Evet herkes seçim zamanına kilitlenmiş çıkacak sonucu merakla bekliyor. 13 yıldır iktidarı elinde bulunduran AK Parti tecrübe ve icraat avantajlarıyla seçime giriyor. Tabii ki bu büyük bir avantaj. Yıllardır iktidar olma arzusuyla yanıp tutuşan CHP’de ekstra motivasyonla bu seçime hazırlanıyor. HDP’ye ve çözüm politikalarına olan tepkileri oya tahvil etmek isteyen MHP ise tek başına iktidar olma arzusundan ziyade %20’lere yaklaşıp olası koalisyona girme eğiliminde gözükmekte. Benim gözlemlerim kısaca bunlar. Peki seçim tarihi boyunca her türlü gariplikleri yaşayan ülkemin 7 Haziran seçimine özel yeni gariplikleri barındırmıyor mu dersiniz?
Evet, garip bir seçim dönemi yaşıyoruz. Az çok halkı tanıyanlara görüş sorduğumuz zaman sonucun sadece iki şıktan ibaret olduğunu söylemekte. AK Parti birinci parti. Bunu neredeyse tüm anketler gösteriyor. Peki, nedir öyleyse mesele. Geçtiğimiz hafta ki yazımda ifade etmeye çalıştım. AK Partinin birinci parti olmasının engellenemeyeceği gün gibi ortada. Şimdiki senaryo ikinci ihtimali hortlatmak. HDP’nin barajı aşması ve AK Partinin 276 vekil çıkaramaması... Bütün senaryo AK Partinin tek başına iktidar olmaması üzerine bina edilmiş. "Varsın bunlar gitsin de kim gelirse gelsin" havasındaki muhalif koro ve bu muhalif koronun orkestra şefleri maalesef ülkem içinde değil.
Bu yönüyle baktığımız zaman olabilecek ikinci olasılık HDP-CHP-MHP koalisyonudur. Bu senaryonun ülkenin siyasal ve ekonomik yönüne ne katkı sağlayacağını siz düşünün. Amaç aslında üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Evet bu senaryoya oynayanlar ülkenin istikbaline kast etme teşebbüsündeler. Bir bir açıkları ortaya çıkan illegal yapıların, din bezirganlarının ve KPSS hilebazlarının maskesini düşürmeme çabasıdır bu seçim. "Yeter ki bunlar gitsin ve biz arazi olalım". Tekrar ahtapot gibi "ülkenin her mevkisine diğer devletlerin kalbine yerleşelim" sevdasıdır" bu seçim. Yoksa ekonomi çökmüş, enflasyon tavan yapmış kime ne? Evet dostlar dert başka dert kendini kurtarma derdi. Dert; cemaat görünümlü şebekenin önderliğinde yapılan koalisyon hesabıdır. Bu hesap bozulmalıdır. Bu yapıya söz verenler tekrar düşünmelidir. Kendini cemaate teslim eden AK Parti hala daha paralelcilerden kurtulamamıştır. Birçok kuruluşunun yönetiminde kripto veya sarih paralelciler at koşturmakta.
Paralelin kayığına binen abat olmaz anafora kapılır. İktidarın düştüğü bu anafora muhalefet düşmemelidir. Onun için tek başına iktidar önemlidir. MHP veya CHP olsun önemli değil. Yeter ki tek başına iktidar olsun. Koalisyon demek paralelin arazı olması demektir. Paralelciler kuyruklarından yakalanmışken bu raddede kaosa izin vermek, tekrar onların sızıntılarına muhatap olmak büyük bir geri dönüş olacaktır.
Evet, onun için bu seçim önemlidir. Tarafsız olması beklenen cumhurbaşkanı seçim döneminde meydanlara iniyorsa. Mesele basit mesele değildir. İş tehlikede demektir. Küresel aktörlerle savaş vardır demektir. Bilmem hatırlar mısınız? Rahmetli Nejat UYGUR’u GATA’da ziyarete etmek istemişti dönemin başbakanı eşiyle beraber. Ama kapıdan bir başbakan eşi geri çevrilmişti. Suçu ise başörtülü olmaktı. Kan kustuk kızılcık şerbeti içtik diyen bir adam şimdi hangi sebeple meydanlara inmiştir sizce. Mesele mühim onun için.
Normal şartlarda bir cumhurbaşkanının hele ki seçim döneminde mitingler ve açılışlar yapması hiç doğru değil. Peki, neyimiz doğru ki? Darbe yapan cumhurbaşkanları doğru idi de bu mu yanlış. 28 Şubata kol kanat geren dönemin reisicumhurları doğru da Erdoğan mı yanlış. Tuncay Özkan’ın TV’sine saatlerce misafir olup devletin televizyonuna uğramayan ve yıllarca genel müdür atamayan ve bir sürü militanı affedip sokağa salan Cumhurbaşkanı masumda Erdoğan mı suçlu. Geçin bunları. Türkiye anormal bir ülke. Bu anormallikleri aşarken de bazı anormallikleri de yaşamaya mecburuz. Bu da bunlardan biri sanırım. Tehlikenin farkındayım ülkeme kefen biçmek isteyenler var. Ülkemde mezhepsel kışkırtmalara zemin hazırlayanlar var. Bakın bir partinin neredeyse olası milletvekillerinin yarısı bir meşrebin savunucusu. Parti genel başkanlarının meşrebiyle paralel olanlar ülkenin kilit noktalarını 28 Şubatta devralmışlardı. AK Parti o noktaları onlardan aldı.cemaate teslim etti. Şimdi o kadroların Anadolulun gerçek sahiplerine iade edilmesi gerekmekte. Mezhepsel ve etnik aidiyet değil liyakat gündemde olmalıdır.
Darbekatörlerin, paralele teşne tiplerin artık bu milletin ensesinde boza pişirme devri kapanmıştır. Onun için halk başkanına koşuyor. Üniversite kapısında başı kapalı kızların ağlamaması için. Hastane kuyruklarında inim inim inlenilmemesi için. Derece yapan tesettürlü kızların sahneden kovulmaması için. Başı örtülü devlet memurunun meslekten men edilmemesi için. Evladının yemin törenine eşarplı asker annesinin katılabilmesi için. Yaz kurslarında yaş sınırının hortlatılmaması için meydanlara akın edilmekte. Bu siyasi değil sosyolojik bir harekettir. Mesele nasıl ağaç ve dershane meselesi değildiyse bu mesele de Tayyip Erdoğan meselesi değil. Öz vatanında parya olanların Sakarya gibi taşması meselesidir. Mesele kefen biçilen bu milletin kara kefeni yırtması meselesidir. Mesele Fatihin evlatlarının haçlı güruhuna meydan okuması meselesidir. mesele millilik ve İslamilik meselesidir. mesele küresel arenada pişirilmiş zehirli aşın yenilmemesi meselesidir.