Çernobil-86, Covid-19 ve çay 2020

Erdoğan PINAR

 

Dünya tarihinde bir ilk yaşanıyor.
Belki de artık birçok tarihi olay koronadan önce koronadan sonra diye yazılacak.
Bu virüs sonucu ortaya çıkan salgın, beraberinde daha önce hayalini bile etmediğimiz, hiçbir kaynaktan okumadığımız olayları, gelişmeleri bize gösteriyor ve yaşatıyor.
İlk defa dünya çok kısa mesafede önünü göremiyor.
Muhtemelen davranışlar, sistemler, öncelikler, değerler değişecek.
Ülkemiz de bundan nasibini alacak.
Beklentimiz ve dileğimiz geleceğimize uygun vadede olumlu katkısı olsun.
Önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor bilemiyoruz. Artık şurası bir gerçek ki bu tablo karşısında SAĞLIK ve TARIM sektörü ön plana çıkıyor. Tabi ki bunun için de EĞİTİM şart. Yani bilimin ta kendisi.

Hal böyle olunca yazımızın ana konusu; bölgemiz ve hasat dönemi hızla yanaşan ÇAY olacaktır.

Koronavirüs salgınından kaynaklı her sektör kriz yaşamaktadır.
Burada önemli olan bu kriz sürecini iyi yönetebilmektir.
Bizim de burada çay sektöründeki krizi nasıl atlatacağımızdır.
İlgili ilgisiz her kesim doğal olarak bu konuyu konuşmaya başladı.
Her gecen gün daha fazla konuşulacaktır. Çünkü çay sezonunun başlama tarihi hızla yanaşmaktadır.

Konuşması gerekenlerin ise konuşamadıklarını da görmekteyiz.
 Konuşamazlar çünkü bir adım ilerisini görüp plan ve program yapmak mümkün değil.
Bunu her sahada her an yaşamaktayız.
Olabilirlerin olamadığı, olamazların olabilirliğini her an her yerde görüp yaşamaktayız. 

Turizm sektörü, ulaşım sektörü, inşaat sektörü ve benzer dev sektörler, esnaf kesimi, günlük kazancıyla yasayanlar gibi unsurları yan yana getirdiğimizde milyonlarca işsiz kalanları hesap ettiğimizde devletin tedbir ve destek programlarına tanıklık etmekteyiz.
Ancak tarım ve gıda sektörünün stratejik özelliği bu kesimin önemini önceliğe çekmektedir.

Peki, çay için neler yapılabilir?
Bana göre her türlü plana hazır olmalıyız.
Bu konuda söylenenler yazılanlar sadece tek alternatif üzerine. Yani sezon açılacak. Gerekli tedbirler alınacak ve sürgün dönemi bir şekilde gerçekleşecek.
Bu sadece A planı. Ancak B planına da hazırlıklı olmalıyız.

Yukarıda vurguladığım konuların kapladığı alan ve ekonomik boyutu ortada iken her şeyin düşündüğümüz gibi olamayacağı senaryosunu göz ardı edemeyiz.

Nitekim tecrübelerim ışığında ÇAYKUR’un ambarlarında çok rahat birinci sürgünü tolere edecek belirli bir stokun olduğu (en azından emniyet stoku) gerçeğidir.

Yani aylarca ülkemize yetebilecek miktarda kuru çayı olabileceğini düşünüyorum.
Özel sektör, sadece satış kabiliyet ve programları dahilinde stoklu çalışmayabilir.
Çay üretim sektörünün birçok bileşeni var. Her bileşen ayrı bir istihdam alanı ayrı bir gelir kapısı.
Devletimizin tedbir paketi içinde değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
İşte bu noktada yerel otorite sahiplerine söz düşer.

Kısacası ilk sürgün üretim olmayabilir.
Çünkü bütün zamanların en bilinmeyen sürecini yaşıyoruz.
Bilimsel kurullarının kararı önemli.
Öncel sağlık, sonra da sağlık, her zaman sağlık.

B planı üretimsiz bir 1. sürgün dönemi derken üzerine basa basa vurgulayacağım husus; devletin destek programı dahilinde sektördeki her bileşenin, her kademenin mağduriyetini gidermek olacaktır.
Bu konuda da avantajımız ÇAYKUR gibi halen özelleşmemiş dev bir kuruma sahip olmamız.
Soruları çok zor olan tarihi bir sınavla karşı karşıyayız.
İnşallah yıllar önce sektörümüzü vuran ve bugün halen sıkıntısı bazen yaşayan ÇERNOBİL86’dan ders alıp COVİT-19 'u  en az zararla atlatırız. (Birçok bilinmeyeni bünyesinde barındıran ve birçok şeyi yok eden bu salgın, yazımızın güncelliğini de bir anda yok edebilir. Biz de buna göre ilave düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışırız)

Son not; Salgının ülkemizdeki seyri bu düzeyde kalırsa, önümüzdeki 15-20 gün daha tecrübe edinmiş bir Türkiye olacak. Bu tecrübe ışığında alınacak tedbirler ile belki de B planına gerek kalmayacak ki dileğimizde budur.

Herkese huzur içinde yaşayabileceği bir Türkiye temenni ediyorum.