettiği medeniyete her asırda dönem ruhunu da ekleyerek katkı sağlayabilmektir. Mesele gönüller inşa edebilmektir. Eyvallah!