ÇOCUKLUKTA DİN EĞİTİMİ ALMAZSAN BÖYLE OLUR İŞTE!

D. Ali TAŞÇI

 

                Pakistan İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutlamak üzere Başbakan Adnan Menderes ile Prof. Dr Fuat Köprülü Pakistan’a giderler. ( Köprülü; 1890- 1966. Ordinaryüs Profesör, Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı. Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Edebiyat Araştırmaları… gibi çok sayıda eser sahibi.)

            Bundan sonrasını Osman Yüksel Serdengeçti’den okuyalım:

            “Malûm, Pakistan koyu Müslüman bir memlekettir. İsmi dahi “Pakistan İslam Cumhuriyeti”dir. Bizimkiler orada birkaç gün kaldılar. Bu arada Cuma günü denk geldi. Cuma günü onların bütün devlet adamları Cuma namazına gidiyorlar. Bunu gören Menderes, Köprülü’ye “Biz de gidelim, yoksa ayıp olur.” diyor. Köprülü’nün “Ben namaz kılmasını unuttum.” demesi üzerine, Menderes, “Gel, ben sana öğretirim.” diyor ve namaza götürüyor.” ( Gülünç Hakikatlar, Osman Yüksel Serdengeçti, Serdengeçti Neşriyat, 1957, Ankara, s. 134)

            Koskoca Ordinaryüs profesör! Üstelik “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” ve benzeri birçok dini ve edebi kitaplar, makaleler yazmış bir adam. Menderes hükümetinde bakanlık yapmış. Bir dönem de Türk Tarih Kurumu Başkanlığı da yapmış. Ve bu adam namaz kılmasını bilmiyor! O dönem, daha önceki dönemlerde namaz kılan var mıdır ki, o kılsın? Necip Fazıl’ın deyimiyle; “Menderes hükümetinde, Allah dediğimde Allah diyet tek bakan vardı, Tevfik İleri!” Daha öncesinde ise CHP’nin koyu istibdat yılları.

            Şimdi gelelim İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’ye:

            Üsküdar Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir, Karar gazetesinde bir yazı yayınlıyor, ben bunu Risale Haber’den alarak bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum:

            Erdal İnönü ODTÜ’de ve fizik biliminin tarihsel gelişimini ve bu konudaki birikimini anlatırken, metafizik alana girdiğini ve “Tanrıyla ilgili zımnen bir şeyler söylediği”ni belirtti.

            Dinleyiciler arasında bir gencin Tanrı’nın varlığına itiraz ettiğini hatırlatan Özdemir, öğrencinin; “Hocam, bir dakika. Metafizikten bahsederken, sanki Tanrı varmış gibi bir imada bulundunuz. Yoksa yanlış mı anladım?”

            Erdal İnönü: “Evet, doğru anlamışsın. Ne var bunda?” Öğrenci:

            “ Doğrusu size yakıştıramadım. Bir bilim adamı olarak olmayan bir şeyi nasıl ima edersiniz? Dahası sosyal demokratların lideri olarak nasıl böyle bilim dışı bir şeye inanabilirsiniz? Hele hele İsmet İnönü’nün oğlu olarak!”

            İnönü; gence cevap olarak, gençken ve yanında güzel hanımlar bulunurken bu soruları takmadığını, ama yaşlanınca ve ölüme yaklaşınca toprağın altında çürüyüp gitme endişesinden söz ederek; “ Ama ben yok olmak istemiyorum. Tanrı yoksa da olmasını istiyorum. Yok olmayacağımı düşünmek bana huzur veriyor.” diyor.

            Erdal İnönü; babası İsmet İnönü’nün dini eğitimini bir yana bırakın, genç Erdal’ın merak duyduğu felsefe kitaplarını okumasını bile babası İ. İnönü izin vermediğini söylüyor. Erdal Bey, dini bir eğitim almamasının eksikliğini siyasete atılınca daha iyi anlar. (Özgür Özel’e ithaf olunur!”

            Başbakan yardımcısı olarak dönemin Başbakan’ı Demirel ile Şanlıurfa’ya birlikte giderler. Günlerden cumadır. İslamköylü Süleyman kolları sıvar ve bir camide abdest almaya başlar. Cuma namazını kılacaktır. Erdal Bey ise güneşten korunmak için bir gölgeliğe sığınır ve Süleyman Bey’i beklemeye başlar. Ancak CHP Şanlıurfa il örgütü Erdal Bey’e gidip, “Sn. Genel Başkanım! Urfa dindar bir şehirdir. Süleyman Bey camiye girip namaz kılarsa ve siz girmezseniz kimse bize rey vermez.” derler.

            Erdal Bey mesajı alınca, abdest alıp namaz kılacak ama nasıl yapacağını bilmemektedir. Hemen Süleyman Bey’e gider. Süleyman Bey “hayırdır” der. Erdal Bey “Örgüt benim namaz kılmamı istiyor, ama bilmiyorum!” der. Demirel’de çözüm çok. “ Ben ne yapıyorsam aynısını yap. Hepsi o kadar.” der. Erdal Bey denileni yapar.

            Erdal İnönü şunları da söyler: “ Bir insanın içerisinde doğduğu ve mensubu olduğu dinin temel bilgilerine sahip olması ve dini pratikleri (namaz gibi ) öğrenmesi gerekir.”

            Uzattığımı biliyorum, ama bir örnek de ünlü romancı Kemal Tahir’den vermek istiyorum:

            Kemal Tahir hapishanededir (1938- 1950).  Bir mahküm sabaha karşı idam edilecektir. Tahir’e bir görevli, görev verir ve der ki; “Bu mahküm sabaha karşı idam edilecek. Sen onu sabaha kadar oyala, ona bir şeyler anlat!” kemal Tahir; “ Düşündüm, birkaç saat sonra idam edilecek olan bir insana ben ne anlatabilirim? Benim tüm bilgilerim dünyayla ilgili. Oysa adam biraz sonra gidecek. Benim öte dünyayla ilgili hiçbir bilgim yok!”

            Değerli okuyucu; bizi yüz yıldır bu tarz insanlar okuttu ve yönetti. Bugün geldiğimiz noktaya da şükürler olsun! Gençlere çok kusur bulmayın, onlar da bir gün hakikati anlayacaklardır; inşallah geç kalmazlar.

        D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci