Zamanı durduran bir makineniz yoksa, yapılan tüm makineler ve onları yapanlar zamana yenik düşeceklerdir. Her yenilgi, insanı hüzne boğar; demek ki dünyadaki hüzün hiç bitmeyecektir; çünkü dünya yenilgi meydanıdır. Tuş olmayan insan var mıdır?
İnsan ölümlüdür. Bedenine dönük yatırımlarının hepsinin bir sonu vardır. Oysa gönül ölümsüz, ona yapılacak olan yatırımlar sonsuza kanatlanır. Ne yazık ki insan veresiye çalışmaktan hoşlanmıyor.
Aç bir insana “İki iki daha kaç eder?” diye sormuşlar, “ Dört yuvarlak ekmek eder.” diye cevaplamış.
Aç bir insan sokağa çıkınca, gözüne en çok fırınlar, lokantalar çarpar; bakan göz olabilir, ama gören göz müdür, ihtiyaç mı?
Hep ihtiyaçlarının peşinden koşan insan, ölüm sonrası ihtiyaçlarını hiç düşünmez mi?
Nefsine yatırım yapanların iştihaları hiç eksilmez; çünkü nefis doymak bilmez.
Nefisle hayata bakanlar beş duyunun ötesini göremez, hissedemezler.
İnsan çaresizliğini tatmadan insanlık makamına çıkamaz; çünkü doyum, insanı tanrılaştırır; tıpkı Firavun gibi yapar. Açlık, ruhun özgürlüğü olduğu için oruç, ruh ülkesinin bayrağı olarak dalgalanır. “İnsanları açlık öldürmez, daha önce alışmış oldukları tokluk onları öldürür.”
Eğitim, insanı sosyal bir varlık yapmaktan çok, evrensel bir insan yapar, yapmalıdır. Evrensel insan, nefsine yokluğu, ruhuna varlığı yükleyen insandır. Tam tersi olduğu zaman hakikat tepetaklak olur, toplumun başı döner.
İnsanları güzelleştirirseniz gözünüze ve nefsinize hitap ederler; derinleştirirseniz, ruhunuza. Beş duyudan öteye yol bulamayanların bütün hikâyeleri bedene dönük olduğu için, ölüm onların sonu olacağından, bütün davranışlarında ölümden kaçışın kanlı ayak izleri görülür. Uygarlığın Nemrut tarzı gökdelen mabetlerinin boşuna dikildiğini sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Şehirlerinden anlarsınız, insanların ruh yolculuğu yapıp yapmadıklarını. Gökdelenler, ruh yorgunluğunu simgeleyen çağdaş mabetler olarak ortaya çıkar.
İnsanın duyduğu en büyük acının nedeni “hiçbir şey”dir.
“Hiçbir şey”in adı dünyadır ve onun içinde “her şey” kümelenmiştir.
Ölüm, her şeyi, hiçbir şey yapan bir hayat değirmenidir. Bu değirmene hayat yükü taşımayan kim vardır?
İnsan mükemmeli arayan eksiktir. Ölüm, onun bu eksikliğinin aynasıdır. Ölüm karşısındaki aczini, adeta ölümden intikam alırcasına ortaya koymak, yenilgiyi kabullenmemek anlamına gelmektedir. Beş duyusal hayat, ölümle düelloya giren insanların trajik öykülerinden öteye gidemez, gitmez. Uygarlık, ölüm karşısında yenik düşenlerin, dünya üzerinde kurmuş oldukları trajik yapılanmadır. Hakikatten kaçışın acı kahkahalarını bu sitelerden “müzik” olarak dinleyebilirsiniz.
Yol almak için ilme sarılmak yetmiyor, yolu açmak için fikir sahibi olmak da gerekiyor.
Sonsuzluk yolunu açan fikrin yoksa, dünya cennet olarak sana sunulsa bile ruh esareti yaşamaktan kurtulamayacaksın. Biliyor musun, bundan daha büyük bir acı da yoktur!
Çilene bak, kaderini gör!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci