Sevgili dostlar kaç zamandır yazmayı düşündüğüm bir konuyla huzurlarınızdayım. Birkaç hafta önce Vakit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya rahmetli oldu. Ardından birçok lakırdılar yapıldı. Belden aşağı muhabbetlere varıncaya kadar türlü türlü edepsiz sayılabilecek açıklamalar geldi. Bunları şahsen üzülerek takip ettim. Geçtiğimiz günlerde de Mustafa Koç ve Kamer Genç ebediyete göçtü. Yine onların ardından birçok ifşaat ve seviyesiz açıklamalar yapıldı. Peki, bu tavır doğru mu?
Sevgili dostlar Sevgili peygamberimiz “ölülerinizi hayırla yad edin” buyuruyor. Bu bizler için ölçü olmalı değil mi? Kutlu elçi “ölülerinizi diyor, yanı Müslüman’dan bahsediyor” şeklinde düşünenleriniz vardır. Oradaki hitap ister Müslüman’a ister gayri Müslime olsun fark etmez. Sonuçta Nebevi bir pedagojiyle karşı karşıyayız. Resul-i Zişan hazretleri ölü yakınlarına belki de bir teselli armağanı vermekte.
Şöyle bir misal verelim. İmansız bir adamın imanlı bir oğlu olsun. İmansız baba öldüğünde onun imanlı evladı sırf biyolojik babalık ve yaşanmışlık duyguları sebebiyle babası için üzülmeyecek mi? inançsızlığını bildiği için bu acı daha da katmerleşmeyecek mi? Bizim bu durumda yapacağımız davranış, takınacağımız tavır son derece önemlidir. Biz o evlada “baban cehennem odunu olacak” mı diyeceğiz” “Allah’ın laneti üzerine olsun” mu diyeceğiz?” Allah’ın (C.C) Kur’an-ı ilkesi ortadadır.“Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir. (Fussilet Suresi 34. ayet). Bu ayeti bile nazara alsak hayatımızın birçok yanlışı düzelir. Evet şeytan var ve her daim sinsi vesveseciliğine devam ediyor. Birçoğumuzda (başta şahsım) şeytanın piyonu haline gelmişiz. Evet maalesef durum budur. Şeytan bütün desiseleriyle bizi piyonluğuna razı etmiş durumda. Çünkü sevgiyi unuttuk. Çünkü güzellikleri konuşmak bizlere lezzet vermez hale geldi. Çünkü gıybet ve kusur araştırmak heyecanlı, ahlaki meziyetleri konuşmak ise geçer olmayan akçe haline geldi.
Sevgili dostlar yaşarken İslam’a düşman olan birinin ardından methiyeler dizelim demiyorum. Yalan beyanda bulunalım da demiyorum. Varsa iyi bir huyu onu nakledelim. Yoksa da en azından sukutu tercih edelim. Çünkü artık cevap veremez durumda olan biriyle karşı karşıyayız. Her söylediğimizin taze acıya muhatap olanlarca tartılacağı bir durumdayız. Onun için en azından matemin ilk günlerinde özellikle susmak bence en yakışır bir davranış. Bu benim kanaatim ve yorumum.
Sevgili dostlar pek tarzım olmayan bir yazıyla karşınıza çıktım. Toplumumuzda oluşan bu nefret söylemine yangın gözüyle bakma adına bu satırları kaleme aldım. Biliyorum bu yangına bu satırların suyu yetmez. Empatiyi daha çok yaparak, ilahi ve nebevi buyruklara daha çok göz atarak ve en önemlisi de kendi hatalarımıza bakarak bu sevgi suyunu nefret yangınlarına ulaştırabiliriz. Bu satırların sahibi de kırıcı ve fevri olabiliyor. Bu yazdıklarım ilk önce bana...