Can Cumhur Bozacı: "Sıradan bir insanım"
Anadolu'nun birçok yerinde forma giyen ve uzun yıllar boyunca Süper Lig'de ter akıtan oyunculardan birisi o. Ancak medyatik olmaktan kaçınan, ön plana çıkmak istemeyen, futbolcu olmasını tesadüflere bağlayan, kendisini yetenek konusunda fakir bulan, geldiği noktayı sadece işine saygısına ve çalışmaya bağlayan, kamplara oğlunu da götürüp onunla oda arkadaşı olan ve özeleştirisini çok iyi yapan ilginç bir futbolcu.
Röportaj: Nihat Özten
Rizelisin ve uzun yıllar Anadolu'nun çeşitli takımlarında oynadıktan sonra, bu sezon başında memleketinin takımına transfer oldun.
Sonuçta Rize ile bir gönül bağım, hizmet etmek gibi bir vefa borcum var. Ayrıca futbol hayatımın son günlerini memleketimde geçirmek istiyordum. Eşimin de Rizeli olması, ailelerimizin orada yaşaması, bu transferin gerçekleşmesini kolaylaştırdı. Normalde transfer görüşmeleri en az 1 hafta, 10 gün sürer ama ben yarım saatte anlaştım.
En başına dönelim ve futbola başlangıç hikâyeni öğrenelim.
Tamamen tesadüflerle futbola başladım. Ailem futbol oynamama karşı çıkıyor, okumamı istiyordu. Bense ailemden gizli antrenmanlara gidiyordum. Hatta sırf annem-babam görmesin diye antrenmanlarda giydiğim eşyalarımı yıkatmıyordum. Aslında çok geç denebilecek çağlarda, 17-18 yaşlarımda amatör olarak oynamaya başladım ve 21 yaşında profesyonel oldum. Babam benim futbol oynadığımı profesyonel olduğumda öğrendi. Amatörde oynarken benden çok daha yetenekli arkadaşlarım futbolcu olamadı. Bense çok çalıştım ve şans da yanımda oldu. Aslında Süper Lig'de oynayacağımı hayal bile etmiyordum ama olaylar öyle gelişti. Ben de gittiğim takımlara ve şehirlere uyum sağladım, sürekli aşama kaydederek bugünlere geldim.
Tesadüfen keşfedildim
"Benden daha yetenekli oyuncular vardı" diyorsun. Nasıl oldu da aralarından sıyrılıp Süper Lig oyuncusu olabildin?
Pazarspor'da oynarken başka bir takımda forma giyebileceğimi düşünmüyordum. Stoper oynamama rağmen 14 gol atmıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un Rizeli yöneticileri varmış ve beni birkaç maçta takip edip beğenmişler. Onların sayesinde Büyükşehir Belediyespor'a transfer oldum. O yöneticiler Rizeli olmasa ismimi hiç duymayacaklar ve transferim gerçekleşmeyecekti.
Yani futbol oynamaya başlarken hiç mi hedeflerin yoktu?
Evet, kendime hiç hedef koymamıştım. Sadece içimden geldiği gibi zevk alarak futbol oynuyordum. Hayata sürekli objektif bakmaya çalışıyordum. Düşünsenize, 21 yaşında profesyonel olmuş bir oyuncusunuz, kendinize hedef koysanız tutturma şansınız ne kadar olabilir ki? Koyduğunuz hedeflerin altında ezilme ihtimaliniz daha yüksek. Eğer gerçekleşmesi güç hedefler koysaydım, psikolojim bozulabilirdi. Yani nereye kadar giderse diye çalışa çalışa, kendimi geliştirerek, küçük hedefler koyarak ilerlemeyi seçtim hep.
Amatörden başlayarak 3. Lig, 2. Lig ve Süper Lig'e kadar yükseldin. Bu liglerdeki geçiş aşamaların nasıl oldu?
Aslında pek de kolay olmuyordu. İlk gittiğim yerlerde uyum sağlamak, o ligde oynayan diğer oyunculardan daha düşük kalitede bir oyuncu olmadığımı göstermek için çok çalıştım. Sonra onların seviyesini yakaladığımda aşama kaydederek yavaş yavaş yukarıya doğru çıktım. 3. Lig'deki ikinci sezonumda 2. Lig oyuncusu seviyesine yükseldim. Bu böyle Süper Lig'e kadar devam etti. Ama tabii ki Süper Lig biraz daha farklı. Çok oyuncu bir sezon parlıyor, ön plana çıkıyor, ama sonra bir anda ortadan kayboluyor. Bunu yaşamamak için futbolcunun kendine özen göstermesi, istikrarlı olması gerekiyor. Aslında öyle çok ekstra çalışmadım ama antrenmanlarda kendimi tamamen futbola verdim. Bugün biraz az çalışayım, kaytarayım diye hiç düşünmedim. Bunun çok fazla katkısı oldu. Her futbolcunun da böyle davranması gerektiğini düşünüyorum.
Futbol kariyerin boyunca birçok teknik adamla çalışma fırsatı buldun. Gelişiminde ayrı yeri olan bir isim var mı?
Çalıştığım her teknik direktörden yeteneklerimi geliştirmek adına çok şey öğrendim. Ama Rıza Çalımbay, Ümit Kayıhan ve Faruk Hadzibegiç'i başta sayabilirim.
En başarılı olduğunu düşündüğün sezon veya takım hangisi?
Diyarbakırspor'da hem benim hem de takım adına çok başarılı bir sezon geçmiştim. 14 haftalık bir yenilmezlik serisi yakalamıştık. Ben de performans olarak çok iyi bir dönem yaşamıştım. Bir de Göztepe'de oynadığım ikinci sezonda oldukça başarılı olduğumu düşünüyorum.
Medyatik değilim
Süper Lig'in emektar oyuncularından biri olmana rağmen seninle ilgili araştırma yaptığımda pek fazla yazılı metine rastlayamadım. Bunun nedeni nedir?
Öncelikle ben bu durumdan oldukça memnun olduğumu söylemeliyim. Mesela bugün oğlumla Cevahir Alışveriş Merkezi gibi kalabalık bir yerde rahat rahat gezip dolaştım. Kimse beni tanıyıp rahatsız etmedi. Ama tabii benim gibi düşünmeyen, medya mensupları ile arasını iyi tutup bir şekilde onları kullanarak gündeme gelmek isteyen arkadaşlarımız da var. Benim bu tür ilişkilerim hiç olmadı. Zaten medyatik bir insan da değilim. Sıradan bir insan, sıradan bir oyuncuyum. Dolayısıyla gündemde olmamam da gayet normal.
Türkiye'de oynanan futbolla Avrupa'nın önde gelen liglerindeki futbolu kıyasladığında nasıl bir tablo görüyorsun?
Dışardan bakanlar Türkiye'de oynanan futbolun basit olduğunu düşünüyor. Buna en iyi cevabı aslında geçenlerde yaptığı açıklamayla Kezman verdi. Türkiye'ye geldiğinde 25 golü rahatlıkla atabileceğini düşünüyormuş ama sadece 9 gol atabildi. Süper Lig'in dışardan görüldüğünden çok daha zor bir lig olduğunu belirtti. Süper Lig'de bence mücadele üst düzeyde. Üstelik benzetildiği Hollanda ve Belçika liglerinden çok daha üst düzeyde.
Bu sezon 6 artı 1 şeklinde uygulanacak olan yabancı kontenjanı konusunda ne düşünüyorsun?
Bu konuyu Anadolu takımları açısından değerlendirmek istiyorum. Büyük takımlar açıkçası beni pek ilgilendirmiyor. Türkiye'nin ekonomik durumu ortada, bizim har vurup harman savuracak paramız yok. Yöneticilerimiz yurtdışından orta düzey oyuncuları ülkemize getireceğine alt liglerimizin analizini iyi yapsalar, yetenekli oyuncuları bulsalar hem kulüpler hem de Türk futbolu için çok daha iyi olmaz mı? Göztepe'de oynadığım bir sezonda tam 21 oyuncu takıma geldi gitti. Göztepe'nin bugün Amatör Lig'de olmasının en büyük nedeninin de bu yönetim mantığı olduğunu düşünüyorum. Birinin geldiği uçakla diğer oyuncu gönderiliyordu. Sadece uçak parası ve verilen peşinat olarak değerlendirilse bile takımın ne kadar parasının çöpe gittiğini hesaplayın. Ama bu konuda doğruları yapan kulüpler de var. Mesela geçen sezon oynadığım Bursaspor'da 6 yabancı oyuncu hakkı olmasına rağmen 4 yabancı oyuncu vardı. Bence doğru olan da bu. İhtiyaç duyulan bölgeye nokta transferler yapılmalı. Süper Lig'deki çoğu yabancıdan çok daha yetenekli birçok oyuncu alt liglerde keşfedilmeyi bekliyor.
Diyarbakır'ın adı çıkmış
Diyarbakır'da uzun süre oynadın. Bir Karadenizli olarak Diyarbakır'da oyuncu olmak nasıldı?
Üç sezon boyunca son derece rahat ve huzurluydum. Diyarbakırspor'da futbol hayatımın en güzel günlerini geçirdim. Bence bir Kürt ile Laz'ın arasında insan yapısı, sosyal değerler açısından pek bir fark yok. Sadece biri deniz görmüş, diğeri görmemiş. Ama Diyarbakır'ın adı çıkmış. Geçen sezon da Bursa'da oynadım ama açıkçası Diyarbakır'da çok daha huzurluydum. Bir de oranın halkı için gerçekten bir şeyler yaptığımızı hissediyorduk. Oradaki insanlar ezilmişliğin, maddi-manevi yetersizliklerin en uç noktalarını yaşıyor ve sizin oynadığınız futbol, aldığınız bir galibiyet onları az da olsa mutlu etmeye yetiyor. Özellikle Diyarbakır'ın merkezinde yaşayan insanların önemli bir kesiminin kültürlü, ilerici, vatansever, örf ve adetlerini yitirmemiş olduğunu bizzat yaşarak gördüm. Mesela kulüp binasında Diyarbakır Stadı'nda 1955'te çekilmiş bir fotoğraf var. Fotoğraftaki seyircilerin hepsi takım elbiseli, hepsi tıraşlı pırıl pırıl insanlar. Ama bugüne bakıyorsunuz, 52 yılda daha geriye gitmişiz.
Futbol hayatın boyunca unutamadığın olaylar vardır mutlaka.
Pazarspor'da oynadığım dönemde hasta Fenerbahçeli Dursun Ali diye bir takım arkadaşım vardı. Sivasspor'la oynuyorduk. Aynı saatte de Fenerbahçe, Vanspor'la şampiyonluk maçı yapıyordu. Fenerbahçe'nin gol haberi gelince, Sivassporlu taraftarlar sevindi. Bizim Dursun Ali de maç esnasında saha içerisinde yumruklarını havaya kaldırarak onlarla birlikte coşkuya katıldı. Bir pozisyonda Dursun Ali topu kaybetti ve yere düştü. Sivaslı oyuncu ortayı yaptı ve gol oldu. Sivaslılar sevinirken Dursun Ali yerde yatmaya devam ediyordu. Yanına gittim ve "İyi misin?" diye sordum. Bana bakarak gülüyordu ve "Fenerbahçe ikinci golü attı" dedi. Ben de "Ne Fener'i oğlum, o tribünler Sivas gol attığı için seviniyor" dedim. Gerçekten çok komik bir andı. Bir de Cem Baki ile unutamadığım bir anım var. Cem'le uzun yıllar aynı takımlarda oynadıktan sonra ben Diyarbakır'a gittim, o da Gaziantep'e. Rakip olduğumuz maçta bana "Cumhur ileri çıkıyorum, arkamı kolla" diye bir laf etti. Tabii ilk başta şaşırdım. Sonra "Oğlum ne diyorsun, biz ayrı takımlarda oynuyoruz, rakibiz" dedim. Ondan sonra uyandı, "Yapma ya, büyük bomba patlattık" dedi.
Kendinde eksik gördüğün ve beğendiğin yönler neler?
Teknik olarak kendimi yeterli görmüyorum. Çok top kazanıyorum fakat yeterince iyi kullanamıyorum. Ancak fizik kondisyon olarak iyi olduğumu düşünüyorum ve bu konuda da oldukça iddialıyım. Mesela geçen sezon Bursa'da 20 metre git-gel testi yapıldı. 32 yaşında olmama rağmen 25 oyuncu arasında birinci oldum. Tam 157 kere 20 metre arasında gidip geldim ve açıkçası pek de zorlanmadım.
Siyasetle de ekonomiyle de ilgilenirim
Türkiye'de eğitim ve futbol pek bir arada yürümüyor, sen ne yaptın bu konuda?
Maalesef bu konu futbolcuların üstünde kara bir leke. Futbolcular kültürsüz, parayı top oynayarak vurmuş insanlar olarak görülüyor. Ama dikkat ediyorum, son dönemde futbolcuların eğitim düzeyi gittikçe yükseliyor. Göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek de var ki, okulla futbolun bir arada götürülmesi çok zor. Örneğin ben Spor Akademisi'ne girdim ama futbolla birlikte yürütemeyerek birisini tercih etmek zorunda kaldım. İnsanın kendini geliştirmesi için mutlaka üniversitede okuması da gerekmiyor. Kitap okuyan, siyasetle ilgilenen, sürekli kendini geliştiren birçok arkadaşımız var. Mesela en iyi arkadaşlarımdan Zafer Biryol'la sürekli siyasi tartışmalar yaparız. Hatta takım arkadaşlarımız bize Emre Kongar ve Mehmet Barlas diyor. Bugün bakıyorsunuz Türkiye'nin başkentinde sular akmıyor. Nasıl oluyor da bu yüzyılda insanlar böyle perişan ediliyor? Şimdi futbolcuyuz diye bu olaya kayıtsız mı kalalım? Türkiye'nin ekonomik koşullarıyla ilgili yorum yapmayalım mı?
Kitaplardan bahsettin, ne tür kitaplar okuyorsun? En son hangi kitabı okudun?
Atilla İlhan'ın "Hangi Atatürk" kitabını okudum. Ondan önce Can Dündar'ın "Ergenekon" kitabını okudum. Genelde tavsiye üzerine ve tanıdığım, bildiğim yazarların kitaplarını okuyorum.
Futbol dışında neler yaparsın?
Oğlum Efe ile zaman geçirmeyi seviyorum. Efe'yi mümkün olduğunca yanımda kamplara götürüyorum, oda arkadaşım oğlum oluyor. Zafer Biryol ve bazı arkadaşlarla ailece görüşüyoruz. Onlarla bahçede mangal yapmayı, Zafer'le eş olup arkadaşlarımızla kâğıt ve okey oynamayı seviyorum.
Futbolu bıraktıktan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? Geleceğe dair planların var mı?
Ben kendimi futbol camiasına ait bir insan olarak görmüyorum. Bir şekilde futbolcu oldum ve çoğu insanın hayal ettiği yerlere geldim ama bıraktıktan sonra bu camianın içinde olabileceğimi zannetmiyorum. Belki büyük konuşmamak gerekir. Sonuçta bildiğim tek iş futbol. Geçimimi sağlamak için ilerleyen yıllarda bir şekilde bu camianın içinde yer alabilirim. Ama kesinlikle bıraktıktan sonra birkaç yıl futboldan uzaklaşacağım.
Peki, ne yapmayı düşünüyorsun?
Çaylıklarımız var mesela, onlarla ilgili bir şeyler yapabilirim. Ben pek anlamam çaydan ama kardeşlerim bu konuda kendilerini geliştirmiş. Onlarla birlikte bir şeyler yapabiliriz. (Tam saha Dergisi)