Çanakkale yi anlamak, hayal etmek, 250 bin vatan evladının neden can verdiğini düşünmek,
Türküm diyen, bu coğrafyada hayat süren herkesin milli bir görevi ve insanlık borcu olsa gerek. Bu günlerimizi borçlu olduğumuz, korkusuz ve fedakâr insanların en büyükleri olan bu muhteşem neslin hatıraları ve azız
Ruhları karşısında gözyaşımızı tutmak mümkün müdür?
Viyana bozgunundan sonra sürekli ilerleyen, cihan şümul Osmanlının kaburgasına kadar giren, artık zamanı geldi diyerek Türkü tarihten silmeye niyetlenen emperyalizmin boğulduğu ve ebediyen durdurulduğu yer olan Çanakkaleyi anlamak, bilmek bugünkü kuşakların görevidir.
Her metrekareye beş bin tane merminin düştüğü, mermilerin havada çakışıp buluştuğu, süngülerle siperden siperlere uzanılabildiği o muhteşem direnişi ve zaferi iliklerimize kadar hissetmemiz gereken günlerden geçmekteyiz. Az değil, 250 bin Askerimizin gözünü kırpmadan ölümlerin üzerine koştuğu bir kutlu beldeden, Çanakkaleden söz etmekteyiz. Dünyanın bütün canavarlarının, yamyamlarının Türkün üzerine çullandığı yerdir Çanakkale. O Çanakkale ki, aynı zamanda, kahpeliğin, kalleşliğin, leş kargacılığının Türkün kahramanlığı karşısında hüsrana uğradığı ve boğulduğu kutlu bir beldedir.
Çanakkalenin ne olduğunu anlatabilmek için tek bir cümle yazarak yazımı sürdürmek istiyorum. Bir komutan düşünün! Çanakkalenin cehenneme döndüğü, oluk oluk insan kanının aktığı, metrekareye beş bin tane mermi kovanının düştüğü bir ortamda, o büyük komutanı hangi duygu ve kaygılar acaba cephede kan gövdeyi getirirken askerini ev iznine göndertir? Soruyorum! Hangi komutan, hangi düşünceyle böylesi bir mahşer gününde Askerine izin yazar? Öyle bir savaş sürüyor ki; binler şehitlik şerbetini içerken, binlercesi ölmek için adeta yarış ediyor. Allahım, bu ne iman bu ne büyüklük? Bu savaş sebebiyle, erkek nesli kalmayacak, nesiller köprüsü kopacak diye endişeye düşen komutanın, nüfus devam etsin diye Askerimizi o ağır şartlarda ev iznine çıkarmaya ihtiyaç duyması durumun vahametini göstermesi bakımından çok anlamlıdır. Erkek neslinin tükendiğini gören ve bundan endişeye düşen komutanın o ağır şartlar altında teslim bayrağı çekmezken, bu günkü bazı şişirme kahramanların küreselleşme bahanesiyle tam bir teslimiyetçilik içerisine girmelerini anlamakta zorlandığımızı da bu vesileyle dile getirmeden edemiyoruz. İşte Çanakkale budur, işte Çanakkaledeki Asker bu, komutan budur. İşte benim daha fazla bir şeyler yazmama izin vermeyen, başka sözler etmeye yüreğimin yetmediği veya hakkımın olmadığı düşüncesine beni mahkûm eden Çanakkale bu.
Çanakkale zaferinin 92. Yıldönümü vesilesiyle Türk olarak yaratılmış olmaktan, Müslüman olmaktan dolayı Allaha şükrediyorum. Aziz şehitlerimizin aziz ruhları önünde huşu ile eğiliyorum. Onlara yüce Allahtan sonsuz rahmetler diliyorum. Çanakkalede erkek neslinin tükeneceğinden kaygı duyan komutan gibi şimdi de bizler, Türklüğü ve imanı çalınmamış neslin devamı konusunda kaygı ve endişeler taşıyoruz. Çanakkaleyi her gün her saniye hatırlamalıyız. Dün Çanakkalede durdurduğumuz düşmanların bu gün Ankaraya ne kadar yaklaştıklarını yeniden düşünmeliyiz. Küresel kuşatmacıları ve onların içimizdeki ortaklarını çok iyi bellemek ve uyanık olmak durumundayız. Dün Çanakkaledeki durumun vahameti karşısında, yeter olsun, teslim olalım demediler. Gözünü kırpmadan ölümlerin üzerine koştular. Bugün ise birileri, küresel şartlar böyle gerektirdi diyerek teslimiyetçilik içerisinde vermedikleri tavız kalmadı. Teslimiyetçilik içerisinde olanların Çanakkaleyi ve bu milleti çok iyi anlamaları gerekmektedir. Azız şehitlerimizi tekrar şükranla anarak ve onların torunları olarak kalabilmişlere de dualarımın en samimi ve en içten olanını sunuyorum.