Bir ara (pandemi öncesi) birkaç gün hastanede yatmıştım. Hastane havası çok değişik duygular veriyor insana. Hastalık sizi inceltiyor, deruni anlayışlarla tanıştırıyor.
Hastanede yatarken insan en çok ziyaretçisinin gelmesine sevinir. Onlarla dertlerinizle birlikte acılarınızı da paylaşır ve hafiflersiniz. Bunun için sağlığınızda dost-arkadaş edinmek, hayatınıza önemli bir yatırımdır.
Gelen ziyaretçilerimden biri, bir poşet içinde bana çilek getirdi. Teşekkür edip biraz konuştuktan sonra onu yolcu ettik.
Bir başka ziyaretçim ise elinde bir demet çiçekle hastane odasında beliriverdi. Onunla da konuşup dertleştikten sonra teşekkürlerimizle birlikte onu da yolcu ettik.
Ben her iki ziyaretçim hakkında düşüncelere daldım:
Bana çilek getiren arkadaş iyi niyetli, işinin ehli, çalışkan biri. Ne var ki, maveraî düşüncelerden, irfanî anlayıştan uzak. Hayata “fayda” gözüyle bakan, beş duyunun ötelerine adım atamayan; ev, arsa, apartman, araba.. kaygısında olan biri. Uzmanlık alanında da bayağı başarılı.
Elinde bir demek çiçekle beni ziyarete gelen arkadaş ise ince ruhlu, sanatı seven ve ondan anlayan, hayata arsa, apartman gözüyle değil, sevgi-saygı ve insanlık değerleriyle bakan biri.
Her ikisini anlamaya çalıştım: Adana’da pamuk yetişir, Isparta’da gül. Bu çeşitlilik bir ülkenin bereketidir. Toprağı tanırsanız, oraya ekecek olduğunuz her şey ürün verir. İnsanları yargılamadan tanımaya çalışır ve kapasitelerine göre onlara anlam yüklerseniz, hem onlar ezilmez, hem de siz değer kazanmış olursunuz; faydadan da uzak kalmazsınız.
Bana çilekle gelen, benim duyu organlarıma hitap etmiş. Çiçekle gelen ise duygularımı kanatlandırmış. İkisine de muhtacım; fakat duygularım sonsuza çıkarken, duyularım dünyevi. Biri fani, diğeri ebedi. Din, fanilikten yola çıkarak ebediliğe doğru uzanan dosdoğru bir yoldur. Faydayı da değeri de içinde barındırır. Fayda araç, değer amaçtır. Asıl amaç ise Allah’a ulaşmaktır.
Biri hayatını “fayda” esasına göre kurmuş, diğeri ise “değer” anlayışına göre hayatını tanzim etmiş. Değer, faydadan ayrı bir şey. Dini ve sanatsal kavramlar, daha çok değer esasına dayanıyor, fayda esasına değil. Fayda; bizim maddi ihtiyaçlarımızdan birini gideren kendine özgü bir menfaattir. Değer ise; bir işaret veya hakikat için inandığımız hürmet ve asalet duygusundan ibarettir.
Bu ikisi hem fıtri yapı itibariyle hem de eğitimle insanlarda ortaya çıkar. İnsanın mizacını değiştiremezsiniz; fakat onu kanalize edebilirsiniz. Genetik olarak sanatsal bir ruh ile doğan birini “fayda” sunan işlere verseniz, onu orda tutamaz ya da başarılı olarak göremezsiniz. “Değer” yargısı gelişmemiş birine de hayatın ince taraflarında rastlayamazsınız.
Değer yargısı irfanî duygu üzerinde büyür ve gelişir. Toplumun ana şalteri değer yargısı üzerinde hareket etmelidir. Fayda kavramını öne çıkaranlar ise, değer yargısı planına bağlı kalmalıdır. Hangi usta, mimarın planının dışına çıkabilir? İnsan mimarının planına karşı çıkarak hayatı düzenlemek kaostur, bozgunculuktur. Yaradılış planına göre hareket eden birey veya toplumlar bereketli, huzurlu ve canlı olur. Anayasalar, toplum ve birey yasalarına uygun olmalıdır. İnsanın irfanî boyutu tanınmadan yapılan yasalar insanlara zulmeder. Bugün “Batı uygarlığı” denilen yerlerde bulunanlar, yasalarını “fayda”ya göre yaptıklarından insanlara zulmediyorlar.
Çiçek sunan eller yönetici, çilek taşıyanlar ise yönetilen olursa, her sene helal yoldan ve adilane çilek de yemiş oluruz; çileğin yaratılışındaki sanatı da görüp tefekkür ederiz. Yoksa;
“Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul,
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.” (N. Fazıl)
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci