Kör bir kuyuya düşmüş gibi bir halimiz var. İnşallah yakın zamanda bir kervan geçer de Mısır’a varırız.
Bir köşe yazısında elbette derinlemesine yazı yazma şansınız yoktur. Bazı konulara yüzeysel değinebiliyorsunuz, o kadar.
“Ekonomik problem var” diye kimse bağırıp çağırmasın. Hayatımda ilk kez karşılaştım; neye mi? Bayram sonrası İstanbul’dan Rize’ye geldim. Geliş yolu pek dolu değildi; fakat dönüş yolu, yani büyük şehirlere tatilcilerin dönüşü kelimenin tam anlamıyla korkunçtu! Hiç mübalağa etmiyorum; Rize’den İstanbul’a kadar yoğun bir trafik vardı. Dedim ya, ben bu yaşıma kadar böylesini görmemiştim.
“Mutfak yanıyor” diyenler aldanıyor; yanan şey kalplerdir, kabaran şeyler de nefisler. Nefs doymuyor, ilahlaşmak istiyor; bunun için de savaşmaya hazır.
Yine bu yaşıma kadar bu denli bir fıtrat sapmasına tanık olmadım. En güzel yıllarım Avrupa’da geçti, oralarda da bu kadar kaba sapmaya rastlamadım.
Yarım asra yaklaşan eğitimciliğimi gözden geçiriyorum; insanın bu kadar çukurlaştığına da şahit olmadım.
Hemen “bu iktidar!” hükmünü vermeyin. Bu iktidara gelene kadar o kadar söylenecek söz vardır ki, ne yazmakla biter, ne söylemekle.
Geçen yazımda kısaca değindim, kutuplara buğday ekildi, ruh açlığımız bundan. Bu “eğitim sistemi”yle çocuklarımızın fıtratında mündemiç/ içkin bulunan Allah kavramını çaldılar. Dünyada da buna benzer şeyler var, ama oralarda köklerini muhafaza ettiklerinden ayakta durmayı becerebiliyorlar. Kökümüzü kökünden sökmeye çalıştılar.
Ben öğretmen okulu mezunuyum, ilk okulum orası. Okulda Allah demek yasak değildi, ama ayıptı aramızda! Bunca öğrenci arasında namaz kılan neredeyse hiç kimse yoktu. Kılsa bile gizli kılmak zorundaydı. Okuyanlar genellikle dar gelirli, köylü çocuklarıydı; anne babalarımız muhafazakâr, namazlı insanlardı. Ailelerinden çocukları çalındı. Çocuklarından “ahiret” duygusu çalındı. Çalındı, çalındı…
Şimdi olup bitenlere bakıyoruz; “hikmet, irfan, meveddet, şecaat, kanaat, fütüvvet, merhamet…” gibi kavramlarımız tarih oldu; zaten anlamlarını da bilen yok. Uydurdukları sözcüklerde bir tane metafizik kavram yok. Sonsuzu çalınan çocuklar feveran ediyor!
Hani “milli duygu, vatan severlik, yerlilik..” gibi kavramlar verecektik. Okullara gidip bir dinleyin çocukları, en zekilerinin hayali Avrupa’ya kapağı atmak. Tatmin edemiyorsunuz onları. Ya diğerleri? Kısa yoldan zengin olup tatil beldelerinde nefs sortileri yapmak! Emeksiz para kazanmak demek, haram yemek demektir. Siz çocuklarınıza helal/ haram kavramı verdiniz de mi onlar almadı?
Artık patlama noktasına gelmek üzereyiz. Çocuklarımızı okula verdik, ee sonra? Fıtratında içkin bulunan Allah kavramı çalınıyor ve içi ilahlarla doldurularak evlerine gönderiliyor. Çocuğuma Allah’ı hatırlatmayan hiçbir şey ilim değildir. Çocuğumu Allah ile tanıştırmayan hiçbir eğitim de eğitim değildir ve Allah ile tanıştırmayan öğretmen de vebalden kurtulamaz.
Yöneticilerimizin çok azının dertli olduğunu biliyor ve üzülüyorum. Birinci göreviniz beton dökmek olmasın; çocuklarımızın ruhuna gül suyu dökmek için ne gerekiyorsa onları yapınız. Çok büyük bir vebalin altındasınız. Siz yapmazsanız, gelip de Kılıçdaroğlu mu yapacak bunları? Yahu akan suyu tersine çevirdiler, bunda da başarılı oldular! Sizler suyu yatağında akışına bırakacaksınız ve işiniz daha kolay.
Acilen Milli Eğitim’in kökten düzelmesi gerekiyor. Fiziki şartlardan çok, kimyanın düzelmesi gerekiyor. Şurda şu kadar okul, burada bu kadar bilmem ne yaptık diye övünmeyin; kovan olmasa da arıyı sağlıklı büyütürseniz, dağ oyuklarında bal yapar, hem de doğal. Fıtratlar parçalanıyor, çocuklarımız, geleceğimiz elden gidiyor! Artık bir şeyler yapın, halkın beklediği de budur; çünkü onlar da çocuklarından bizar!
“Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde (hak olan) dine çevir ve Allah’ın insan bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran: (ki) Allah’ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin; bu, sahih (bir) din(in gayesi)dir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.” (Rum Suresi, 30)
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci